Birini sevmek yalnız güçlü bir duyguya kapılmak değildir; bir karardır, bir yargıdır, bir söz vermedir.¹
***
Bu zamana dek kendime itiraf ettiğim yahut edemediğim onlarca şey olmuştu. Fakat bunlar arasında en ağır basanı, bir tarafımın sürekli en kötüyü düşünmesiydi. Öbür tarafım her ne kadar güzel bir şeyler bulma mücadelesindeyse de negatif yanıma karşı hep savaş halindeydi. Çabalamaktan asla geri durmuyordu. Bazen kendi içimde o kadar çelişiyorum ki, bazen dünya üzerindeki en anlaşılmaz ve geçimsiz varlık olduğumu düşünüyorum.
Ve, ben bile anlamıyorken kimsenin anlmasının mümkün olmadığını.
Bir yanım diğerine düşman.
İçten içe kızıyorum kendime. Hatta şuan bile ifade edemediğim cümlelerimden yakınıyorum. İçimde kalmaları gerekmiş gibi geliyor öte yandan.
Neden çözülmesi kolay bir sudoku değilim? Neden ortasında Ajdar'ın fotoğrafı olan bir çengel bulmaca değilim?
Neden, neden, neden?
Bazen sadece bir sokak kedisi olmak istediğimi düşünüyorum. Binlerce hektarlık alana yayılan ormanda nesli tükenmekte olan bir ağaç. Yüz yılı devirmiş. Kökleri yerin metrelerce altına uzanan. Yaşlı bir ağaç. Kesilme önceliği olan emektar oksijen kaynağı. Ya da kaldırımda apansız biten bir çiçek. Taşların arasında uzattığı boynu, üzerine değen bir adımla kırılan. Buna rağmen varlığını koruyan ama solan.
Ben bir taşım.
Gerçek manada bir taş. Biçimsiz. Etkilere karşılık ilerleyen, yuvarlanan. Hedefe varan. Tepki veren. Cansız ama hedefi olan. Bazen yerinde sayan bazense metrelerce yol kat eden.
Bazen beni herkes anlasın istiyorum, bazen de kimse anlamasın. Çoğu vakitlerde insanlar beni anlamadığı için sadistçe bir haz duyuyorum bundan, farkında olmayarak.
Anlaşılmak isteyen yanlarım, üzgünüm.
"Ferda," elimdeki kalemi ne zaman bıraktığımı ve gözlerimin kaç dakikadır kör bir noktaya takılı kaldığını bilmiyordum.
"Dünyadan Ferda'ya!" Nilsu, yüzümün hizasında salladığı elini indirdiğinde önümdeki kalemi yeniden elime aldım.
İki saattir oturduğum sandalyede iyice mayışmıştım. Diğerleri dersleri dolayısıyla gecikmeli gelecekleri için bugünlük ikimiz vardık Fen-Edebiyat ve iletişim fakültesine bağlı kafede. İçtiğim kahvenin de pek etkisi olmadığı için ikide bir odağımı şaşırıyor, önümdeki çizime konsantre olamıyordum. Oysa Nilsu ile buluştuğumuzda hedefim elimdeki resmi tamamlamaktı ancak ben daha yarısına bile gelememiştim.
Yine mükemmel bir gün.
"Dalmışım ya."
"Onu fark ettim zaten, ne düşünüyorsun böyle kara kara?" kaldırdığı kaşlarının altından ısrarla baktığında sırtımı dikleştirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-beni tanıdığında kalacak olan.
Roman pour AdolescentsSeni sevdim. Titrek bakışlarını, saklama gereği duyduğun gülüşünü. Kızdığında çatılan kaşlarını. Şişko diye hayıflandığın yanaklarını. Şaşırdığında suratında oluşan o absürt ifadeyi. Kendini asla beğenmeyişini. Her gün içtiğin antidepresanı klozete...