2. Bölüm

764 86 32
                                    


"Hale bak cezadan geldik, gene ceza aldık, bu nasıl iştir arkadaş. Yok yok bunları komutanlara  şikayet edeyimde görsünler." hem söyleniyor hem bulaşıkları yıkıyordu buz gibi havada. Yanında onun dediklerinden gram anlamayan ceza arkadaşı Faris vardı.

Yandan bir bakış attı yanında sakince bulaşık yıkayan adama, onada anlam veremiyordu, elindeki tabağı sallayarak ona doğru konuşmaya başladı bu defa.

" Baksana Faris, sende iri yarı Aslan yarması gibi adamsın ama Bulaşık yıkıyorsun, bu cüssene bulaşık yıkamak hakaret gibi gelmiyor mu sanada, hee söylesene?" Harun konuşurken yüzünü gözünü şekilden şekile sokuyordu ama karşısındaki adam boş gözlerle bakıyordu ona.  Cevap alamayan Harun gene konuşuyordu,

" Kime diyorum ki zaten ben, elin Rus'u benim güzel dilim Türkçeyi nereden anlasın?" önüne dönmüş kalan işine devam ediyordu bir yandanda vahlanıyordu Harun

"Rus değil Çeçenim ben!" Faris'in konuşması üzerine ona döndü

"Zaten anca işine geleni anla.. Rus değil Çeçenmiş.. Sanki bilmiyoruz biz Rus asıllı olduğunu ama neyse gönlün kalmasın Çeçen diyeyim sana. " bir araba laftan sadece onu anlaması Harun'u sinirlendirmişti ama demedi birşey, zira Faris Harun'un üç beş katı güçlüydü, şimdi bu uzak diyarlarda nöbet arkadaşından dayak yemesi hiç hoş olmazdı. Tekrar kendini Çeçen ilan eden adama dönüp konuştu.

"Söylediğim onca şeyden sadece bunu mu anladın yani?" demişti,

"Harun birşeyler diyorsun ama kelimeler hiç tanıdık gelmiyor, basit cümle kursana kardeşim. Yada arapça konuş." Faris yarım yamalak Türkçesi ile bildiği tüm kelimeleri bir araya getirmiş ve derdini dillendirmişti.
Harun, Faris'in bu haklı isyanı karşısında onun anlayacağı dilden konuştu.

" Abicim diyorum ki, neden ceza alan tek biz olduk, diğerleride bizimle beraber dereye geldi onlar niye ceza almadı?" Harun arapçaya halen tam hakim değildi devrik cümleler kuruyordu ama kendine inanıyordu bir gün bir Arap gibi arapça konuşacaktı.

"Baksana bir kısmı çöp topluyor, bir kısmı eğitim yerini ayarlıyor yani herkes cezalı. Aslında bunlar ceza değil, bunlar birer ecir. Baksana Allah için geldiğimiz yerde gene Allah için çalışıyoruz. Herkese nasip olmaz o yönden bak." babacan konuşması Harun'u etkilemişti, ne kadar etkilene biliyorsa o kadar işte.
Harun arkadaşı Faris ile bütün birliğin bulaşıklarını yıkamış çadırlarına geçmek üzereyken Ali ağabeyleri görünmüştü bir ağaca sırtı dayalı. Onun önünde ise bir kaç genç vardı. Harun onların sohbet ettiklerini anlamış hızlıca yanlarına gitmişti.

"Ey Ümmeti Muhammed! Selam olsun size! Selam olsun Tehvid Tuğayı erlerine! Selam olsun gözümün nuru USUDUL ESAD (siyah aslan) grubuna! Ve selam olsun Çeçen Mücahidlerine!" Harunun gür selamı üzerine yerde oturan gençler bir anda ayaklanmış sağ kollarını kaldırıp Şehadet parmaklarını diklemişlerdi ve hep bir ağızdan.

"Allahu Akbar! Allahu Akbar!" Diyerek bağırmışlardı. Uzaktan onları izleyen, herkesten sorumlu olan genel komutan İyad'dı. İyad daha Harun ilk geldiği günden ona ısınmış, onun için çok farklı şeyler düşünmüştü. Gerek munzur yapısı olsun, gerek heyecanı olsun, onu diğer gençlerden farklı kılıyordu. Şimdi bu yaptığı hareket ile komutan İyad'dan on üzerinden on aldı.
Diğer yandan gençler hep beraber gülerken yerde oturan Ali, Harun'un paçasından çekiştirdi, aşşağıya bakınca ağabeyini görünce gülümsemesi daha da yayıldı.

"Buyur abi?" Sorduğu soruyu başka biri sormuş olsaydı Ali nerden geliyor bu rahatlık diye karşılık vermişti çoktan, ama bu soru Harun'dan gelince gözlerini devirip kafasını salladı iki yana.

Özgürlüğün Sesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin