Okyanus Gözler

432 48 14
                                    

Ba: Bize hiç onlardan bahsetmemiştin.

Dur, ya her şeyi kafamda kuruyorsam ve doğru çıkmazsa. Annemgil arkadaşlarımla tanışmak istediğinde ne yaparım?

E: Tabii ki bahsettim, onlar eskiz defterim, kalemlerim ve kulaklığım.

Ayakkabımı çıkartıp odamdan eşyalarımı aldım ve çantama koydum. Çantamı aynı oradaki gibi kendi dünyamda da rozetlerle doldurup koleksiyonumu neredeyse tamamlamıştım. Neredeyse diyorum çünkü orada her zaman boş olacak bir yer bıraktım. Uzaylı rozetimin olması gereken yer. Belki de şuan o yeri doldurmaya gidiyorumdur.

Havanın soğuk olma ihtimaline karşı beremi de çantama sokuşturdum. Bu sayede eğer tahminlerim doğru değilse çizim yapmaya gittiğimi sanacaklar.

Ba: Ben de gerçekten arkadaşlarınla buluşmaya gideceksin sandım, sen de bir garipsin.

E: Yok be baba, zaten bunlar benim en yakın arkadaşlarım.

An: Eve çok geç gelme.

E: Tamam, görüşürüz.

Ucuz atlattım. Evden dışarı çıktım. Okula pek yakın değildim o yüzden bir taksi durdurup bindim ve olabildiğince hızlı bir şekilde okula gittim. Taksiciye parasını verdim ve cüzdanımı alırken beremi fark ettim. Hızlıca yürürken beremi taktım. Okulun kapısının önüne gelmiştim bile.

Okul bomboştu ama içeri girebiliyordum. Yukarı çıktım ve buradayken sınıfım olan sınıfın içine girdim. Sınıfta kimse yoktu. Luka'nın sınıfının olduğu yere gittim ve o sınıf da boştu. Geçerken diğer sınıflara da göz attım ama kimse yoktu. Evet sonunda kafayı yedim ve böyle bir şeye inanarak buraya kadar geldim. Oysaki asla böyle bir şeyin olamayacağını biliyordum. İçimdeki o küçücük umuda inandım. Yoktu işte yoktu. Paris'e geldim diye burada olacak değiller ya.

Bu hayal kırıklığından sonra buradan çıkıp cidden çizim yapmak için Eyfel Kulesi'ne gitmeye karar verdim. Kulaklığımı çantamdan çıkardım ve telefonumdan Ocean Eyes (Okyanus Gözler demek medyada) şarkısını açtım. Bu şarkı bana Luka'yı hatırlatıyordu ve şu an için çok uygun bir şarkıydı. Kulaklığımı taktıktan sonra bir şey fark ettim. Sağ kulağımdaki küpe yoktu. Luka'dan kalan tek şey yok! Okula girmeden beremi takarken düşürmüş olmalıyım. Boş bir şey için elimdekini de kaybettim. Tam bir aptalım.

Kulağımdaki şarkıyla sesli bir şekilde konuşarak okulun önünde küpemi arıyordum. "Nasıl kaybederim, nasıl? Ondan bana kalan tek şeyi nasıl kaybederim, neden diğer küpemi değil de benim için çok önemli olan bu küpeyi kaybettim ki? Cidden çok salağım, ben cidde-"

Omzuma biri dokundu. Kulaklığımın sesinden sesini pek duyamamıştım ama arkamı döndüğümde elindeki siyah küpeyi gördüm. Bana "Bunu mu arıyorsunuz?" diye sordu. Elindeki küpeyi düşünmeden aldım ve kulağıma takarken konuştum. "Bu benim için cidden çok önemliydi, size çok çok teşekkür ederim." Müzikten zor duyulan sesi ile cevap verdi. "Rica ederim, cidden bu sizin için bu kadar önemliyse."

Tam yere bakan kafamı yukarı kaldırıp cevap verecektim ama bir dakika. Bu koku, bu ses... Bana küpeyi uzatan elleri hala havada duruyordu, bu bu... Kulaklığımın sesini bir hamlede kısıp kafamı yukarı kaldırıp deli olmadığımdan emin olmak istedim. Evet oydu, mavi saçları ve okyanus rengi gözleriyle bana bakıyordu.

E: LUKA!

Sarılmak için resmen boynuna atladım, o da bana sımsıkı sarılıp beni döndürdü. Hala inanamıyordum. Beni yere indirdiğinde yüzüne bir daha baktım, gözlerimi kapattım ve açtığımda yok olmamasını diledim. Hayır hala karşımda duruyordu. Canlı bir şekilde! Saçlarına dokundum, yüzüne baktım ve konuştum.

Mucizevi Bir Dünya (Miraculous) [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin