Bölüm 9

17 4 0
                                    

BÖLÜM – 9
(SUSUZLUK)

Ağacın yapraklarından kurtulmayı başarmış küçük bir yağmur damlası dudağına düşüp usulca içeriye doğru aktı. Marsel, uykusunun arasında refleksif olarak yutkundu, yağmur damlası adeta bir sihir gibi tüm hücrelerini uyandırmaya yetmişti. Birden gözlerini açtı :

-Yağmur !

Gökyüzüne ulaşabilmek için bir dalı çektiğinde biriken damlalar üzerine düşmeye başlamıştı ağzını açıp içmeye çalışsa da denk gelen damlalar pek de doyurucu sayılmazdı. Acele etmeliydi yağmur dinmeden biraz su içmeliydi, beline bağladığı sarmaşığı unutup yerinden kalkmaya çalıştı ancak başarılı olamamıştı. Sarmaşığı hızlıca çözüp dallara tutunarak ayağa kalktı, bir şeyler yapmalıydı ama ne ?

Çantasını açıp matarasını çıkardı gökyüzüne doğru tutup biraz olsun dolmasını diledi. Susuzluğa dayanamayıp tekrar indirdiğinde içinde sadece birkaç damla olduğunu gördü anlaşılan bu da işe yaramamıştı. Etrafında dönüp işine yarayacak bir şeyler aramaya başladı, aklına çalıların önündeki büyük yapraklı bitkiler gelmişti. Acele etmesi gerektiğini bilerek dallara basıp inmek yerine bir sarmaşığa tutunabilme ümidiyle ileriye atıldı. Düşüp bir yerini kırması umurunda değildi bu yağmur dinmeden ne olursa olsun su içmeliydi.

Neyseki bir sarmaşığa tutunmayı başarmış, ellerinin yanmasına aldırmadan aşağıya kayıp yere atlamıştı. Koşarak bitkinin yanına gidip yere çöktü, iri bir yaprak seçip matarayı yaprağın aşağı sarkan ucuna koydu. İşe yaramıştı, yaprağa düşüp biriken yağmur damlaları aşağı kayıp içine dolmaya başlamıştı. Sevinçten zıplamak istiyordu ama mataranın içindeki suyun dökülmesinden korkuyordu.

Yağmurdan yumuşayan toprağı elleriyle kazıp matarayı ortasına koydu. Ayağa kalkıp etrafından birkaç tane iri taş bulduktan sonra tekrar bitkinin yanına döndü. Taşları sıkıca yerleştirip sabit kaldığından emin oldu.

Arkasına dönüp toprakta birkaç tane daha küçük çukur açtı, suyunu topladığı bitkiyi sarsmamaya özen göstererek biraz daha uzağındaki bir bitkinin en iri yapraklarını koparıp kazdığı küçük çukurların yanına döndü. Yaprakları ucundan kıvırarak, küçükken Mia ile yaptıkları kağıttan şapkalara benzeyen koniler yaptı. Yaprak konilerini ters çevirip açtığı çukurlara koydu, su biriktirme bardakları hazırdı ama suyun alttan toprağa sızmaması için bir şeyler yapmalıydı biraz düşünüp çantasını karıştırdı. Aklına bir fikir gelmişti işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordu ama en azından denemeliydi.

Pedlerden birini çıkarıp yapışkan kısımlarını kopardı, elde ettiği yapışkan bantları parçalara bölüp konilerin sivri taraflarına yapıştırdı. Daha sonra onları tekrar çukurlara yerleştirdi artık tek yapması gereken işe yaraması için dua edip dolmalarını beklemekti.

Matara dolduğunda susuzluğu yüzünden hepsini kısa sürede bitirme ihtimalini düşündü. Yağmur dinmeden önce biraz olsun susuzluğunu dindirmeli, sonrasında tekrar dolması için matarayı hemen yerine koymalıydı.

Marsel; matarayı alıp içine baktı, yarısından fazlası dolmuştu. Sevinçle ağzına götürüp içindeki suyun hepsini birkaç saniyede bitirdi ve aceleyle yerine geri koydu. Susuzluğunu gidermiş olmanın verdiği mutlulukla gülümseyerek gökyüzüne bakıp :

''Teşekkür ederim '' diye bağırdı.

Sularının dolmasını beklerken yağan temiz sudan faydalanması gerektiğini düşünerek üzerindekileri çıkarıp özenle çalıların üzerine serdi. Daha sonra saçındaki tokadan kurtulup açık bir alana geçti.

Tuzlu suyun teninde yarattığı yapışkan histen bir an önce temizlenip kurtulmak istiyordu. Üzerine düşüp teninden kayan yağmur damlalarını elleriyle bedenine dağıtmaya başlamıştı ki duraksayıp aklına gelen düşünceyle gülmeye başladı :

''Şu anda dünya üzerindeki en büyük banyo benimki olmalı ''

Ve

''En büyük yatak odası ''

Ve

'' En büyük mutfak''

Kahkahalarına engel olamıyordu hayatta olduğu için mutluydu.

Sahi gülmeyeli ne kadar olmuştu ?

----------------------------------------------

Güneş tekrar görünmeye başladığında yağmur yavaşlayıp dinmeye başlamıştı. Eşyalarını çalıların üzerinden alıp elleriyle çevirerek üzerinde biriken yağmur sularını yaptığı büyük bir yaprak konisinin içine sıktı.

Eskiden olsa ona bu yaptığı iğrenç gelebilrdi ama şu anki koşulları içinde bu fikri aklına getirdiği için kendiyle gurur bile duyuyordu. Ada koşullarında su, sadece su değildi bulunmaz bir hazineydi ve hiçbir insanoğlu hazinesi kirli diye ondan vazgeçmezdi.

Islak eşyalarını üzerine geçirip matarasının yanına çöktü, içi tamamen dolmuştu kapağını kapatıp çantasına koydu. Sıra yaprak konilerine gelmişti merakla yanlarına koştu, gördükleri karşısında haklı gururunu gizleyememişti. Başarmıştı işte , konilerin hepsi suyla dolmuştu. Ama şimdi onları muhafaza edecek bir şeylere ihtiyacı vardı. Sularını doldurabileceği bir şeyler bulup buraya dönene kadar temiz kalmaları için üzerlerini yaprakla kapattı.

Çantasını sırtına takarken artık bir şeyler yemeliyim diye düşündü. Yerden uzun bir değnek alarak yürümeye başladı. Yürürken yiyecek bir şeyler görebilme umuduyla etrafına bakınmayı da ihmal etmiyordu. Bir süre yürüdükten sonra ayağına takılan bir şey Marselin düşmesine neden olmuştu. Acıyla sızlayan ellerini ovuşturup arkasına baktı, onu düşüren şeyin bir hindistan cevizi kabuğu olduğunu gördüğünde neredeyse sevinçten çığlık atacaktı.

''Tabi ya burası bir okyanus adası bunu nasıl düşünemedim''

Hemen hindistan cevizini eline aldı, sadece kabuktan ibaret olduğunu görünce biraz üzülse de en azından artık yerini biliyor olmanın verdiği rahatlıkla kendini topladı. Başını kaldırıp etrafına baktı işte oradaydı !

Marsel heyecanla ağacın yanına koştu ama yaklaştığında o heyecan, yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. O kadar uzun bir ağaçtı ki cevizlere onlara ulaşması çok zor olacaktı. Hindistan cevizi taşla düşürülecek bir meyve miydi ? Denemeden bilemezdi, yerden iri bir taş alıp son gücüyle yukarı doğru fırlattı. Taş kendi ağırlığıyla sadece ağacın yarısına kadar yükselebilmişti. Daha küçük bir taş bulup yeniden fırlatmayı denedi, bu kez de taş yukarı kadar çıkıp hindistan cevizlerine çarpmış ama birini bile yerinden kıpırdatmayı başaramamıştı. Hemen pes etmek istemiyordu, bu yüzden denemeye devam etti. Ama taşı ne kadar sert ve hızlı fırlatsa da bir tane bile düşürememişti. Titreyen ellerine ve kararmaya başlayan gökyüzüne baktı.

''Pekala cevizleri düşürme işini yarın tekrar denerim gece olmadan başka bir şeyler bulmaya çalışmalıyım'' diye düşündü Marsel.

Değneğini tekrar eline alıp yürümeye devam etti, bir süre yürüdükten sonra geniş bir ağacın üzerinde birkaç tane mantar bulmuştu. Biraz daha yaklaşıp yakından baktı, mantarların zehirli olabilme ihtimali vardı ve Marsel zehirli ile zehirsiz mantarları ayırt etme yöntemlerini bilmiyordu.

Tam vazgeçip yürümeye devam edecekti ki mantarlardan birinin kıpırdadığını farketti. Eğilip neler olduğuna baktığında tırtıla benzeyen ayaklı bir kurtçuğun garip sesler çıkararak mantarı kemirdiğini gördü. Zehirli olsaydı bu küçük yaratık yiyemezdi diye düşünüp mantarın birini kopardı. Küçük bir parçasını ağzına atarken eğilip kurtçuğa seslendi :

''Sana güvenmek istiyorum küçük dostum, umarım zehirli şeylerden hoşlanmıyorsundur''

-------------------------------------------------------------------------------------------------------

MAVİ KAFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin