17. BÖLÜM

436 154 17
                                    

Beran ve Hevi koridordaki sandalyelerde oturuyorlardı. Koridorun sonunda, kendilerinden beş altı metre uzaklıkta ise kavgaya karıştıkları grup, Hevi'nin saçına dokunan gençle koyu bir tartışma içerisindeydi. Koridordaki herkesin ifadesi alınmış, Mustafa ve Ferhat Abi son ifadeleri alınmak üzere içeride kalmıştı. Hevi, eline aldığı peçetesiyle yarılan kaşını temizlemeye çalışan Beran'a bakıyordu. Ferhat Abisi için de endişeliydi. Başı bu olayla birlikte derde girebilirdi. Bu rahatsız edici düşünceyle Beran'ı izlerken, birdenbire, ona yardım etme isteğiyle doldu içi. Beran'ın elindeki peçeteye uzandı;

- Ben yapayım, dedi sessizce. 

Beran bir anlık şaşkınlıktan sonra peçeteyi Hevi'ye uzatıp, ona doğru döndü. Hevi onun sağ kaşını temizlemeye çalışırken o da Hevi'ye bakıyordu. İlk kez bu kadar yakındı Hevi, yakından da uzaktan olduğu kadar güzeldi. Gözünde küçük bir çocuğun endişesi kadar masum bir korku ve saçlarında lavanta kokusu vardı. Hevi ise bakmamaya çalışıyordu onun gözlerine. Bir kere baksa düşüp yok olmaktan korkuyordu bu kuyuda. Eli titriyordu;

- Acıyor mu, diye sordu.

Sesi de eli gibi titriyordu.

- Pek değil, dedi Beran.

- Dikiş atmalı, tendirdiyot da sürmek gerek, mikrop kapar yoksa...

Bir iki dakika sonra yara temizlenmişti;

- Bitti, dedi Hevi, elini yaradan uzaklaştırırken. 

Beran'ın gözleriyle karşılaşmamak adına mümkün olduğunca hızlı davranarak dönmüştü önüne. Beran ömrü boyunca ilk kez bir yaradan kurtulduğuna üzülmüştü. Kısa bir süre sonra da sorgu odasının kapısı açıldı. Herkes ayağa kalkıp kapının önüne geldi. İfadeler sonunda kimse kimseden şikateyçi olmamış, polis de kayda değer bir olay görmeyip, serbest bırakmıştı herkesi. Ferhat Abi ve Mustafa birlikte çıktılar odadan. Ferhat, Abi Hevi ve Beran'ın yanına geldi;

- İyi misin abi, ne oldu..? diye sordu Hevi.

- İyim, iyim Hevi, korkma, bıraktı polis. Yarın tutuklamak istediler galiba, deyip gülümsedi. Beran araya girdi;

- Abi, ben...

Ferhat Abi elini Beran'ın omzuna atıp;

- Hiç, hiç özür falan dileme, senin bir suçun yok, dedi.

Onlar bu şekilde konuşurlarken Mustafa yanaştı yanlarına. Hevi'ye bakarak konuşmaya başladı;

- Bacım, onun adına özür dilerim ben, biz öyle şeyler yapmayız. Şikayetçi olmadın ama biz veririz cezasını, için rahat olsun.

Hevi kafasıyla karşılık verdi ona. O böyle meseleleri sineye çekebilecek biri değildi. Korkusuzdu. Bunun gibi olaylarla karşılaşıp, hak ettiğine hakkını verdiği çok olmuştu. Fakat bu sefer sustu. Çünkü bu meselede yalnız değildi. Ferhat Abi ve Beran, onların başı belaya girebilirdi. Sadece sevdiklerimiz, yalnızca onlar için bir köşeye fırlatılıp atılabilirdi tüm onurlu ve gururlu kavramlar. Hevi de öyle yapmıştı, onlar için vazgeçmişti bundan.

 Karakoldan çıktıklarında saatler gece on ikiye yaklaşıyordu. Hevi'nin babası tam altı kez aramıştı onu. Son aramasında Hevi telefonu açmış, kısa bir azardan sonra olan biteni anlatmak yerine yalan söylemişti. Kimsenin telaşlanmasını istememişti. Yolda rahatsızlanan yaşlı bir teyzeye rastladıklarını, onu hastaneye götürüp başında beklediklerini söylemişti. Hevi'nin daha önce yaşadığı bu olay, şimdi ise kullandığı bir yalana dönüşmüştü. Karakolun avlusuna çıktıklarında Beran ve Ferhat Abi'ye de söylemişti bunu. Aralarında anlaşmış, bu yalana ortak olmuşlardı böylece. Durağa doğru gittiklerinde Beran onlarla vedalaştı;

HEVİ (TAMAMLANDI) #WATTYS2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin