2. Bölüm

30 6 0
                                    

12 Nisan 2019 06.43
İstanbul Karakolu 
     Karakolda çalışan tüm memur ve polisler sabahın bir köründe onları toplamalarının sebebini merak ediyorlardı. Zaten seçtikleri meslek yüzünden sabah dokuz akşam beş çalışmıyorlardı ama bu zamana kadar da bu saatte pek gelmişlikleri de yoktu. Bu yüzden de herkes toplanma sebeplerini merak ediyorlardı.
     Etrafta sessizlik hakimken kapı aniden sert bir şekilde açıldı ve içeri baş komiser Çetin girdi. Herkes saygıyla ve meslek zorunluluğuyla yerinden kalktı. Onu babası gibi görenler de vardı ondan korkanlar da vardı ama ondan korkanlar çoğunluktaydı. Çalışanlar özellikle ee  önemli bir davada başına gelen bir talihsizlik sonucu Sedat komiseri başka bir karakola yolladıktan sonra ondan daha çok korkmaya başlamışlardı. Aslında herkes Sedat'ı  sevmezdi ama işinde gayet başarılı ve saygı duyulan biriydi.
      Çetin baş komiser sessizlikten rahatsız olmuş gibi konuşmaya başladı;" Öncelikle hepinize günaydın. Biliyorsunuz ki yakın zamanda bir komiser arkadaşımızın tayini çıktı. -ki çoğu kişi Sedat Komiserin kendi isteği ile gitmediğini, Çetin baş komiserin onu zorla yolladığını biliyordu.- Sedat komiserimizin yerine en yakın zamanda yeni bir komiser gelecektir. Yeni gelecek olan komiser arkadaşımızın işinde gayet iyi olduğunu sizlere bildirmek isterim ve aynı zamanda bir kaç hafta içinde işinin başına geçeceğini de sizlere söylüyorum. Sorusu olan var mı?" Çetin komiser odada bulunan meslektaşlarının tek tek yüzüne baktı. Herkesin yüzündeki merakı görebiliyordu. Herkes yeni gelecek kişiyi merak ediyordu. Ama Çetin baş komiserden korkularından bir şey de soramıyorlardı. Ondan korkmaları bir nevide tatmin etmişti Çetin'i. Kimsenin bir şey sormayacağını anlayınca lafına devam etti."Madem öyleyse herkes işinin başına dönebilir."
Baş komiser lafını bitirir bitirmez toplantı odasından çıktı ve odasına doğru yol aldı. Onun arkasından da odadaki diğer insanlar çıktı ve herkes işlerinin başına döndü.
Öğleden sonra herkes yeni gelecek olan Akay komiser hakkından konuşmaya başlamıştı bile. Kimisi daha önce aldığı davalardaki başarılarını kimi yakışıklılığını kimi ise ne kadar yiğit ve cesur biri olduğunu konuşuyordu. Tabi Akay komiser hakkındaki bu dedikodular Baş komiserin kulağına gitmişti. Bu genç yiğidin daha gelmeden bile tüm karakolun dilinde olması ona şaşırtıcı gelmemişti. Zaten Akay'ı tanıyor ve daha gelmeden ününün tüm karakola yayılması ona olağan geliyordu. Asıl o buraya geldikten sonra ne olacaktı bunu çok merak ediyordu. Aslında Baş komiser bunları düşünmekte haksız da değildi. Çünkü Akay'ın alacağı ilk dava onun başına büyük çoraplar örecekti ve bunu Akay dahil kimse tahmin edemezdi.

12 Nisan Muş Karakolu'ndan 08.26
Genç komiser masasındaki eşyalarını kutuya dizmeye başlamıştı ve neredeyse yarılamak üzereydi. Sonra yanına ekip arkadaşları geldi. Sanırım artık eski ekip arkadaşlarım demeliydi. Onları gidince çok özleyecekti. Bakışlarından anladığı kadarıyla kendisi de çok özlenecekti. İlk konuşmaya Özge başladı." Valla bu günlerin geleceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Koskoca Akay komiser memleketini bırakacak ve suçlar şehri dediği bir yer olan İstanbul'a gidecek. Hem orası senin kara listende değil miydi? Cidden her geçen zaman beni daha çok şaşırtıyorsunuz komiserim." Konuşması bittiğinde zaten dolu olan gözlerinden yaşlar tek tek akmaya başlamıştı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da karnını okşuyordu. Karnı iyice belli olmaya başlamıştı. Allah'ın izniyle kardeşi saydığı adam çok yakında baba olacaktı. Dolayısıyla kendisi de amca olacaktı. Ama sanırım Akay bunları uzaktan takip edebilecekti. Özge'nin yanındaki eşi Ferit karısının bir yandan omzunu okşuyor, bir yandan da can dostuna bakıyordu. Onlar hiç ayrılmamışlardı ki bu yaşlarına kadar. Zor olacaktı her ikisi içinde. Ekipteki herkes Akay ile vedalaşmaya başladı. Hepsi seviyordu bu koca yürekli adamı. Onlara az yardımı dokunmamıştı. Ne zaman başları derde girse veya bir çıkmaza girdiklerinde hiç gocunmadan koştukları ilk kişiydi Akay. Bu yüzden olsa gerek hepsi onu özleyecekti.
Tüm ekip arkadaşları onunla vedalaşmış ve teker teker dışarı çıkmıştı. Hepsi çıktıktan sonra odada sadece Akay ve Ferit kalmıştı. Ferit arkadaşına sarılıp" Seni özleyeceğim koçum. Her daim yanımda olan her haltı yapabilecek ve peşinden beni sürükleme potansiyeline sahip psikopatı, her başım belaya girdiğinde koştuğum abimi, en çok da benim için her şeyi yapmaya gönüllü kardeşimi özleyeceğim. " İki koca yürekli adam da duygulanmıştı. "Ha bu arada yeğeninin doğumunda yanımızda olmazsan bozuşuruz ona göre." Ferit bunları söyleyince iki koca adamda kahkahalara boğuldu. İkisi de biliyordu ki bu tarz durumlar Akay'ın elinde olan şeyler değildi. Ferit can dostuna son defa bakıp odadan dışarı çıktı.
Ferit çıktıktan sonra Akay odasında anılarıyla baş başa kalmıştı. İçine girdiği duygusal havadan çıkıp eşyalarını toplamaya devam etti. Masasındaki son eşya olan çerçeveyi eline aldı. Böylelikle daha yeni kurtulduğu duygusallık bir anda tekrar etrafını sarmaya başlamıştı. Bu geçen yaz Ailesiyle birlikte çekindiği resimdi. Ailesini çok özlemişti. Normalde Muşlu oldukları ve Muş'ta yaşadıkları halde bundan bir kaç yıl önce babası hastalanmıştı ve doktorların da tavsiyesiyle ailesi Karadeniz Bölgesinde aldıkları şirin ve küçük bir eve yerleşmişlerdi. Kardeşleri resimde ne kadar güzel gülümsemişlerdi. İkiz olan kardeşleri her ne kadar sürekli kavga modunda olsalar ve hep zıt görüşleri savunsalar da onlar hep ayrılmaz ikilidirler. Şu an fotoğrafa bakınca ikisinin de burnunda tüttüğünü bir kez daha anlamış oldu. En yakın zamanda onların ziyaretini gitmek farz olmuştu.
Son eşyalarını da topladıktan sonra dışarı çıkıp karakolda ki çalışanlarla da vedalaşmaya gitmişti. Herkes onun bu soğuk haline şaşırmıştı. Çünkü Akay yıllardır buradan ayrılmamak için elinden ne gelirse yapmıştı ve şimdi İstanbul'a gidecekti ve burada olan herkes onun İstanbul'u sevmediğini bilirdi. Ama aslında bu onların gördüğüydü. Çünkü dışarıdan ne kadar sakin görülüyorsa içi o kadar fırtına yeriydi. Bunu da en iyi ekip arkadaşları bilirdi. Akay herkesle vedalaştığından emin olunca odasına gidip eşya kutusunu aldı ve karakoldan çıktı. Ekip arkadaşlarının ona nasıl baktığından habersizce.
Bagaja kutuyu koyup sürücü koltuğuna oturdu ve arabayı evine doğru sürmeye başladı. Eve gidince odasına çıktı. Kolileri çıkarıp kendi eşyalarını doldurmaya başladı. İstanbul da eşyalı bir evde kalacağı için çoğu eşyayı burada bırakacaktı. Gece yarısını biraz geçe tüm eşyalarını toplamayı bitirmişti. Odasına çıkıp annesini aradı. Annesinin "Sonunda aklına gelebilir hemi benim eşek oğlum. Zaten ben kimim ki? Beni kim umursasın? Komiser olmuş dana gibi bir oğlum var ama aklına hiç gelir miyim? Ah tabi ki hayır. " telefonu böyle açması onu şaşırtmamıştı. Çünkü kaç haftadır onu arayamıyordu. İsyan etmesi gayette doğaldı. Bu yüzden annesinin gönlünü alma çabalarına başlamıştı." Benim gül kokulu canım anam. O nasıl söz tabi ki sen hep aklımdasın. Ama tayin işleri falan olunca son zamanlarım çok doluydu. Yoksa ben nasıl seni aramadan dururum olur mu hiç öyle şey. " Annesinden gelen mutlu mırıltılar onun gönlünü aldığına işaret ediyordu. E bu durumda normal konuşma monotonlarına dönebilirlerdi. Annesiyle konuşmayı bitirince uyumuştu Akay.
Akay saat on bir gibi kapı ziline sürekli basılmasıyla uyanmıştı. Kim böyle bir delilik yapar ki diye düşünürken buna sadece Ferit'in cesaretinin yeteceğini fark etmişti. Kapıyı açtığında en önde ellerinde poşetler ile sırıtan Özge ve Ferit arkalarında ise ona şaşkın şaşkın bakan ekip arkadaşları vardı. Akay hafta sonları öğlene kadar uyurdu ve bunu en yakınları bilirdi. Bunu yakınları olarak bilen Özge ve Ferit sırıtırken ekip arkadaşları her sabah hepsinden önce işe gelen komiselerinin bu uykulu halini görüp doğal olarak şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı. Kendine gelen Akay önce Özge ve Ferit'e sarılmış, ardından da " Günaydın ve hoş geldiniz içeri girmez misiniz?"diyip poşetleri onların ellerinden almıştı. Her ne kadar daha yeni uyandığı için asabi bir ruh halinde olsa da her zaman kibar biri olmuştu Akay. Aynı şimdiki gibi. Tüm ekip o gün son kez birlikte zaman geçirmek için güzel bir kahvaltı yapmışlardı. Uzun bir süre tekrar bir araya gelemeyeceklerini bilmeden. Kahvaltıdan sonra tüm ekip dağılmaya başlamıştı. Geriye Özge, Ferit ve Akay kalmıştı. Ferit yorulmaması için sonradan karısını annesinin yanına yollamış ve Akay ile birlikte eşyaları nakliye şirketine teslim etmişlerdi. Nakliye şirketi gittikten sonra Akay evde kalacak olan eşyaların üstünü örtmüştü. Sonra da evden çıkmışlardı ve Ferit Akay'ı havaalanına bırakıp karısının yanına dönmüştü.
Akay akşamüzeri İstanbul havaalanına iniş yapmıştı. Bir taksi çevirip gideceği adresi vermiş ve camdan dışarıyı izlemeye başlamıştı. Geldikleri yer dedesinden ona kalan ve gece kondularını satıp yerine yapılan siteden onlara verilen daireydi. İstanbul'da burada kalmayı düşünüyordu.
15 Nisan 2019 07.30
Akay hafta sonu boyunca eviyle ilgilenmiş bu günde karakola gidiyordu. Aslında daha başlaması için bir haftası vardı ama bir an önce çalışmak için sabırsızlanıyordu. Bu yüzdende bir hafta önceden işinin başına geçmeyi düşünüyordu. Karakola gidince danışmada duran polise rozetini gösterip odasına kadar ona eşlik etmesini istedi. Daha önce gelmeden her şey onun için hazırlanmıştı. Daha odasına yeni yerleşmişti ki. Bir polis memuru aceleyle kapıyı tıklatıp odaya tam anlamıyla daldı." Komiserim biliyorum çalışmaya bugün başlamıyorsunuz ama bu konu önemli ve şu an karakolda olan en kıdemli kişi sizsiniz. Bir bakabilir misiniz?" Akay işinin bu olduğunu söyleyerek polis memurunu takip etmeye başladı. Komiser izleme odasına girdi. Bilgisayar ekranında bir sokağın güvenlik kameralarına ait olduğu belli olan bir video vardı. Videonun başındaki memur videoyu açtı ve komiser izlemeye başladı. Videoda önce genç bir adam gözüküyordu. elinde bir şey parlıyordu, bu büyük olasılıkla bir bıçaktı. Sonra adamın önünden Genç bir kadın geçiyordu. Ardından videonun bir kısmı kesiliyor ve aynı kadın başka bir sokakta yerde baygın bir şekilde yatıyor ve tam o esnada aynı genç videonun görüş açısından çıkıyordu.
Komiser bu videoyu şaşkın bir şekilde izlemiş, ardından bu kadar önemli olanın ne olduğunu anlayamamıştı ve onu buraya çağıran polise bakmaya başladı. Polis Komiserin ne düşündüğünü anlamış olmalıydı ki anlatmaya başlamıştı. "Videoda ki kız İzabel Ak. Bundan yaklaşık iki yıl önce bir sokakta uyuşturucu krizinden ölmüş olarak bulundu. Olay uyuşturucu krizi olarak geçti. O dönem sokaktaki güvenlik kameraları bozuktu ve bulunamamıştı. Ama şimdi bu video ortaya çıkınca cinayet olma olasılığı ortaya çıktı. Cinayet olmasa bile o adamın böyle bir şeyi görüpte hiç bir şey olmamış gibi olay yerini terk etmesi bu olayın arkasında bir şeyler olduğunu düşündürüyor insana. Ortada bir şey yoksa bile adamın bir insanın ölümüne göz yummasından dolayı ceza alması gerekli. Sizce Komiserim durum ne? Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?" Akay şöyle bir düşündü. Videoyu ilk izlediğinde cinayet diye düşünmüştü. Hatta neredeyse cinayet olduğuna emindi. Çünkü kızın uyuşturucuyu nereden aldığı ve neden bu sokakta kullandığı çok şüpheliydi. Ama şimdi polisin de söyledikleri doğrultusunda ne düşüneceğini bilmiyordu. Ama bu videoyu izledikten sonra akla bir iki önemli soru geliyordu. Bu adam kimdi ve eğer kızı o öldürmüşse neden bıçakla değil de uyuşturucu ile onu öldürmüştü? Eğer kız kendi ölümüne sebep olmuşsa adam niye kızın ölmek üzere olduğunu gördüğü halde bir şey yapmayıp oradan uzaklaşmıştı? Aynı zamanda hangi manyak elinde bir bıçakla sokaklarda dolaşırdı? Sanırım an itibari ile ilk önemli davasını almış bulunuyordu. İşte bu büyük macera yeni başlıyordu.

Umutsuz Vaka (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin