1. Bölüm

50 5 1
                                    

Her yer karanlık, kaçacak bir yer yok. Sağ neresi, sol neresi? Yön yok. Kırmızı bir nokta her kaçma çabamda daha da yakın oluyor bana. Çekiyor adeta beni içine içine. Gözümün aldığı her yer kırmızı. Sular topraklar kırmızı. Kan kokuyor her yer. Topraktan sudan beliriyor birşeyler. Korkuyorum. Bunlar insan. Kanla kaplı her yerleri ve gördüğüm herşey kana boyalı. Her yaştan insanlar. Kadınlar erkekler. Titriyorum. Onlarsa gülümsüyor.

- Neden bana bakıyorsunuz? Öldüm mü ben? Kesin öldüm. Konuşsanıza! Sizdemi ölüsünüz?

- (hep bir ağızdan) Asıl şimdi yeniden doğuyoruz.

Birden Ayşe'nin sesi ve bonus kafası beliriyor karşımda.

- Nil kalk hadi. Nil...

- Ne Var Ayşe?

- Derse geç kalacağız hadi.

- Ders mi? Cumartesi değil mi bu gün?

- Hayır canım pazartesi.

- Ne zamandır bukadar önemsiyorsun dersi?

- Uyuz kuzenim Yaseminin sınav sonuçlarımı babama ispitlediği günden beri.

- Takma sanki bölüm birincisi kız.

- Yılan üst sınıflardan bisürü ders almış, 3 yılda mezun olacağım diyor.

- Olamaz. Bol bol büte kalacak işte.

- O kadar şanslısınki ailen olmadığı için, hesap vereceğin yada yarışacağın hiç kimse yok. Özgürlüğüne imreniyorum.

Düştüğümde kaldıracak kimsemde yok, başım sıkışınca yardım edecek kimse yok, Peki bu her haltı unutmama sebep olan hastalığı da kıskanıyor musun aceba? Ayşe bukadar iyi bir kız olmasan seni yolardım. Ama sadece gülümsüyorum bana verdiğin değerin hatrına.

- Nil sana birşey söylemek istiyorum. Ama olumsuz tepki verme hemen.

- Tamam söyle.

- Mertle Ege'nin Alzheimer tedavisi projesi varya.

-Yinemi aynı konu?

- İşe yarıyormuş işte farelerde.

-Yani ?

- Ya kızım belki sende de işe yarar.

- Ayşe kapa çeneni.

-Kaybedecek neyin var Nil?

-En azından kalan zamanımı kobay hayvanları gibi geçirmem değilmi?

-Çok inatçısın.

- Yeter bıktım artık. Kapatıyoruz bu konuyu. Hem sen siyah tişörtümü gördünmü?

- Dün ben giydimya onu kirli o.

- Senin mor olanı ver bana ozaman.

- Nil o geçen ay yırtılmıştı ya. Al bu kırmızı olanı giy. Daha ben bile hiç giymedim.

- Of kızım nereden buldun bunu. Çok güzel buuu.

- Çok yakıştı sana bence bu senin olmalı Nil.

- Olsun bari.

Bana acıdığı için mi veriyor bunu bilmiyorum ama o kadar güzel ki neden verdiğini düşünemiyorum. Aklıma şuan sadece Mert geliyor. O tatlı yüzü, gülüşü. Mert'i düşüne düşüne ve Ayşe'nin nefret ettiği kuzeni Yasemini ve biricik aşkı Ege'yi dinlemekten fenalık geçirerek kampüse vardık.

Ege yine fazlasıyla emanet duran cool bir havaya girmeye çalışarak benim kıvırcığımı etkilemeye çalışıyor. Başarıyorda kara böcük. Kısa bir selamlaşmanin ardından bir numaralı mekanımız olan kütüphanenin yanındaki Devrimin cafesine giriyoruz. Devrim otuz yaşında, üniversiteyi yeni kazanmış masum kızları kandırıp alacağını alan bir köpek. Bilhassa ailesi başka ilde olan ve kimsesi olmayan kızları alır markaja. Yanında minik bir kabak çiçeğiyle oturup kendince sosyalistlik dersi veriyor etrafındaki aptallara. Ben tarçınlı yeşil çayımı yudumlarken, Ayşe ve Ege kenarda aptal aşık sırıtışlarını yaşarken kapıda Mert görünüyor.

Mert kibar, temiz kalpli, yardım sever, insanları öyle yada böyle bir sınıfa sokmayan, oldukları gibi kabul eden ve seven biri. Sarışın ela gözlü 1.80 lik bir mükemmel insan örneği. Biyoenformatik ve Genetik bölümünü okuyor Egeyle birlikte. Acayip havalı değilmi? Ayşeyle bende tarih okuyoruz. Herkes gibi iki yıl sonra kpss çalışmaktan kör olacağımız gerçeğiyle şuan ilgilenmiyoruz.

Ben bunları düşünürken Mert yanımdaki sandalyeye oturdu bile. Egeyle adını dahi telaffuz edemediğim sözcüklerle birşeyler konuşuyorlar. Muhtemelen Labaratuvar çalışmalarıyla ilgili. Ege ve Mert üniversitede kalmak ve gelecekte iyi birer profesör olmak istiyorlar. Mert bana bakıyor.

- Nil tazeleyeyimmi çayını?

- Yok istemiyorum.

- Peki sıcak çikolataya hayır diyemezsin ama.

- Hayır istemiyorum.

- Uzatma ama ben ısmarlıyorum.

- Peki.

Mert hep düşünüyor beni. Bende onu ama dört kez reddedildiği içinmi bilmiyorum bu ara çok daha dalgın, mesafeli bir okadarda tedirgin bana karşı. Ege'yle Ayşe'nin sevgili olmamız için yaptığı tüm ısrar politikaları durdu garip bir şekilde.

Herkes farkında aslında. Onu bu hastalık yüzünden kabul etmeyişimin. Elini tutmak için can attığım adama evet diyemiyorum. Birkaç yıl sonra kendimi dahi unutunca ona sadece ayak bağı olacağımı biliyorum.

Oysa bir yıl savaştı benimle. Ama umudunu kaybediyor gibi. Farklı davranıyor bana. Hastalığımla daha çok ilgileniyor hep o konuda sorular soruyor. Gerçekten beni kobay olarak mı görmek istiyor? Erkeklere güven olmaz Nil. Seni annen baban atmış kapıya. Böyle yakışıklı ve zeki bir adam niye uğraşsın seninle.

Belkide zaten bir gün unuturum diye benimle herşeyi yaşamak istiyor. Ki geçen sene Devrim bunun için çok uğraştı. Onun gibi biri için bulunmaz nimet olabilirim. Yani her haltı yiyecek kafasına göre, gerek benimle gerek yeni kayıtlarla. Ben her unuttuğum da tekrar tekrar kullanacak beni. Kimsesiz olabilim. Ama aptal bir et parçası değilim. Hem ona kananların durumu ortada. Önce cafe önünde ağlak kızlar Devrimi görmek için kırk takla atarlar. Ayıp bayılıp sinir krizleri yaşarlar. Devrimse yenisiyle alemlerde coşar. Bunu unutmamam tuhaf hemde çok tuhaf. İyileşmem imkansız olduğuna göre belkide beynim bozuk saat gibi arada bir çalışıyor herhalde.

Mert sıcak çikolatamla geliyor. Bu ikisi kadar mükemmel birşey yok.

-Senin için ekstra bitter çikolata koydurdum. Tadı biraz acı olabilir.

-Sorun değil teşekkür ederim.

Harbiden acı tatsız ama çaktırmıyorum. Ben Mert'in karşısında kibar bir prensesim. İçimdeki meleği ortaya çıkarıyor resmen. Tek sevmediğim yönü plaktan görünmeyen dişleri. Ona dış fırçası ve macun hediye etmeliyim.

BAĞ (BİLİNMEZLİK)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin