PART 4 - Unexpected Feelings

500 41 126
                                    

Güneş ışınlarının bir kısmı, cama yansıyarak geri dönüyor; bir kısmı ise camdan içeri girerek perdenin arasından sızıyordu. Zeminden, kırmızı koltukta oturan Connor'ın gri ceketinin üstüne ilerliyordu. 

Bir şeyler oluyor. Çabuk ol, Connor.

Androidin ledi önce kırmızıya ardından sarıya döndü. Connor hızla gözlerini açarak Amanda'yla olan konuşmasına son verdi. Amanda garip davranıyordu. Önceden Connor'a gururla bakan gözleri şimdi söylemek istediği çok şey varmış da söylemeye gerek duymuyormuş gibi bakıyordu. Connor ilk üretildiğindeki gibi omuzları dimdik değildi ya da Connor'a gülümsemiyordu. Ne oraya bir daha dönmek isteyip istemediğinden emindi ne de Amanda'yı gerçekten tanıdığından. 

Kahverengi gözlerini yorganın içinde neredeyse kaybolacak gibi duran kızın yüzünde gezdirdi. Saniyeler önce hissettiği o stres yok oluverdi. Güneş Connor'ın gri ceketinden doğruca Dawn'ın yüzüne vuruyor, kirpiklerinin yanaklarında gölge bırakmasını sağlıyordu.  Connor onu saatlerce izlemiş, yüzünün hatlarını ezberleyecek hâle gelmişti.

Dawn Bennett uykusunda konuşuyordu. Connor ne dediğini çoğunlukla anlayamasa bile yüzündeki ifadeden ne hissettiğini görebiliyordu. Arada bir gülümsüyor, sevinçle mırıldanıyordu. Bazen kaşlarını çatıyor, tek kelime etmiyordu. Yüz ifadesi, sanki tavşanlarla dolu bir adadan lavların arasına düşmüş gibi değişiyordu.

Connor iç çekerek kendi düşüncelerine gülümsedi fakat çok sürmeden gülümsemesi donakaldı. Aklının bir köşesinden gelen tilkiler, gözlerinin önüne Eden Club'daki kırık androidi getirdi. Androidin, ihtiyacı olmasa bile nasıl nefes aldığını hatırladı.

Connor Amanda'yı memnun etmeliydi.

Yüzündeki gülümsemeyi bir kenara atarak oturduğu koltukta doğrulup dirseklerini dizlerine yasladı. İlk günden Dawn Bennett'e gereğinden fazla yakındı. Ya da insanların dediği gibi: sempatik. Bu sempati denilen saçmalığı durdurmalıydı yoksa bir süre sonra bunun geri dönüşü olmayacağını biliyordu. Daha da kötüsü, o da aynı diğer androidler gibi kapatılıp bir köşeye fırlatılabilirdi.

Duyduğu melodi ve titreşim sesiyle gözlerini şifonyere çevirdi. Dawn sıçrayarak uyandığında Connor, ona bakmamaya çalışarak yerinden kalktı. Siyah kot ceketi eline alıp cebinden telefonu çıkarttı. Arkasını döndüğünde ise yatağın ortasında oturmuş, bir çocuk gibi gözlerini ovuşturan kızı görmeyi beklemiyordu.

İlk kez küfür etmek istedi.

Perdelerin arasından sızan güneş, sanki Connor'ın kendi kendine verdiği söze nispet etmek istercesine, pürüzsüz tenine sürtünen açık kahverengi saçlarını daha da parlak gösteriyordu. Yeşil gözleri ışıl ışıldı. Cam göbeği tişörtünün bir kolu omzuna kadar tırmanmış, biri ise kayarak diğer omzunu tamamen açıkta bırakmıştı. Fazlasıyla zayıf olduğu için köprücük kemiği açılan tişörtü sayesinde kolaylıkla görülebiliyordu. 

Evli çiftlerin yaptığı "her sabah aynı manzaraya uyanmak muhabbeti"ni şimdi anlıyordu. Connor her sabah bu manzaraya uyanmak istedi. 

Belki de Amanda'yı memnun etmeyi biraz daha erteleyebilirdi.

"Connor, iyi misin?" Daldığı düşünce kuyusundan çıkmak zorunda kaldı. Hoş ki Connor böyle bir yere sahip olduğunu bile bilmiyordu. "Evet," dedi. "Siz nasılsınız, Teğmen Bennett? İyi uyudunuz mu?" Dawn başını eğerek gülümsedi. "Teşekkür ederim. Bu güzel uyku çok iyi hissettirdi." Biraz bekledi. "Ama telefon," dedi. "Çalıyor." Connor elinde titremeye devam eden telefona baktı. Orada olduğunu bile unutmuştu. Telefon birkaç saniye sustu sonrasında ise tekrar çalmaya başladı. Ekranda büyük harflerle yazan Jeffrey Fowler adını gördü. "Özür dilerim." Yatağın yanına gelerek telefonu genç kıza uzattı.

Cheers to the Failing | ConnorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin