Yıl 1998 , yer Kastamonu A. köyü.Bu köyde doğduk ve yaklaşık 12-13 yaşımıza geldiğimizde ailelerimiz köyden farklı şehirlere göç etti.O zamanlar çok sıkı bağlar kurduğumuz 7 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı.Farklı farklı huylarımız olsada birbirimizle çok iyi anlaşırdık.Sır tutmayı,birbirimize zor zamanda destek olmayı iyi bilirdik.Birde arkadaş grubumuzun özel bir mekanı vardı.Köyün biraz dışında kalan bu özel yerimizi bizim dışımızda kimse bilmiyordu.Köyden yaklaşık 3-4 km uzaklıkta dağlık araziden geçen ufak bir dere vardı.Birde bu derenin ufak bir şelalesi vardı.Şelalenin yüksekliği yaklaşık 2 metre kadardı.Şelalenin hemen arkasında ise ufak bir mağara vardı.İşte o mağara bizim özel yerimizdi.Sabah erken saatte kahvaltımızı yapıp toplanırdık.Hep beraber o şelalenin arkasındaki özel yerimiz olan mağaraya giderdik.Burayı ilk keşfettiğimiz zamanlarda genelde içerde oyun oynar,şarkılar söyler,karıncaları dövüştürürdük.Kimi zaman evlerimizden aldığımız ekmek,domates,peynir türü şeylerle orda kendimizce piknik yapardık.Yaklaşık 10-11 yaşlarımıza geldiğimizde artık bu ufak mağaranın dahada derinlerine inmeye karar verdik.Bunun için evden aldığımız gaz lambalarını mağaraya getirdik.7 arkadaş sıra halinde birbirimizin kıyafetlerinden tutarak mağaranın dar kısmından derinliklere doğru ilerlemeye başladık.İçimizde pek bir korku olmasada bizim küçük diye düşündüğümüz bu mağaranın aslında git gide derinleşen bir yer olması içimizi biraz ürpertiyor ve bizleri heyecanlandırıyordu.Yaklaşık 5 dakikalık yürüyüş sonunda mağaranın bittiği yere ulaştık.Mağaranın sonu koridoruna göre genişti.Karşımızda annelerimizin hamur açtığı tahta siniye benzer taştan bir şey ve üzerinde aşırı derece tozlanmış bazı eşyalar vardı.Biraz sağında dikdörtgen şeklinde ufak ,küvete benzeyen yosunlu bir taş vardı.Tavandan gelen su damlacıkları bu taşın içerisinde birikmiş ve sular damladıkça içinden su hafif hafif taşıyordu.Hepimizin elinde bir gaz lambasının olması karanlığı bıçak gibi kesiyor ve bize her yeri gösteriyordu.Bir süre etrafa boş boş bakındık.Grubumuzun en haylazı olan Caner aramızdan fırlayıp hemen tozlar arasında kalmış eşyalara koştu.Güçlü bir şekilde 3-4 defa eşyaların üzerine üfledi ve bir kaç kez elleriyle tozu sirkeledi. Bizde orada neler olduğunu görmek için Caner'in etrafına toplandık.Masanın üzerinde eski,paslanmış,tahta saplı bir ekmek doğrama bıçağı vardı.Caner bıçağı eline alıp kenara koydu.Bıçağın hemen altında ise oldukça eski ama heybetli bir kitap olduğunu fark ettik.Caner kitabı kaldırıp yere koymak istedi ama oldukça ağır olan bu kitabı kaldıramadı.Hemen üç kişi el birliğiyle kitabı alıp yere koyduk.
Sabırsızlıkla kitabın etrafını sarmalayan ipleri kopartıp kitabı açtık.Yanlız kitapta farklı şekiller ve sembollerden başka hiç birşey yazmıyordu.Bazı yerlerinde ise Arapçaya benzettiğimiz yazılar yazıyordu ama hiçbirimiz bunu anlamadık.Çocukluk aklı ve heyecanı ile hemen kendi aramızda hurafeler üretmeye başladık."Burası perinin mağarası,burası cadının mağarası,burada kırk haramiler yaşıyor..." Tüm sayfaları kurcalasakta pek bir şey bulamadık.Kitabın kapağını kapattık ve köye döndük.Biraz da köyde hurafelerimizi konuştuktan sonra hep beraber evlere dağıldık.Fakat dağılmadan öncede birbirimize bir söz verdik.Yaşadığımız hiçbir şeyi kimseye anlatmayacaktık.Akşam yatma saatim gelmişti.Dişlerimi fırçaladım ve yatağıma yattım.Uykuya dalmaya çalıştım ama hala uyuyamıyordum.Yatağın içinde belki de saatlerce sağa sola döndüm ve en sonunda uykuya daldım.Uykuya daldıktan sonra kendimi bir rüyanın içerisinde buldum.Ama gördüğüm bu rüya tıpkı gerçekti.Özel yerimiz olan o mağarada tek başıma derinliklere doğru ilerliyordum.Elimde el feneri olmamasına rağmen bir şey önümü aydınlatıyor gibiydi.Mağaranın bittiği yer olan o odaya girdiğimde kitabın bir taş üzerinde olduğunu ve pırıl pırıl parladığını fark ettim.O an arkamdan bir siyah çarşaflı bir kadın yanıma geldi.Konuşmuyordu.Parmaklarıyla su dolu küvete benzeyen taşı işaret etti.Konuşmamasına rağmen o suya elimi uzatıp bir şey alacağımı anladım.Havuza tam yaklaştığım sırada mağaranın girişinden kalabalık bir grubun bağırışlarla bana doğru geldiğini duydum.Korkup kitabın sol tarafındaki bir taşın arkasına çömelip sessizce saklandım.Bir süre sonra içeriye ellerinde gaz lambalarıyla kalabalık bir grup girdi.İçlerinde erkekler,kadınlar,yaşlılar ve çocuklar vardı.Bir kaç erkek elleri zincirlerle birbirine bağlanmış birini içeri getirdiler.Elleri zincirle bağlanmış olan bu kişiyi getirene kadar çok dövmüş olacaklar ki eli yüzü yara içindeydi.Hemen arkasından yeşil cübbeli ,beyaz sarıklı ve beyaz sakallı yaşlı bir adam içeri girdi.İçinden sessizce bir şey mırıldayarak kitaba yaklaştı ve elindeki iple kitabın etrafını dolamaya başladı.En sonunda kitaba bir kaç düğüm attı ve arkasını döndü.Eliyle suyu gösterdi ve "hadi" dedi.Elleri zincirli adamı o su birikintisine doğru sürükleye sürükleye götürdüler.Sarıklı yaşlı adam onun kafasını tutup suya soktu.O anda tüm ışıklar bir anda söndü.Etraf zifiri karanlıktı.Herkes kibritlerle güç bela ellerindeki gaz lambasını tekrar yaktılar.
Etraf aydınlandığında kalabalıktan büyük bir gürültü koptu.Çünkü elleri zincirle bağlanmış o adam odanın içinde yoktu.Zincirleri su dolu küvet taşının üstündeydi ama adam orda yoktu.İnsanlar korku ve panikle birbirlerini ezercesine mağaradan çıkmaya çalışıyordu.Tam bende ayaklanıp arkalarından çıkmak için fırlayacakken yine o çarşaflı kadın karşımda belirdi ve önümde anlamızca dikiliyordu.Gözlerine baktığımda içime garip bir korku doluyordu.Kaçmak istiyordum ama kıpırdayamıyordum.Müthiş bir sıcak bedenimi sarmaşık gibi sarmış ve terler içinde kalmıştım.Tam o sırada uykudan uyandım.Gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey odanın kapısının açık oluşuydu ve bir şeyin çok hızlı ve sessiz bir şekilde odadan çıkışıydı.Ayrıca rüyada yaşadığım kadar terliydim ve hareket edemiyordum.Çığlık atmak istiyordum ama atamıyordum.Resmen kilitlenmiş gibiydim.Bir süre korku içinde öylece kaldıktan sonra tekrar uykuya daldım.Sabah annem uyandırdı."Hadi elini yüzünü yıka , kahvaltı hazır"dedi.Yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım.Kahvaltımı yaptıktan sonra arkadaşlarımla buluşup gece başımdan geçenleri anlatmak için köy meydanına indim.Arkadaşlarımın hepsi zaten toplanmış beni bekliyorlardı.Yanlarına gittim ve "hadi biraz yürüyelim size anlatmak istediğim şeyler var"dedim.Beraber köyün içerisinde yürürken gece başımdan geçenleri heyecanlı heyecanlı anlattım.Anlatmam bittiğinde hepsinin yüzü düştü.Oldukça üzgün duruyorlardı."Anlattıklarıma inanmıyor musunuz? Yemin ederim gece bunları yaşadım."dedim.Hepsi yerden başını kaldırdı ve "bizde senin gördüklerini gördük ve aynı şeyleri yaşadık"dediler.O an benimde yüzüm düştü.Beynimden vurulmuşa döndüm.İçimizi dehşet verici bir korku ve inanılmaz bir heyecan sarmıştı.Ne yapacağımızı düşünürken aklıma bir fikir geldi."Hadi mağaraya gidip o suyun içinde ne var bakalım.Eğer orada zincir yada başka bir şey varsa bu rüya bize bir işarettir.Eğer bir şey yoksa dünkü anlattığımız korkunç hurafelerden dolayı bu rüyayı görmüşüzdür"dedim.Arkadaşlarım biraz düşündükten sonra beni onayladılar.Hep beraber mağaradaki su dolu küvet taşının dibinde ne olduğunu görmek için mağaraya doğru yol aldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şayt-ı Düğüm 2 (Yaşanmış Cin Vakası)
ParanormalKorku hikayelerini seslendirdiğimiz youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın. https://www.youtube.com/@MuhurluKalem Şayt-ı Düğüm eserinin çok beklenen 2.Serisi çıktı.Köyde doğup büyümüş ve daha sonra bazı sebeplerden dolayı ayrı şehirlere göç etmiş...