Atlas'ı hiç umursamadan otobüse bindim ve parayı verirken otobüse şöyle bir göz gezdirdiğim zaman hiç boş yer olmadığını fark ettim. Otobüs ağzına kadar doluydu ve artık geri inmek için çok geçti. Düşmemek için bir direğe tutunduğum zaman hemen elimin üstünde bir el fark edip hızla başımı çevirdiğimde Atlas ile göz göze geldim. Bana gülümseyip etrafa bakmaya başlayınca bende gözlerimi devirip önüme döndüm. Otobüs'ün durması ve bir anda yanımda birinin belirmesi anlık gerçekleşmişti. Şaşkınla dibime kadar giren adama baktım. O kadar yakınımdaydıki otobüsün her hareketinde bana dokunduğunu hissediyordum."Beyefendi biraz ileri gider misiniz? Bakın orda yer var." Adam beni duymamazlıktan geldi ve daha fazla yaklaşınca geriye doğru kaçtım. Beni tutan kolları hissedince başımı kaldırıp baktım, Atlas'tı ve çok sinirli görünüyordu.
"Sana uzaklaş dedi duymadın mı lan?"
"Sana ne birader hem yer yoktu. Bende bu güzel bayanın yanına geçtim." Sonra iğrenç bir şekilde gülüp bana göz kırptı. Bu hareketi beni çok rahatsız etmiş ve korkutmuştu. Atlas'ın beni tutan kollarına daha sıkı tutundum. Hareketimle bana bakmış sonra beni daha sıkı tutmuştu.
"Sen kime göz kırptığının ve gülümsediğinin farkında mısın lan!! Sana güzelce ileri gitmeni söyledi." Sonra adamın kullağını asıldı."Bunlar ne işe yarıyor he!" Adamın asıldığı kulağına yüksek sesle bağırdı sonra hızla yakasını tuttu ve bu sefer kısık sesle adamın kulağına bir şeyler söyledi, adam apar topar otobüsten indi. Ne demişti de adam otobüsten böyle indi merak etmiştim ama ona sormaya korkuyordum.
"Sizde anca dizi izler gibi izleyin zaten!! Başka ne bok bilirsinizki!!" Otobüsteki insanlara sert bakışlar attı ve şoföre otobüsü durdurması için seslendi. Otobüs hemen durmuştu. Herkes suspus olmuş Atlas'ı izliyordu, buna bende dahildim. Elimden hızla tutmuş ve otobüsten inmiştik. Yalnız şöyle bir sorun vardı daha gidecek uzun bir yolumuz vardı. Atlas'a neden indiğimiz konusunda kızmayacaktım aksine bu davranışları için ona minnettardım. Sinirle yürüyen Atlas'a baktım.
"Atlas..." bana dönen ela gözlerindeki siniri gördüm ilk önce ve birden kayboluşunu. Çattığı kaşları bir anda düzelmişti.
"Ben teşekkür etmek istiyorum...Yani ş-şey teşekkür ederim. Evet!" Kaldırım taşlarına bakarak yürümeye devam ettim. Utanmıştım ve rezil olmuştum. Bu gün bana neler oluyordu bende bilmiyordum ama bir yanım bunun hoşuma gittiğini haykırıyordu deli gibi. Atlas bu halime kahkaha atmış ve kolunu omuzuma atıp yanağımı sıktırmıştı.
"Sen böyle kızarınca tam bir minik güzel domates oluyorsun. Sonra bende minik güzel domates diyince kızıyorsun. E ama Ahu haksızlık bu. Sende böyle kızarma domates gibi~" sinirle Atlas'ın omzuma attığı kolunu çimçikledim.
"Acıdı..."
"Acır tabi!" Ama hala pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Ben bu koca bebekle ne yapacaktım bilmiyordum. Kocaman bir bebek gibiydi. Derin bir nefes verdim. Ahu işin zor kızım işin çok zor, hele buna bir kere yüz verdin. Bittin sen bittin.
"Noldu ya birden öyle? Karadeniz'de gemilerin mi battı?"
"Ben şimdi bir bir vurucam o suratına batan gemiler değil burnun olucak!" Ben sinirlendikçe o daha çok gülüyordu. Birden beni kolunun altın alıp saçlarımı karıştırınca artık utanmaktan değil sinirden kıpkırmızı olmuştum.
"Atlas! Ya aptal mısın?! Geberticem seni!!" Hızla beni bırakıp dil çıkarınca onu daha çok öldürmek istedim. Koşmaya başlayınca bende yakalayıp onu gebertmek için arkasından koştum. Ama lanet olası uzun bacakları yüzüden ona yetişmek imkansızdı. Yinede var gücümle arkasından koşmaya devam ettim.