(08.01.2015, Ağrı)
...
Etrafına bakındı ve yaralı yoldaşlarına korku dolu gözlerle bakmaktan elinden başka bir şey gelmedi... Kötü kader az sonra karşısına elinde bir tabancayla çıkıvermişti.
Giydiği kalın kıyafetten cinsiyeti anlaşılmıyordu. Tabancayı doğru dürüst bile tutamıyordu. Yaşının çok küçük olduğunu tahmin etmek için zeki olmaya gerek yoktu. Asker korkmadan ölümü karşılayacağına söz vermişti, bu sözünden dönmek istemiyordu. Bu yüzden düşmanına korkusuzca baktı.
"Hadisene!" diye bağırdı asker bir süre sonra sabırsızca. Bekleyiş bitmek bilmiyordu. Ölüm bile sırada beklenilen bir hadiseydi anlaşılan. Bir ıslık sesi duyuldu tepelerin birinden. Hangi yönden geldiğini kestirmek güçtü...
Saniyeler geçmek bilmiyordu. Güneş alay edercesine seyir keyfini en iyi çıkartacağı yere doğru yükselmeye başlamıştı bir yandan... Etrafın aydınlanmasıyla beraber düşmanını daha net görebilmeye başlamıştı asker. Çığlıklar da dinmişti, tüm yoldaşları son nefeslerini vermiş olmalıydı. Bir tek kendisi kalmıştı. Merak ettiği tek bir şey vardı, o da neden sadece tek bir düşmanın etrafta olduğuydu.
Merakı çok sürmeyecekti askerin. Çünkü düşmanın tabancasından beklenen o ses duyulmuştu. Boynuna isabet ettiğini anlamıştı gözleri zorla kapanmadan önce. Ama işin ilginci hiç kan yoktu. Zihni de karanlığa teslim olmadan önce uyuşturucu silahla vurulduğunu anlamıştı...
Gözlerini açmakta zorlanıyordu. Kulağında hala patlamadan kaynaklı çınlamalar devam ediyordu. Başı da çok kötü ağrıyordu. Göz kapaklarının üstünde bir ağırlık var gibiydi. Ağrıya inat gözlerini aralamaya çalıştı. Yalnızca mumla aydınlatılan bir yerdeydi. Başta bir binanın içinde olduğunu düşündü, ama burası insan yapımı bir yer değildi, bir mağaranın içerisindeydi.
Ayakta zar zor duruyor olması gerekiyordu. Ama zincirle bir direğe bağlanmıştı, yani oturmasına izin verilmemişti. Çınlamaların arasında kendisinden başka birisinin daha nefes alışverişini az da olsa duyabiliyordu. Onun iyice kendisine gelmesini bekliyor olmalıydı.
Gözleri aralanmaya başladığında o kişi elinde bir bardakla yaklaştı ve bardağı esirin dudağına yaklaştırdı. İçindeki suydu, ama yine de esir onu içmekte diretiyordu. Bu tahmin edilebilir bir durumdu.
"İçmen gerekiyor," diye konuştu. Sesi beklediğinden daha genç birine ait çıkmıştı. Üstüne üstlük bir kızdı. İyice gözlerini açarak ona su içirmeye çalışan kişiye bakmaya çalıştı. Duruşundan ve tavırlarından kim olduğunu anlamıştı. Bu patlamadan sonra onu uyuşturucu tabancasıyla vuran terörist olmalıydı.
Burada Ağrı Dağı'nın iki ayrı zirvesinde üslerini kuran komando birliklerinden birinde yer alıyordu asker. Onlar Atatürk Zirvesi'ndeyken İnönü Zirvesi'ndekilerden yardım çağrısı almışlardı, ama daha oraya varamadan bir patlama sonucu kendisi hariç tüm askerler öldürülmüştü. En son hatırladığı güneşin yeni doğmak üzere olduğuydu ve anlaşılan genç bir kız olan bu terörist tarafından vurulmasıydı.
"Lütfen güçlü olmak için sana uzatılan elin kıymetini bilmelisin," dedi kız bu sefer ve bardağı iyice askerin dudaklarına bastırdı. Askerin diline suyun bir damlası değmesiyle beraber susuz kaldığını fark etmişti ve bardaktaki tüm suyu bitirmişti...
Kız birkaç adım kenara çekildiğinde mağaraya başka birisi daha girmişti. Dağın içerisinde yer alan mağaralara üs kurmuş olmalılardı. Kim bilir ne kadar derindeydiler...
"Yine merhamet gösteriyorsun, Zehra," dedi içeri giren kişi. Sesi kız kadar kibar değildi. Kendinden emin bir şekilde esir askerin etrafında dolandı. Karizmatik bir duruşu vardı. Lider bir kimliğe sahipti. Asker kiminle karşı karşıya olduğunu anlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON İNSAN: DELİLİĞİN ZEHRA TONU
Science FictionSon İnsan evreninde delilik dendi mi ilk akla gelen karakter olan Zehra, aşkının ve tutkunun peşinden deliliğin sınırında savaşını vermeye sürekli devam etti. Öcü'nün kız kardeşi, kendine inandırdığı şekilde Starfell'in ateşli eşi, Anka Takımının he...