XXII

20 5 0
                                    

Saatler geçmiyordu genç kız için. Sanki asırlardır ordaydı.
Öldürecek olsalar ölümü bekler bütün anılarını yâd ederdi genç kız. Ancak ona ne yapacakları hakkında hiçbir fikri yoktu. 'Bir psikopat ne yapabilirdi en fazla?' diye düşünüp duruyordu ama ondan da bir sonuç elde edemiyordu. Filmlerde gördüğü sahneleri yaşıyordu, onların nasıl kurtulduklarını düşündü. Yalnız bir şeyi unutmuştu, bu bir film değildi.
Elindeki tek umudu, o çocuk da ona yardım etmeyi reddetmişti. Peki şimdi ne yapacaktı?

Ahhhh! Delireceğim cidden! Saatler gibi geçen dakikalar boğuyordu beni. Bir şey yapamadan oturmak, sonumun ne olacağını bilmemek beni yiyip bitiriyordu.

Nasıl kurtulacaktım bu yerden? O çocuk benim son umudumdu. O da bana yardım etmemişti. Bu sayede de son umudumu hiç kazanamadan kaybetmiştim.

İçimden bir şarkı, bir melodi mırıldanıyordum. Kendimi sakinleştirmek zorundaydım. Daha mantıklı düşünmeliydim. Ama olmuyordu. Düşündükçe uykum geliyordu. Dayanamayıp uyumuştum. Bir anda korkunç bir sarsıntıyla uyandım. Bu sarsıntının sebebi o çocuktan başka bir şey değildi.
"Tuğçe Hanım uyanın!"
Ses tekrarlanıp duruyor ama benim gözlerim açılmamaya yemin etmiş gibiydiler. En sonunda "Tuğçe" diye ağır bir ses işittim. Gözlerim anında açıldı. O çocuk uyanayım diye bağırmıştı bana. İyi de yapmıştı aslında. Ne oldu anlamında bakışlarımı atarken çocuk ellerimdeki ipleri çözmeyi bitirmiş ayaklarımdakileri çözmeye çalışıyordu. "Tuğçe çabuk olmalıyız. Tabi hâlâ kaçmakta kararlıysan." Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Umutlarım yeniden doğuyordu. Kurtulacaktım. Hemen hevesle çocuğa yardım etmeye başlamıştım.

...

"Şimdi ne taraftan?"
"Sağa git diğer taraf tuzaklarla dolu." dedi etradı kolaçan ederken.
"Ben Ülkü. Adı neydi bu arada?"
"Mert"
"Cidden adın gibiymişsin, Mert." dedikten sonra göz kırptı ve minik bir tebessümle önüne dönmüştü.

...

Son kapının önündeydik. Ama kapı şifreliydi. Mert bile şifreyi bilmiyordu. Altı basamaklı bir sayıydı. Büyük ihtimalle Tuğçeyle ilgili bir şey olmalıydı.
"Tuğçe, pardon Ülkü Gökhan hep bir günden söz edip duruyordu. Sanırsam 2018 deydi."
Günlük geldi aklıma. Bu tarihle ilgili bir şeyler okumuş olabilir miydim? Düşün Ülkü düşün...

"Hmm... Mart... 18...2018... Buldum! 18 Mart 2018 yani 180318! Şifre bu 180318!"
Mert ağzı açık bir şekilde bana döndü ve zaman kaybetmeden şifreyi denedi. Şifre yanlış çıktı. Bu psikopatın zekasında düşünmek gerekiyordu demek ki. Bir anda
"Şifreyi tersten yaz Mert" dedim.
"Ne?"
"Şifreyi tersten yaz yani "813081"
Mert hemen dönüp şifreyi denedi. "Oldu" dedi mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Kapı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Kapı açıldığı an, koşarak dışarı çıkmıştık.

Yalnız biz dışarı adım atar atmaz büyük bir siren sesi duyuldu. İkimizde şaşkınca birbirime bakıyorduk. Ve Mert bir an;
'Koş Ülkü koş!'
Ardımıza bakmadan koşuyorduk. Biraz sonra Mert yavaşlamıştı. Yorulmuşa benziyordu. Elinden tuttum, hızımı arttırdım. Pes etmemeliydik, edemezdik. Bu ikimiz için de tek şanstı.

Kaç dakikadır koşuyorduk bilmiyorum ama bana yüz yıllar gibi gelmişti. Tükenmiştim artık ve tek tükenen de ben değildim.
'Ülkü bırak beni sen git.'
'Hayır Mert bırakamam seni. Az kaldı bak hadi dayan!'
Mert'in gözleri bir anda ayaklarına kaydı. Onlara bakarken yere düştü.
Arkadan sesler geliyordu
'Bu taraftalar!'

'Onları yakaladık'

Mert yorgun ama cesaretli gözlerle bana bakmıştı.

'Git'

'Hayır. Sen kalk'

'Git dedim yaklaşıyorlar'

'Sensiz bir yere gitmem'

'ÜLKÜ GİT DEDİM'

'BEN DE SENSİZ BİR YERE GİTMEM DEDİM'

'Asla pes etmeyeceksin değil mi?'

'Asla'

Birbirimize gülümsedikten sonra Mert'e kalkması için hemen yardım etmiştim. Artık cidden son gayretimizi gösteriyorduk.

...


'Mert geldik polis merkezi görünüyor!'

'Ah, çok şükür ya. Sanırsam cidden kurtulduk Ülkü.'

'Evet Mert kurtulduk!'

2 Saat Sonra

Polis merkezine şikâyette bulunmuş, sorguda her şeyi anlatmıştık. Gökhan'ın zaten Türkiye'deki bir hastaneden Japonya'ya kaçtığı, Japonya polislerine söylenmişti. Onlar da Gökhan'ı arıyorlarmış. Hemen arama çalışmaları hızlandırılmıştı.

...

Mert ile konuşa konuşa yürüyorduk. Saat baya geç olmuştu.

'Kalacak bir yerin var mı?'

'Eee boşver sen beni.'

'Mert söyle hadi!'

'Yav ben otelde kalırım başımın çaresine bakarım. Seni evine bırakayım ama önce.'

'Biliyordum. Gel ben de kal istersen. Evde boş oda var zaten hm?'

'Yok Ülkü teşekkür ederim.'

'Mert bence senin paran da yok. Her şey bir anda oldu bir anda kaçtık. Nasıl otelde kalacaksın?'

'Ben hallederim'

'Meeeert!'

'...'

'Bak sana olan borcumu ödemek istiyorum. Sen benim hayatımı kurtarmış sayılırsın sen olmasan kaçamazdım oradan. Borcumu ödememe izin ver hm?'

'...'

'En azından birkaç gün sen bir yer bulunca gidersin.'

'...'

'Hadi amaaaaa'

'Tamam, tamam geliyorum.'












Hayalet (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin