"Bunları giymemi mi istiyorsun?"
Sanki ona dünyanın, hatta evrenin en karmaşık şeyini anlatmışım gibi bakıyordu mavi gözleri bana. Oysa ben, bana benim bir kedi olduğumu söylediğinde bile böyle tepki vermemiştim. Başımı sallayıp almakta inat ettiği kıyafetlerimi bir kez daha ona uzattım. Basit şeylerdi, dizleri yırtık model bir kot ve krem rengi bir tişört. Bir kez daha elimdekilere baktığında sabrımın sınırlarını zorluyordu, elimi hafifçe öne ittim. Nihayetinde onları aldı.
"İstersen seni soyabilirim?" Kollarımı göğsümde kavuştururken sunduğum önerime karşı gözlerini kısarak baktı bana. Böyle bir yetisi var mıydı bilmiyorum ancak sanki aklımı okuyordu, dişlerimi hafifçe dudağıma geçirdim.
Tek kaşı hafifçe havalandı, omuzları artık daha dik duruyordu. "Ha ha. Bu asla olmayacak."
Sadece bir saat önce ona söylediklerimi aynı tonla bana iletmesine gıcık olsam da "İyi," diyerek dolabıma geri döndüm. Bugün Park Jimin'in Hayallerini Suya Düşürme Günü idiydi sanırım ve ben darbe üzerine darbe alıyordum. Olsundu, bugün elime bir şey geçmese de önümde daha bir sürü gün vardı. Henüz yirmi dört yaşındaydım nihayetinde.
Yoongi'nin üzerine giymesi için hırkalarımdan birini aramaya koyuldum. Onun için aklımda bir tane vardı. Kapüşonlu, siyah yün hırkamı elime aldığımda sesi soluğu çıkmayan tanrıma döndüm ve dönmemle şok olmam bir oldu.
Pekâlâ, ona sadece basit şeyler vermiştim. Bir tişört ve bir kot pantolon. Hangi ara giyindiğine emin olamasam da şimdi ikisi de üzerindeydi ve o, eğilip üzerine bakarken nasıl böyle harika görünebilirdi? Nasıl nefesimi kesebilirdi?
Başını kaldırdığında, kelimenin tam anlamıyla put olmuş bana bakıp kaşlarını çattı ancak bu kısa sürdü. Gülümseyerek küçük adımlarla aramızdaki mesafeyi kapatıp önüme geldi ve elini yüzüme uzattı. Hâlâ bir tepki vermekten acizdim, avucunu yanağıma yaslayıp elimdeki hırkayı aldı. "Bu benim için sanırım."
Onda tanrılara has egodan vardı işte, gün geçtikçe daha da belli olmasının nedeni bendim.
Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Boşalan elimi önce nereye koyacağımı bilemesem de gergince saçlarımı geriye doğru taradım. "Hı-hı, üşüme diye." Ve o ağzını açmadan ekledim. "Biliyorum, üşümezsin ama seni görenler bunu bilemezler."
Kapımın önüne gelen yavru kediyle vedalaştıktan sonra bir şeyler yemek için daha doğrusu hazırlamak için fazla üşengeçtim ve sipariş vermek de istemiyordum. Yoongi'nin de benim de yapacak bir şeyimiz yoktu. Günlerdir kafamı meşgul eden düşünceler vardı. Çok uzun zamandır dışarı çıkmıyordum, Haejin ile çıktığımdaysa sonu pek iyi olmamıştı bu yüzden günden güne içimde peyda olan gece hayatı özlemini Yoongi ile dindirmek istiyordum.
Onunla sokaklarda dolaşmak, birlikte yemek yemek istiyordum. İstediği vakit insanların onu görebildiğini öğrenmem ile ise bu isteğim artmış ve heyecanlanmıştım. Bu yüzden ona dışarıda insanların garip gözlerle bakmayacağı kıyafetler vermiştim. Başına bir şapka takması ve yüzüne de maske gerekliydi ancak böyle bile dışarıdaki herhangi birinden farkı olmayacaktı. Elbette olacaktı ama benim dışımda kimse bilmeyecekti.
"Doğru, bilmezler." Bana biraz önce imayla bakan bakışları yerini saf samimiyete bıraktı. Gülümseyerek karşılık verdim ona. Beni kırmamış ve ne istersem yapmıştı. Her seferinde bana önemli biriymişim gibi hissettiriyordu. Geldiğinden beri aslında ona ne kadar çok ihtiyacım olduğunu fark ediyordum ve eğer bir gün gidecek olursa...
"Oh, az kalsın maske ve şapkayı unutuyorduk." Hızla yatağın üzerine bıraktığım siyah balıkçı şapkası ile maskeyi aldım. Ona uzatırken bu sefer tereddüt etmeden almıştı ancak takıp aynaya bakma ihtiyacı hissettiğinde yüzünü bana dönüşü hızla oldu ve maskeyi hemen çenesine indirdi.
"Görünmez olmamı istiyorsan zaten bunu yapabilirim." Sitemi çok sevimliydi ancak ben onun görünmez olmasını istemiyordum ki, sadece fark edilmemesinden yanaydım.
"Üzgünüm, masmavi saçlarınla ve çillerinle dışarıya çıkmana müsaade edemem."
"Dışarıda bir sürü insanın saçı renkli, Jimin." Sesli bir şekilde nefesimi verdim. Konuşurken özellikle sarı saçlarıma bakmıştı. Haklıydı ancak onunkisi daha bir dikkat çeken bir renkti, şapkasız dışarıya adım atar atmaz muhtemelen birçok kız onu idollerden biri sanacaktı. Gece boyunca taciz edilmek istemiyordum.
Düşündüklerimi anlaşılır bir şekilde Yoongi'ye ilettim. Niyetim onu kırmak değildi ve ben de onu saklamak istemezdim, tamam, kabul ediyorum, onu sadece kendime saklamak istiyordum ama kötü niyetli değildim. Yoongi nihayetinde beni anlayışla karşıladığında evden çıkmıştık. Onunla ilk kez evden uzakta bir şeyler yapacağımız için oldukça heyecanlıydım.
Arabama bindiğimizde ve sürmeye başladığımda nereye gideceğimizden tam emin değildim. Özellikle bir yer seçmemiştim ancak aklımda olan sadece sokakta olmaktı. Yoongi ile sokak yemeklerinden yemek, yürümek, öylesine konuşmak gibi sıradan şeyleri yapmayı çok istiyordum.
Başımı yan tarafa çevirdiğimde Yoongi'nin gergin olduğunu gördüm. Önce şaşırsam da daha sonra bana, iletişime geçtiği ilk insanın benim olduğu söylemesi geldi. O, bana değilse bile insanoğluna yabancıydı ve ne yapacağını pek bilmiyordu. Onu, yabancısı olduğu bu dünyada, kalabalığın içine sürüklüyordum resmen. Tam bir aptaldım. Ve bencil.
Arabayı kenara çektim. Hemen iki dükkân ötesi küçük bir restorana benziyordu. Oradan bir şeyler paketlettirebileceğimi düşünüyordum. El frenini çekip emniyet kemerimi çıkardığımda Yoongi bana şaşkınca bakıyordu. Eli kemere gittiğinde elimi üzerine koyup onu durdurdum.
"Sen kalıyorsun. Ben hemen bir şeyler alıp geleceğim, tamam mı?"
"Tamam da neden? Birlikte bir şeyler yapacağımızdan bahsetmiştin."
"Biliyorum," Gergince alnımı ovdum. "Sanki... sanki seni istemeyeceğin bir şeye zorluyormuşum gibi hissediyorum." Bakışlarımı ön camdan şehre çevirdim. Güneş çoktan batmıştı, sokak lambaları ve dükkan vitrinlerinden süzülen parıltılarla şehir ışıl ışıldı. Kaldırımlar insan doluydu, böyle bir yerde Yoongi'yi dışarıya çıkmaya zorlamak gerçekten aptallıktı. Suçluluk duygusu artık tüm benliğime yayılmış, biraz önceki hevesimi de su döküp söndürmüştü.
"İstemediğimi nereden biliyorsun?" Kemerin izin verdiği kadarıyla yönünü bana çeviren Yoongi'ye baktım. "Aksine istiyorum. Dışarıdaki seni tanımak istiyorum, onunla da vakit geçirmek istiyorum. O gün Haejin'i öpen Jimin nasıl bir Jimin'di, onu da tanımak isterim."
Başımı iki yanıma salladım. "Onu ben öpmedim, sen de biliyorsun," dedim sitemle. "Hem, o Jimin'in özel bir yanı yok. O Jimin..." O gece yaptıklarım ve söylediklerim aklıma geldiği için gözlerimi kapadım. O Jimin, bile isteye Yoongi'nin kalbini kırmıştı. "... O Jimin orospu çocuğunun te-"
Yoongi parmağını dudağıma yaslayınca susmak zorunda kaldım. Kalbim bir anda kuş gibi çırpınmaya başlamıştı yerinde. Yoongi yumuşak bakışlarla bana bakıyordu. Dudağımdaki parmağının baskısı kaybolmuş, avucunu yanağıma yaslamıştı. "Benim calico kedim, benim mucizem öyle biri değil."
Titrek bir nefes ve ardından gelen gözlerimdeki yanma hissi yüzünden bakışlarımı kaçırdım. Gayet de öyle biriydim. Öyle biriydim ki bir tanrı benden af dilemişti, hak etmediğim hâlde.
Yoongi'nin kemerini çözdüğünü duydum. Yaşlanan gözlerimi ona çevirdiğimde parmaklarında oluşan parıltıya kaşlarımı çattım, o ise gülümsüyordu.
"Acıktığını duyuyorum." Parmaklarını hareket ettirdi. "Benim usulümle mi halledelim yoksa normal şekliyle mi?"
Kendimi tutamayıp güldüm. Ben gerçekten ona muhtaçtım ve gitmesi gereken günün gelmemesi için dualar etmekten başka şansım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
serendipity | yoonmin ✓
Fanfictionkedi tanrısı, calico kedisi için yeryüzüne iner. 《catboy fici değildir❗》 [27 Eylül 2019 - 17 Aralık 2019]