•seven

1.6K 97 10
                                    

"Tamam, bu gayet iyi oldu. Güzel çalıştık." Jisoo bagetleri bırakıp kaydı durdurdu. Kısa bir vedalaşmadan sonra Rosé ile odadan çıktılar. Çalışma bitse de gitarı bırakmak istememiştim elimden. Genelde hep böyle olurdu zaten. "Çok iyi çalıyorsun."

"Sağ ol, sen de iyisin." Mikrafonu yerine koydu ve önümdeki sandalyeye oturdu. Ona bakmadan gitarı kılıfa yerleştirdim ve omzuma takıp boy aynasında kendime baktım. Bu oduncu gömlekleri neden çok güzel olmak zorundaydı? Bana, hiçbir şey yakışmayan bana bile yakışıyordu. "Üstünde çok iyi durmuş." Arkama geçmiş, aynadan tam bana bakıyordu. Tamam, gerçekten ondan kurtulmak istiyorsam harekete geçmeliydim. Nereye kadar gözlerine dalıp gidecektim? "Teşekkürler." Cevap vermesini beklemeden küçük odadan çıktım ve sınıfıma doğru ilerledim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Gerçekten kalbim saçma bir şekilde ağrıyordu. Gitarı en arkaya sıraya yatırdım ve kendi sırama attım kendimi. Sağ bacağımı salladığım için Eunha arkasını dönüp söylenmişti bana. Ne dediğini duymamıştım bile. Gerçi, kimseyi duymuyordum ya.

"Salak mısın sen ya?" Kafama yediğim darbeyle kendime geldim. "Ne vuruyorsun Jungkook?"

"Boş yapma, bugün çıkışta kıyafet bakmaya gidiyoruz haberin olsun."

"Partiye gelmiyorum."

"Sana değil zaten, benim için bakacağız. Taehyung'un zevki çok kötü. Ayrıca, geliyorsun partiye."

"Sadece kıyafet bakmaya geliyorum."

"Jeon Jungkook bizim sınıfa mı transfer oldun yoksa?" Jungkook bana son bir bakış atıp sınıftan koşarak çıktı. "Ne şakamatik adam bu ya." Kendi kendime söylendiğimden Eunha bana gülmüştü. Komik miydi? Çok sıkılmıştım. Defterime rastgele şekiller çizerken Jennie'nin çimler üzerindeki halini kafamdan çıkaramıyordum. Nasıl kurtulacaktım ondan? Çok kısa bir sürede bağlanmıştım ona. Aşk mıydı? Hayır, bu kadar kolay değildi aşık olmak. Peki seviyor muydum? Sanırım evet. Onu istiyordum, onunla beraber olmak fakat bu imkansızdı. Öğrendiğime göre bir dönemde en az on beş erkekle çıkmıştı. Orospu gibiydi ama değildi. O, o çok kusursuzdu. Tabii tam önüme beyaz bir kağıt düşmeseydi daha iyi olurdu. Çok fazla ses çıkarmadan buruşmuş kağıdı açtım.

Çok sıkıldım. Dersten kaçsak ya?

Arkama döndüm ve Jongin'e baktım. Bana gülümsedi ve göz kırptı. Bu hareketlerini seviyordum. Deli doluydu. Birkaç dakika sonra içeriye nöbetçi öğrenci girmişti. Bense o sırada nasıl dersten çıkacağımızı düşünüyordum.

"Kim Jongin, Lalisa Manoban. Müdür yardımcısı sizi çağırıyor." Ben kaşlarımı çatmış Jongin'e bakarken hoca kalkıp gitmemizi bekliyordu. Şaka gibiydi. Daha fazla beklemeden sıradan kalktım ve Jongin'in arkasından çıktım.

"Teşekkürler Baek."

"Ne demek Jongin." Nöbetçi yanımızdan ayrılırken Jongin kolunu omzuma atmıştı. "Nasıl yaptın bunu?"

"Mesaj attım ve yaptı. Ha bir de ona Eunha'yı ayarlayacağımı söyledim."

"Delirmişsin sen. Hem, çok saçma. Sevgili olmak o kadar kolay mı?"

"Benim için değil ama onlara göre öyle. Neyse, sessiz ol." Kolunu çekip elimi tuttu ve etrafını kontrol ettikten sonra çatıya çıkan merdivenden çıkmaya başladık. Bu merdiveni hep görürdüm ama hiç çıkmamıştım. Çünkü yasaktı. "Sen delisin, gerçek bir deli." Bunu derken çoktan çatıya çıkmıştık. Beni öne doğru yavaşça itti, elimi bırakmadan oldukça yavaş hareketlerle demir kapıyı kapattı. "Nasıl ama çok güzel değil mi?"

I want to play the game || jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin