3. Bölüm

563 88 33
                                    

Silah ateşlenmişti hatta yere büyükçe bir cisim devrilmişti ama o ateşlenen silah ne Harun'a denk gelmiş nede yere düşen şey Harun'du. Bu nasıl işti anlamıyordu. O sandalyede bağlı duruken, arkadan birileri ellerini çözmüştü ama yüzünde hala çuval vardı etrafı göremiyordu. Derken yüzündeki çuvalda açılmıştı gözleri karanlığa alıştığı için bir anda ışıklı kamaşmıştı. Ellerini gözüne siper etti, sonra ağır ağır indir gözlerindeki elini. Karşısında onları buraya getiren adamlar  vardı ama bu defa yüzlerindeki maskeleri çıkarmışlardı. Hepside sırıtıyordu, Harun'u çıldırtmaktı belkide amaçları. Tek tek baktı hepsinin suratına ezberlercesine, adamların hepsi sakallıydı hatta kızıl sakallıydılar, yani has Çeçenlere benziyorlardı, belkide Rus. Sonra sol tarafına baktı dört tane büyük hatta fazla büyük kum torbaları duruyordu. Neler oluyor buraya da Allahım, diye geçirdi içinden. Ama Allah biliyor ya gram korku duymuyordu. Sadece olanları mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyordu. O daha etrafı incelerken bulunduğu konteynerin tek kapısı açıldı, bu defa gördüğü manzara karşısında gözleri yuvalarına dönüp durmuştu.

"Neler oluyor burda!" Harun'un gür çıkan sesi ile sırıtan adamlar yüzlerine ciddi bir ifade katıp kendilerini toparladılar.

"Harun!" kapının dışından seslenmişti ona sesin sahibi. Harun duyduğu sesle bir şaşkınlık daha yaşamıştı

"İlyas!" demeye kalmadan üç arkadaşı tek tek içeri girmişti.
"Faris, Süleyman" kardeşleri kanlı canlı karşısında duruyordu. Hasar kontrolü yaptı hepsine ama kimsede bir şey yoktu. Peki bunlar ne demek oluyordu.

"Ne oluyor abi, ne oluyor? Nasıl bir iştir bu?" kendi dilinde konuştuğu için yanlızca İlyas anlıyordu. Birde diğer adamlardan zamanı gelince onada kardeş diyecekleri Saad.

"Bilmiyoruz bizde neler olduğunu." İlyas'ında bir bilgisi olmadığını anlamıştı.
Bu defa Rusça konuşan Faristi, sesi heybetli yapısı ile gür mü gür çıkıyordu. Karşısında bulunanlar korkmuyor değillerdi.

"Kimsiniz siz? Neler oluyor burda? Amacınız ne?" demişti ama nasıl demişti onun sesi karşısında kendi silah arkadaşları bile ürkmüştü.

"Sakin ol delikanlı. Geçin bakalım şöyle konuşacağız." adamdaki rahatlık bak resmen gel kafama sık dercesineydi,

"Bunların Faris'i tanımadıkları ne kadar belli, Faris kim sankince konuşmak kim." Harun gene kendi dilinde İlyas'a söylemişti bunları. İlyas ise kafasını sallayarak onayladı

"otuz saniye veriyorum Faris'in bunların hepsini dövmesi için." deyip gülmüştü İlyas. Harun da çok haklısın bakışı atmıştı kardeşine.
Derken Faris adamın yakasına sarılmış onun ayaklarını yerden kesmişti.

"Konuş! Dinliyorum, bak çok sakinim." derken adamı hala yakasından tutmuş dişlerinin arasından konuşuyordu. Diğer adamlar müdahale etmeye çalışıyordu ama olası bir tatsızlıgada mahal vermemeye gayret ediyorlardı. Yakasından kavradığı adam ellerinden kurtulmaya çalışıyordu, başarmıştıda bu defa daha büyük olaylar olmadan hemen girdi lafa.

"Tevhid Tugayı, ECMEL GRUBU!" Faris adama doğru arak yapacakken duydukları ile gevşemiş ve şaşırmıştı. Harun ve diğerleride şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi ama nasıl olurdu, onlar geldiklerinden beri bu grubun methini dinliyorlardı. En tecrübeli gruptu bu grup ve onlar gelmeden önce farklı biryere gitmişlerdi. Yoksa bir oyunmuydu bu. Ortada farklı şeylerin döndüğünü anlayan gençler farklı bir taktik uygulayacaklardı.

"O saydıklarınız nedir bilmiyoruz?" Diyen Harundu. Onun ne yapmaya çalıştığını anlayan İlyas destek vermişti.

"Ecmel mecber ne diyosunuz siz bizimle kafamı buluyorsunuz?" İlyasında verdiği tepki üzerine Süleyman atılmıştı bu defa. Türkler dışında Süleyman'a herkes Soliman diye hitap ediyordu, ilk zamanlar çok garipsemişti çünkü Arapça'da da Süleyman diye yazılıyordu bunlar neden Soliman diyordu ki, Harunda yavaş yavaş alışıyordu o hitapa. Soliman diline kolay geliyordu artık

Özgürlüğün Sesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin