Harun kendi grubuna dahil olan herkes gibi hasırın üzerinde oturmuş, arapça dersini yapıyordu.
Burada herkesin dili farklıydı, yeni gelenlerin diğerleri ile anlaşması hayli zor oluyordu. Bundandır ki, cephede bulunan bütün Mücahidlerden sorumlu olan Komutan Hammad ve sağ kolu İyad'ın ortak kararı ile herkese arapça dersi veriliyordu, en güzel yönü ise medreselerde olduğu gibi gramer, kaide, usul ve sınav yoktu. Günlük konuşma ile başlayıp sonra sonra konuşmayı ilerletmekti amaç. Bu ders orada bulan Mücahidler için büyük nimetti.
Dersi veren ise Ali' idi. Onun birden fazla lisanı sayesinde herkesle anlaşıp konuşabiliyordu."Şimdi kardeşler herkes aklına ilk gene ayeti sırası ile söylesin." Ali'nin sözü üzerine fazla düşünmesine gerek yoktu, Harunun aklına anında gelen ayet dudaklarından döküldü
"İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah´ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir."
(Bakara/218)Harun'un okudu ayetin aynısı Saad'da okumuştu. Onunda aklına ilk gelen ayet buydu. Harun Saad'ın okuduğu ayeti duyunca elini kaldırıp izin istedi, Ali ise çocuk gibi parmak kaldıran Harun'a müsade etti.
" Ali ağabey.. Şey pardon, Emir'im! Bu Saad olacak kardeş benimle aynı ayeti okudu, oluyor mu öyle!" ciddi ciddi bunu şikayet ediyordu. Ali,önce Saad'a baktı oda şaşırmıştı, kafasını salladı iki yana, sabır diler gibi. Sonra Harun'a baktı onun bu haline gülmek istedi ama baktı ki karşısındaki yirmili genç çok ciddiydi oda ciddi olmaya karar verdi.
"Allah'ın kelamı bu Harun, oda okusa ne olacak ki sanki?" demişti. Ama Harun sanki onun malını kaçırmış gibi bakıyordu Saad'a.
"Neyse öyle olsun,hem o ayeti ben çok küçükken ezberlemiştim." Belliydi Harun'un canı sıkılıyordu sataşacak yer arıyordu. Bu defa sessiz kalmadı Saad verdi ona karşılığını.
"Harun kardeş!" hayır sessizce söylememişti azcık, çok az yüksek çıkmıştı sesi. Onun Harun'a seslediğini duyan İlyas istem dışı kendi varlığını hissettirmek maksatlı boğazını temizledi, Saad ise önce İlyasa sonra diğerlerine baktı hepside garip garip bakıyordu ona, sesinin yüksek çıktığını anlamıştı kendine çeki düzen verdikten sonra devam etti.
"Yani Harun kardeşim bu ayeti bende küçükken ezberlemiştim, hocamız ezberlemiştir, Ali ağabeyde sorunca ilk aklıma bu geldi ondan dedim, yoksa şimdi başka ayette okurum sıkıntı yok." demişti. Çünkü Saad'ın fıtratı böyleydi, yumuşaktı arada bir sinirlenir ama hemen gecerdi siniri.
Harun onca kelimenin arasında hocamız dediğine takılmıştı. Çünkü onada hocası ezberletmişti. Bu bir tevafuk muydu?
" Hocan mı? Sen nerede yaşıyordun Türkiye'de iken?" onları dinleyenler konunun bunula ne alakası var diye düşünüyorlardı, ki Saad'da öyle düşünüyordu.
"Ankarada ama neden soruyorsun ki?" Harun'un gözlerinde bir parıltı peyda oldu bir anda, yüzünde ise tebessüm. Öyle ki gözleri konuştu dilinden önce.
"Allahu Ekber! Bende küçükken Ankarada oturuyordum. Ve camideki hocam ezberlemişti bunu bana. Yoksa sanada mı?!" demişti. Saad ise onu gördüğü ilk günden bu yana acaba demişti hep, acaba bu Harun onların Terlik Harun'umuydu? Ama ihtimal vermedi. Çok küçüklerdi camiye gittiğinde, hem Ankarada o kadar cami varken nasıl aynı camiye gitsinler ki. Şimdi ise Harun'un söyledikleri ile fikrinden emin olmuştu. Bir kaç saniye düşündü Saad.
" Celil hoca ezberletmişti bunu bana." dedi. Saniye beklemeden cevap verdi Harun
"SubhanAllah banada celil hoca ezberletti."
Saad bu kadar tevafugun üst üste olmasında bir hayır görmüştü, eğer bu onların, terlik Harun diye hitap ettikleri Harun ise, - ki öyle görünüyor- acaba Harun onu sevecekmiydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğün Sesi
SpiritualGözlerini ağır ağır açınca sadece yukarıya bakıyordu, beyaz bir ışık öyle güçlü bir ışık ki gözleri kamaşmıştı, sağ elini gözlerine siper etti ve bakışlarını alçak tavanda gezdirdi. "Bir dakika ben en son vurulmuştum, o yara ile hayatta kalmam çok...