"Günaydın."
İstiklal Marşı sırasında sınıfın bütün hayvanlığını sergilediği gösteriyi izlerken sesi kulağımda yankılandı ve tüm saçmalıkların içinden beni tutup çıkardı.Arkamı dönerek gülümsedim ve utanma duygumu adeta kaybeder bir şekilde gözlerinin içine baktım.
"Günaydın."
Kahverengi gözlerinin parladığına yemin edebilirdim.
"Bu fazla garip...yani karşımdasın ve" derin nefes alarak toparlamaya çalıştı.
"Bu ikinci konuşmamız"
Güldüm. Allahım fazla yakışıklıydı. Heyecanlandığını görebiliyordum ve bu tatlılığını arttırıyordu.
"Daha fazla yüz yüze konuşmalıyız." Büyülenmiş gibi çıkan sesimle kendime gelirken boğazımı temizledim.
"Birbirimizi daha iyi tanırız böylece."
"Evet, haklısın. Nehir?"
İsmimi onun sesinde duymak gerçekten güzeldi.
"Efendim?"
"Bu akşam sana yazdığımda okulun biraz ilerisindeki parka gelebilir misin?"
"Deneyebilirim ama kesin bir şey söyleyemem neden ki?"Dudağını ısırarak bir süre yüzüme baktı ve parmak uçlarımdan tuttu.
"Özür dilerim."
Bir anda eğilip yanağımı öpmesiyle şaşkınlıkla karşıma bakakaldım. Yanımdan ayrılması saniyeler alırken tebessüm ettim ve gözlerimi boşluktan ayırıp arkasından baktım.
"Rahat!"
"Hazır ol!"
Uyarıyla hazır ola geçtim. İstiklal Marşını okuyarak sırayla içeri girdik ve herkes sınıflarına dağıldı.
"Nehir! Beklesen nereye uçtun gidiyorsun?"
Deniz koşar adımlarla bana yetişti. Arkasından Yiğit Ege belirerek gülümsedi.
"Birisi onu öptüğü için fazla heyecanlı."
Ege'ye dönerek sinirli bakışlarımı ok gibi fırlattım. Ellerini kaldırıp teslim olduğunu belli edercesine dudaklarını büzdü ve omuz silkti.
"Nehir, dökül."
"Ya bir şey yok. Yiğit Ege abartıyor işte."
"Ben ordan bakınca gerizekalı gibi mi gözüküyorum."
"Evet."
"Tamam öyle gözüküyor olabilirim ama öyle değilim ayrıca daha nereye kadar saklayacaksın merak ediyorum? Zaten Yusuf'u yazmaya ben cesaretlendirmeme rağmen o da bir şey anlatmıyor. İkinizde sır küpü gibi başımda soru işareti olarak şekilleniyorsunuz."
Onun yerine ben nefes aldım.
"Nefes al Deniz." Dediklerini beynim yeni algılamaya başlamıştı. "Bekle Yiğit'e numaramı sen mi verdin?"
Güldü. Masum olmayan bu gülüşün ardındaki sinsilik gözlerimi kısmama sebep oldu.
"Kötü mü oldu. Taş gibi çocuğu ayağına getirdim."
Güldüm haklıydı. Onun sayesinde beni seven biriyle şu an konuşabiliyordum.
"Taş gibi olduğu için seni bağışlıyorum."
"Bugün de kurtulduk. Hadi gidelim Osman...Pardon Ege."
Ege kaşlarını çatarak "Osman kim?" Dedi ve çoktan yürümeye başlayan Deniz'in arkasından ilerlemeye başladı.
"Eben Ege."
Sesleri uzaklaşırken telefonuma gelen mesajları okumaya başladım. Ötmesine rağmen aldırmamıştım.Yiğ-İT: Nerdesin?
Yiğ-İT: Harika Ege piçinin orda ne işi var kızım??
Yiğ-İT: Güzel muhatap olmuyorsun;)
Yiğ-İT: Ama yine de trip atmalıyım
Yiğ-İT: Ya da vazgeçtim
Yiğ-İT: Sktr çok güzelsin
Yiğ-İT Yazıyor...
Yiğ-İT: Bir adım geriye git
Mesajı okur okumaz istemsizce bir adım geri attım. Çarptığım beden dengemi kaybetmemi sağlarken kollarımdaki elleri düşmemi engelledi. Gülümseyen yüzü beni de gülümsetti.
"Güzel olan şeylere yakından bakmak çok daha güzel."
"Deniz sana büyü mü yaptı?"
"Deniz etkisiz eleman bir numara kendi ne isterse beni hep oraya götürüyor ama sen sıfırsın beni her seferinde kendine çekiyorsun."
"Sanırım demek istediğin büyüyü ben yaptım."
"Bir nevi." Güldü. Kollarının arasında durmuş bir şekilde boş koridorun ortasında konuşuyorduk.
"Neyse hadi bakalım sınıfına."
Benden uzaklaşırken sınıfımın kapısını başıyla gösterdi.
"Akşam görüşürüz."
"Yiğit."
"Efendim?"
"Ya da boşver. Görüşürüz."
El sallayarak arkamı döndüm ve sınıfa girdim.
"İyi ki doğdun Nehir!"
Elinde pastayla öne çıkan Gülsüm'ün yanındakiler alkışlarıyla eşlik edip doğum günümü kutlamaya devam ediyorlardı.
"Arkadaşlar, doğum günüm bugün değil ben yarın doğdum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çalar Saat || Texting
Short Story$KÜFÜR İÇERİR... Bilinmeyen numara: ALIYIM SENİ GECE DÜŞELİM BARLARA •Gönderilmedi. Bilinmeyen numara: Lan gizliye niye kapalı siktiğimin hattı •Gönderilmedi. Bilinmeyen numara: Kızım hep masrafsın mk •Gönderilmedi.