Jungkook sabah iş saatinden de daha erken bir saatte hazırlanmış ve işe gitmişti. Öyle ki dün aradığı görevli kızdan ve dışarıdaki güvenlikten başka kimseler uyanık değildi. Hatta Bayan Jung'un bile burada olmadığı fikrindeydi.
Elindeki poşet ile Hoseok'un odasına girdi. Odadaki pencere biraz aralıktı. Normal zamanlarda oraya kilit bile vuruluyordu ne olur ne olmaz ihtimaline karşın ama görevli hemşire sabah odaları kontrol ederken biraz aralamış olmalıydı.
Poşeti masanın üzerine koydu ve hala uyuyan Hoseok'un yanına ilerledi. Tanıdığı 3 ve dosyada yazan bunlara ek iki alteri daha keşfedilmiş, Hoseok'un yanına oturduğunda uyuyan beden yastığa sarılı kollarını çözdü ve üzerindeki pikenin altına soktu.
Yaz aylarına az kalmıştı ve şuan düşünüyordu da Hoseok tedavide biraz ilerleme kaydederse bahçeye çıkabilirlerdi veya daha da ilerisi onu farklı yerlere götürebilme imkanı olabilirdi.
Kahvaltıyı bile burada yapan beden için farklılık lazımdı. Kim bilir o gece nasıl kaçmış ve öylesine uzaktaki bir bara gelebilmişti.
Ayakkabılarını çıkarttı ve ceketini yatağın yan tarafında kalan koltuğa atıp tek kişilik yatakta uyuyan bedenin yanına zor bela kıvrıldı ve örtünün altına girdi.
Hoseok'un elini tuttu ve garip bir şekilde hala kimsenin fark etmediği o yüzük çizimine baktı. Usulca orayı okşadı yüzünde belli belirsiz bir gülümseme eşliğinde.
Minimalist ve cidden güzel çizilmiş. Bir yeteneğinin olduğu da aşikardı. Belki onu resim çizimine yönlendirirse, iyi gelebilirdi.
Parmaklarını parmaklarına kenetledi ve titrek bir nefes verdi. "Biri bana bunun yanlış olduğunu söylesin." buna ihtiyacı vardı. "Kalbimin bunu duymaya ihtiyacı var." fısıldayıp dudaklarını Hoseok'un alnına bastırdı.
Sonra bu yaptığının ne denli saçma olduğunu bir anlık düşünüp geriledi ve girdiği yataktan çıkıp koltuğa bıraktı kendisini. Dizginlemeliydi. Şu saçma fikirlerini dizginlemeli ve sadece onun iyileşebilme ihtimaline odaklanmalıydı.
2 saat boyunca da ceketinin cebinden çıkarttığı telefonu ile uğraşıp Hoseok'a bakmamak için kendisi ile büyük bir savaş verdi. Hoseok uyanana dek baya da iyi gitmişti.
Hoseok uyanıp doğrulunca telefonunun ekranını kapattı ve doğrulmuş karşı duvara bakan bedene baktı. "İyi uyudun mu Hoseok?"
Hoseok ona yan bir bakış attı ve alayla güldü. "Sana Hoseok diye birisinin olmadığını daha önce söylemiştim oysa." Hoseok ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttı ve çıplak ayaklarla Jungkook'un yanına gidip kucağına yerleşti.
"Aslında ben değil, Haejin söylemişti değil mi? Yakışıklıymışsın cidden!" kahkaha attı ve şaşkınlıkla kendisine bakan bedenin yanağında parmak uçlarını gezdirdi.
Bir insanın böyle sık alter değiştirmesini yoğun strese bağlayabilirdi. Belki de Hoseok içeride bir yerlerde büyük bir savaş veriyordu yenmek ve yüzeye çıkmak için. Gerçek Hoseok'u tanımayı ne çok isterdi ama.
"Hoseok'u çağırmaya ne dersin?" Jungkook bunların kulağa saçma geldiğine emindi ama kucağındaki tutkulu tavırlar sergileyen bedeni de yoklamak istiyordu.
"Hoseok mu?" kucağındaki beden haykırmış ve dudaklarını Jungkook'un yanağına sürtmüştü. "O ölürse, biz de yavaş yavaş ölürüz biliyorsun değil mi? Kucağına sonsuza dek uyanmamak üzere yığılır kalırım." bunun bilincindeydi. Onun ellerini tuttu ve fısıldadı.
"Hoseok orada ama biliyorum." Hoseok'un dudağına yerleşen o alay dolu gülümsemeyi seyretti. "Bir bakayım... Bence burada Hoseok diye birisi yok artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Ring :: HopeKook ✔
ФанфикBazı olaylara akıl sır ermezdi. Ve bazı insanlara da... "O benim kocam. Parmağındaki yüzüğe bakın!" ||02.11.2019||