▪ 1 ▪

122 18 39
                                    

Rüyalarımda buluşuyorum seninle. Sıcak ve güven dolu kollarında olduğumu hissediyorum. Gözlerinin bana sevgiyle baktığını ve yumuşacık sesinle bana seslendiğini duyuyorum. Tüm bunların bir rüya olduğunu bilmek canımı çok yakıyor. Keşke diyorum, keşke bu rüyadan hiç uyanmasam. Gerçekler acımasız, yalnız ve çok soğuk. Tıpkı sensizlik gibi...

▪ ▪ ▪

Kulağıma net gelmeyen sesler ve gözüme çarpan parlak güneş ışıklarıyla başladım güne. Bir süre hiçbir şey yapmadım sadece perdemin kenarından gözüken bulutsuz gökyüzünü izledim. Tertemiz ve masmavi. İki elimle yüzümü sıvazladım ve derin nefes alıp verdim. Yavaşça yerimde doğruldum ve ayaklarımı yatağımdan sarkıtarak bir süre öyle kaldım. Sonunda ayağa kalktım ve ağır adımlarla banyoya gittim. Ayılmak için soğuk suyu sertçe yüzüme çarptım. Bu uyku ve uyanıklık arasındaki hal beni sinir ediyordu. Birde gözümü ovuşturmama rağmen gitmeyen bulanıklık. Banyoda işim bitince mutfağa geçtim. Bir dilim ekmeği tost makinesine koydum, buzdolabından portakal reçeli ve tereyağı çıkardım. Mavi kupama Nescafe ve sıcak su kattım. Bir iki dakika sonra ekmeğimi aldım ve üstüne tereyağı ve reçel sürüp yemeğe başladım. Bir yandan laptopumdan dizimi izliyordum. Karnımı doyurup bulaşıkları da bulaşık makinasına atınca sıradaki yerim geri odam oldu.

Üstüme siyah bir uzun kollu, koyu yeşilli ve kahverengi çizgileri olan bir gömlek, altıma siyah kot pantolon giydim. Saçım zaten çok kısa olduğundan sadece taradım. Kiraz çiçeği parfümümü sıktım. Aynada kurumuş çatlak dudaklarıma baktım, en iyisi biraz nemlendirici sürmekti. Yeşil soluk gözlerime baktım ve omuzlarımı silktim, onlara dokunmaya gerek yoktu. Siyah üstünde karışık rozetler olan çantamı ve uğur böcekli anahtarlığımı aldım, siyah botlarımı da giyip dairemden çıktım. Kapımı iki kez kilitlemeden bir yere asla gidemezdim. Bazı şeyleri emniyete almak lazım.

Apartmandan çıktım. Biraz soğuk ama gayet hoş havayla karşılaşınca yüzümde bir tebessüm oluştu. Aslında böyle havaları çok severdim. Gökyüzünde güneşle birlikte esen soğuk rüzgarlar, bedenimin soğukla irkilmesini seviyordum. Bir müzik açıp kulaklıklarımı taktım böyle havaların tadını çıkarmak en güzeliydi. Garson olarak çalıştığım lokanta çok uzak olmasada biraz uzak sayılırdı. Oraya kadar boş boş yürümektense hem havanın tadını çıkarmak hem de müzik dinlemek mantıklıydı.

Sonunda lokantaya gelmiştim. Arka tarafa personel odasına gidip çantamı ve diğer eşyalarımı dolaba bıraktım ardından önlüğümü giyip ön tarafa geri döndüm. Saliha ablanın radarına takılmamak için ne kadar uğraşsamda beni görmüştü ve yine kocasından yakınmaya başlamıştı. Kocasının onu aldattığını düşünüyormuş. Bu kanıya nerden vardığını sorduğumda yarım yamalak bir şeyler geveliyordu. Oysaki adamcağız her gün onu işten bizzat kendi almaya geliyordu. Saliha abla gibi birinin yanında yakışıklı kalıyordu ayrıca sürekli ona minik jestler yapıyordu. Yani böyle bir adamın onu aldatabileceğini düşünemiyordum. Saliha abla yine şikayet etmeye başladığında sessizce bir yandan onu dinliyor bir yandan da masaları siliyordum. Benden başka onu dinleyen kişi olmadığından hep bana anlatırdı. Bana benim hayatımla ilgili soru sormazdı pek hatta hiç sormazdı. Mesai başlamış sonunda Saliha abla başımdan gitmişti.

Soluksuz geçiyordu vakit, bir o yana bir bu yana müşterilere yetişmeye çalışıyordum. Çalıştığım lokanta şık aynı zamanda samimiydi yani buraya her gruptan insan rahatlıkla gelebiliyordu.

Mesai saatim bittiğinde güneşin batmasına çok az vardı. Arka tarafa gidip önlüğümü geri dolabıma koymuş, çantamı ve eşyalarımı almıştım. Diğer çalışanlara baş selamı verdim ve lokantadan çıktım. Yavaş adımlarla yürümeye başlarken kulağımda kulaklığım gözümse gökyüzündeydi. Artık alışkanlık olmuştu benim için gökyüzüne bakmak. Sonra etrafımdaki insanlara baktım. Tüm bu insanlar bir telaş ve koşuşturma içindeydi. Hayat hızlı yaşamak için çok kısaydı. Bence şu anı yavaşlatmak insanın elindeydi ama bunu yapmıyordu, peki ya neden?Zaman zaten çok zalim değil miydi? İnsanın elinde avucunda ne varsa alıp götürmüyor muydu? Buna rağmen insanoğlu her zaman durdurak bilmeden koşmak istiyordu. Tabi insanoğlunda buna şikayetler sayfalarca. Kaybolan yıllar, biten gençlikler, yaşanamayan güzel anlar, solan gülüşler... Peki çözüm neydi, bununla yaşamayı öğrenmek. Böyle söyleyince çok basit oluyor değil mi? Bence basit. Bir misal vermek gerekirse sadece iki dakika durup gökyüzüne bakarken derin bir nefes alarak insanın kendini yenilemesi o değerli zamanından hiçbir şey kaybettirmez. Aksine daha çok yaşıyormuş gibi hisseder. Kaç kişi böyledir ya da değildir bilmem ama ben böyleyim. Zaman çok kısa ve ne zaman tükenir bilinmez, değil mi?

ONSRA (DÜZENLEME)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin