İçinden çürümüş bir ağaç kadar asilim.
Kendisine faydası yok,
Gölgesi herkese yeter. ¹***
Cebimdeki adreslerden ümit kalmadığında kendimi Karaköy'ün dar sokaklarında bulmuştum. Gökyüzü sansürlüydü bugün. Öyle ki küllü gri bulutlar dahi gizlemişlerdi kendilerini. Gece yağan sağanağın izleri ciğerime doluyordu. İki gündür evde durmamak için dışarıya çıkıp vakit tüketmekten burnum ve ruhum aynı anda tıkanmıştı. Ancak bu zorunluluğu bir müddet daha sürdürmem gerektiğini pekala
biliyordum. Biraz daha zamana ihtiyacım vardı. Kafamı toplamaya, zira ziyadesiyle dağınık ve yorgun hissediyordum. Aştığım tepelerin haddi hesabı yoktu. Düzlüğe her çıkışımda nefes nefese kalmak ve önüme çıkan bir diğer yokuşu çıkmaya çalışmak bitkin düşürmüştü uzuvlarımı. Bir şeylerin ucunu kaçırmaktan bıkmıştım bu sebeple düzelmeye, kafamın içinden çıkmaya ihtiyacım vardı. Belki de arınmaya.
Umrunda değiliz kimsenin, Allah aşkına gör artık.¹Son görüşmemizin üzerinden geçen iki gün boyunca her saniyemi düşünerek geçirmiştim. Gerçi hala öyleydim fakat ayaklarımın beni taşıdığı mekan karışık zihnimi bir nebze olsun düzene sokabilir nitelikteydi. Düşünmemek adına bir şeylerle meşgul olmam gerekiyordu fakat günler önce okulu bıraktığım için önümde pek fazla seçenek yoktu.
Sanat evinin en üst katındaki atölyeye ilerlerken beynime saplanan cümleleri savuşturmaya çalışarak atölyenin kapısından içeri girdim.
Kayıtlı olduğumdan dolayı buraya istediğim zaman kullanabilirdim ve görünen o ki önümüzdeki günlerde vaktimin çoğunu burada geçirecektim. Adeta bir kurtuluş.
Üzerimdeki yağmurluğu çıkarıp askılığa astıktan sonra ne zamandır aklımda olan fikri gerçekleştirmek üzere ahşap raftan istediğim boya tüplerini seçmeye koyuldum.
Ben de seni seviyorum.
Ah, kimi kandırıyordum ki? O gün yaşananlar hala net bir şekilde zihnimde ve capcanlıydı. Gece başımı yastığa koyduğumda suratındaki masumiyetin her zerresini hissedebiliyordum. Elimden gelmeyen sevgimin ağrısını çekiyordum.
Kendime verdiğim sözden dönmemem gerekirken iki gündür hiçbir iletişimimiz olmamıştı. Tam manasıyla kıvranıyordum. Elim telefona her gittiğinde kendi kendimin ayağına çelme takıp yüz üstü çıkmaya çalıştığım yokuştan yuvarlanıyor ve başladığım noktaya geri dönüyordum. Çakılıyordum. Beceremediğim her şeyde olduğu gibi bunu da elime yüzüme bulaştırmak konusunda üstün yeteneklerimi sergilerken gerçekten başarılı sayılırdım. Ama bir yandan da...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-beni tanıdığında kalacak olan.
Genç KurguSeni sevdim. Titrek bakışlarını, saklama gereği duyduğun gülüşünü. Kızdığında çatılan kaşlarını. Şişko diye hayıflandığın yanaklarını. Şaşırdığında suratında oluşan o absürt ifadeyi. Kendini asla beğenmeyişini. Her gün içtiğin antidepresanı klozete...