♾
" Oğlum." dedi özlemle prens Henry'nin annesi Mary.
Oğluna sımsıkı sarılarak hasret gideriyordu. Diğer aile üyeleri de sevinçle bu güzel manzarayı seyrediyorlarken, ben kaskatı kesilerek onları izliyorum.
Hissediyorum yanlış giden bir şey var.
Verdiğim ilacın ona bu kadar erken etki edeceğini tahmin bile etmiyorum. Benim fark edemediğim ve görmediğim bir şeyler oluyor.
Kafam alak bulak olmuştu. Fakat sonra aklıma gelen düşünceyle bakışlarımı ondan çekerek Krala çevirdim. Madem o şimdi iyi ve sağlıklı artık burda daha fazla kalmam gerekmiyor.
Sözümü tutmuştum. Şimdi söz tutma sırası Kral Georgede.
Söyledikleri gibi oğullarını iyileştirdim. Şimdi beni ait olduğum yere, kendi zamanıma göndermeleri gerekiyor. Bakışlarım Kevin ve Jack'e çevrilinçe içimde oluşan hüzünle onlara baktım. Gözümden bir gözyaşı firar etti. Buraya zorla getirilmeme rağmen sevmiştim yeni dostlarımı.
Kral ve ailesi nihayet oğularıyla olan duygusal sahnelerini bitirerek minetle bana yaklaştılar. Kral yanıma gelerek ondan beklemediğim bir davranış sergileyerek bana sarılmıştı.
Bunu beklemiyordum.
Benden ayrılarak. " Hekim hanım size minnetarım. Size olan güvenimi boşa çıkarmadınız. "dedi sesindeki mutlulukla.
" Ben sadece görevimi yaptım." diyebildim sadece.
Diğer aile üyelerin de bana söyledikleri iltifatlardan sonra herkes tekrardan sofraya oturdu. Prens Henry için yer açıldı. Tüm aile üyeleri çok mutluydular. Ben hariç. Çünkü hâlâ onun nasıl bu kadar hızlı iyileştiğine anlam veremedim. Prens Henry benim tam yanımda oturmuştu.
Beni izlediğini hissedebiliyordum fakat bir kez de olsun dönüp te bakmadım ona. Tedirginlikle yemeğimi yemeye çalıştım. Tabağımda ki yemekle oynarken Kraliçe Mary nin sesiyle başımı tabağımdan kaldırarak ona baktım.
" Hekim hanım kendinizi bize tanıtırmısınız. Yaklaşık bir haftadır burda olmanıza rağmen sizinle konuşma fırsatı bulamadık."
Elimdeki çatalı kenara koyarak sofradaki herkesi şöyle bir süzdüm.Herkesin bakışları üstümdeydi. Aslında buraya geldiğimde kral kısacası beni tanıtmıştı fakat hayatım ile ilgili meseleri konuşmamıştık.
" Adımı biliyorsunuz. 26 yaşındayım bildiğiniz üzere doktorum. " dedim kısacası.
" Peki evlimisiniz." dedi Kraliçe Mary.
" Hayır " dedim.
" Genç güzel ve yetenekli biri olmanıza rağmen neden evlenmediğinizi ögrenebilirmiyim."dedi Kraliçe Mary.
Gözlerimi tabağımın hemen yanında duran bardaktan ayırmayarak. " İşimin yoğun temposundan dolayı evliliği düşünecek vaktim olmuyor." dedim.
Sofrada sessizce yemek yiyen Kralın torunu Lara hemen söze atılarak.
" Sara bana biraz gelecekten bahsedermisin orda ne var. " dedi merakla
Bu sorunun cevabını herkesin merak ettiğini, gözlerinde parlayan ışıktan anlamıştım. Anlatam doğru olur mu ki.kararsızca bakışlarımı Lara'ya çevirdim. Biraz geleceketen bahsetsem ne olur ki, hem zaten onlar o anlatıklarımı kendi kafalarında hayal ettikleri kadar olacaktı.
" Mesela orda yol ulaşımı at ile değil, son derece hızlı hareket eden araçlarla gerçekleştiriliyor. Haberleşme mektup ile değil, ceplere sığan bir makine sayesinde istediğin kişiyle nerde olursa kolayca ulaşan bilirsin. Burda gördüğüm kadarıyla evler hep bir katan oluşuyor yaşadığım yerde insanlar yüksek binalarda yaşıyorlar. Sağlık konusunda oldukça üst düzeydeyiz. " dedim bir çırpıda.
Herkes sözümü bitirene kadar beni dikkatle dinlemişlerdi. Gözlerimle hepsini tepkisini incelediğimde anlatıklarımı hayal etmeye çalıştıklarını gördüm. Onlara imkansız gibi gelliyordu.
Lara heycanla ellerini çırparak.
" Yaşadığın yeri çok merak ettim. "dedi gülümseyerek. Ben de gülümseyerek karşılık verdim ona. Sonra Lara yeni farketmiş olacak ki beni baştan aşağıya süzerken yüz ifadesi değişmişti. Şaşkın yüz ifadesiyle beni inceledi. Sanırım giydiğim beyaz bol kazak ve siyah pantolonum onun dikkatini çekmişti." Sara o üstündeki şeylerde ne, gelecekte insanlar bu şekilde mi geziyor. "dedi şaşkınca.
Gülümseyerek. " Evet, elbiseyi genellikle özel günlerde giyeriz dışarda üstümdeki kıyafetlerin benzerini giyiyoruz. " dedim.
Lara bana bir soru daha yönlendireceken ansızın içeriye telaşla giren Kevin la sorusu yarım kalmıştı. Kevinin arkasından hemen Jack içeriye girdi. Tedirginlikle ayağa kalkarak " Kevin ne oldu? "dedim onlara doğru yürürken.
" Sara sana Prens Henry'nin ayağa kalktığını haberini vermek için Jackle birlikte senin odana gittiğimizde, seni odanda göremeyince tam dışarı çıkıyorduki, odandan gelen sesle adımlarımızı durduk. İçeri girip sesin nerden geldiğini takip ettiğimiz de, ses ceketinin cebinden gelmişti. Orda titreyen ve ışık saçan bir kutu vardı. Titreyen şeyi elime aldığımda elimi onun üstünde gezdirdiğinde birden bir kadın sesini duyunca korkarak hemen buraya geldim."dedi tek bir nefeste.
Olduğum yerde sendeleyerek Kevinin elerininarasinda duran cep telefonuma baktım. Kahretsin telefonun bende olduğunu unutmuştum. Ashley ile konuştuktan sonra telefonumu deri çeketimin ceplerine yerleştirmiştim. Asıl düşünmem gereken bu değil, bu devirde telefon nasıl çalar. Telefonun burda çekmesi mucize gibi bir şey.
Korkarak Kevinin bana uzattığı telefonunu elinden alarak son arayan kişiye baktım. Son aramalara baktığım da beni arayanın asistanım Ashley olduğunu gördüm. Hemen numarayı çevirerek telefonu kulağıma götürdüm.
Kimseden çıt bile çıkmıyordu.
Prens Henry nin çabuk iyileşmesi ve bu devirde her şeye rağmen çalışan telefonuma ne demeli. Bu normal değil.
Yüreğimi yine aynı hisle dolmuştu.
Bir şey oluyor fakat ne olduğunu bir türlü çözemedim.
Çalıyor, çalıyor, çalıyor ça-----
Ve telefon açıldı.
◼
Bölüm sonu.
Not: Arkadaşlar ben bu hikayemi bir başka hesabında paylaşıyorum paylaştığım bir diğer bölümleri okumak istiyorsanız yeni hesabına bakın istersiniz. Oradada ilginizi çekecek farklı kitaplarım var.
Hesabım Suhaznedar7

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Yolculuk
Ficção HistóricaGirdiği sokağın, kırık sokak lambanın aydınlattığı kadarıyla yoluna kendinden emin bir şekilde yürüyordu. Tek isteği bir an önce fenalaşan hastasının evine yetişebilmekti. Oysaki nerden bile bilirdi ki girdiği o sokakta kaderinin yeniden yazılacağı...