childhood

1K 136 40
                                    


Bazen sadece görünmez olmak istersiniz, görünülmez, dokunulmaz, duyulmaz.. kısacası yokluğun ta kendisi. Kimse sizi görmediği zaman güvendeymiş hissi oluşur içinizde çünkü insanlar göremediklerine zarar veremezlerdi. Kimse göremediğinde sizi dünyada ki tüm karanlıklardan ve pisliklerden sıyrıldığınızı hissediyor olurdunuz sanki tanrının güvenli kanatlarının altında gölgeleniyormuş gibi tatlı bir his.. o zaman asıl karanlık olanın dünya değil etrafınızdaki insanlar olduğunu anlardınız, sizi dibi belli olmayan bir karadeliğe çeken, eteklerinize bir çamur gibi yapışan dünya ya da kader değil sadece etrafınızda ki insanlardı belki de.

Demirleri paslanmış ve gıcırdayan karyolanın altında nefesimi tutmuş ve bir heykel gibi hareketsizce uzanırken şakaklarımdan parke zemine ter damlıyor. Bir anlığına onun yere düşen ter damlasının sesini duyabileceğini düşünüp daha da kasılıyorum. Kasılmamla nefessiz kalmış cigerlerim biraz daha büzüşüp kalbim yapabilecekmiş gibi daha hızlı atıyor.

Salondaki şifonyerin yere devrilme sesini duyuyorum. Hâla bağırmaya devam ediyor. Bağırmasıyla tekleyen kalbim ardından ciğerlerimin aniden çözülen kilidiyle koca bir nefes çekiyorum içime farkında olmadan. Ardından bir çakmak sesi ve yanık tütün kokusu. Annemin kıkırdayan ses tonunu duyuyorum. "Sakin ol aşkım." Diyor ağzındaki sigarayla kelimeleri boğarak; içimdeki dağ gibi büyüyen ve beni hareketli bir girdabın içine sıkıştıran o korkunun sahibine.

Saçlarımın arasında dolanan hamamböceği istikamet değiştirip sırtıma oradan da şortumun üstüne ilerlerken. Sivri dokumaçlarını tenimde hissediyorum, bu midemi öyle bulandırırırdı ki başka bir zaman olsa çığlık atardım ama şuan içimde öyle bir korku vardı, dört bir yanımı öyle bir sarmış ve kalbimi bir at gibi kamçılamıştı, kalbim göğsümde değil kafamın içinde atıyor gibiydi de sanki kalp atışımla yerde sallanıyordu. Ah şu korku.. en büyük korkunuzla yüzleştiğiniz zaman diğer korkularının sineye çekilir ve sadece sizin acınası hâlinizi izlerlerdi. Şakaklarınızdan süzülen yapışkan ve ıslak ter damlaları, hızla inip kalkan göğsünüz ve kaskatı kesilmiş bedeninizle onlara çok komik gözükürdünüz.

"Chi choo... Benim küçük tatlı pikachum. Nerdesin?" Yılan tıslamasını andıran sesini çok yakınlarda duyduğum zaman kalbim ve beynim durdu ve nefes almayı aniden bıraktım. Şortumun içinden hızla çıkan hamamböceği etraftaki gürültü ve agresif hareketlilikten olsa gerek en az benim kadar telaşlı bir şekilde, oradan oraya hızla gidiyor, şuan yüzümde dolandığını ve Yeonhan'ın odada ki gardırobu devirmesiyle hızla kömür karası saçlarımın arasına geri kaçtığını hissediyorum.

Bana verdiği birayı içseydim şuan bunları yaşamak zorunda kalmayabilirdim. Sadece bana söylenene itaat edip onların deyimiyle itaatkâr bir köpek olmalıydım. Benden istenilen buydu fakat ben dik kafalılığım yüzünden şuan ölüyordum. Sarhoş Yeonhan içime saldığı korkuyla beni defalarca kez öldürmüştü.

Annemin kıkırtısı bir kez daha kulaklarımı doldurdu. Ağzındaki sigarayla gülümseyen yamuk yüz ifadesi gözümün önünde canlanmıştı. Kıkırtıları dahi derinden ve daha yakından geliyordu. Eski karyolanın altından çıplak ayaklarının delirmiş gibi odamdaki eşyaları yere deviren Yeonhan'a ilerleyişini izledim.

Ona arkasından yaklaşıp şşşşladığında ben bile sakinlemiş hissediyordum. Bir şeyler fısıldaştıktan sonra ikiside kıkırdamaya başlamıştı. Annemin önce kot şortunun ayak bileklerinin hizasına düştüğünü gördüm, daha sonra beyaz gömleğide kot şortunun yanında yer aldı. İkisinin de ayak ucu benim tarafıma doğru döndüğünde yerimi bulduklarını sanıp titremey başlamıştım fakat onlar karyolamın üstüne çıktılar.

Önce o an asla ne olduğunu anlayamadığım şapırdatma sesleri duydum daha sonra karyola ileri geri hareket etmeye ve gıcırtılar olduğundan daha şiddettli bir hâle gelmeye başladı. Korkunç inlemeler her tarafımı sarmışken nefes alış verişlerim karyolanın hareketiyle uyumlu hâle gelmişti: ileride nefes al geride nefes ver.

Buna daha fazla dayanamayacağımı hissettiğimde, bu göğsümde bir yanma hissi ve midemde iğrenç kasılmalarla kendini belli etti, karyolanın altından çıkıp hızla dış kapıya doğru koştum. Arkama bakmadım, sadece peşimden gelmemelerini ve ne yapıyorlarsa ona devam etmelerini umdum.

Çıplak ayaklarımla sahile doğru koşarken içime çektiğim, ağustos ayına özgü, gece vakti ortaya çıkan tatlı ve serinletici meltem dahi göğsümdeki yanma hissini geçirmiyordu. Kumsala inmeden önce geçtiğim taşlı yol ayak tabanlarımı parçalamış ve kumsala henüz ulaşmışken dayanamayıp dizlerimin üstüne düşmüştüm. Saçlarımın arasında kendini güvende hisseden koca hamamböceği düşmenin etkisiyle kumların üzerine fırlayıvermişti.

Sonra onu gördüm. Denizin tam dibinde, yere çömelmiş, arkası bana dönük ve uzun kahve saçları yerdeki kumları süpürürken o parmaklarını narince tuzlu deniz suyunda gezdiriyordu. Benim yaşlarımda bir kız çocuğu fakat o an o solgun ay ışığı ve ağustos melteminin tatlı esintileri altında saçları dalgalanırken, acı çekmiş bir ruhtu sadece. Bana benziyordu.

Elimi ona doğru uzattım, o kadar uzun süredir sesimi bastırıyordum ki çığlık atmaya, ondan yardım istemeye çalışma çabaların sonucu ağzımdan sadece boğuk ve kesik kesik iniltiler çıkmıştı. Fakat o yinede bana döndü, solgun ve üzerinde morluklar olan esmer teninden tatlı bir tebessümle. Kimsenin duymadığı yardım çığlığımı o duymuştu.






childhood memories » jensoo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin