Medyada: LEA SALONGA - On My Own
(Bölüme başlamadan önce medyayı dinlemenizi öneririm.)
===
Dört yıllık üniversite hayatımın neredeyse her günü kendimle savaşarak geçti. Bir kez bile yanıma gelmemişti. Canı istediğinde aradı, istemediğinde ise unuttu. Hep unuturdu zaten! Ama ben onu düşünmeden hiç kapamadım gözlerimi. Rüyamda dahi olsa bir kez görebilmek için her gece uyumadan önce dua ederdim. Onunla ilgili haberler alabilmek adına arkadaşlarımı telefonla arayıp konuyu ona getiren sohbetler açmak gibi dolaylı öğrenme metotları oluşturmuştum kendime. Ona dair ne olursa olsun duymak isterdim. Bununla bile mutlu olurdum, hem de çok...
Günlerce ortalıktan yok olur sonra hiçbir şey olmamış gibi geri dönerdi. Ona ulaşamadığım her an için mutlaka bir bahanesi olurdu. Geleceğe dair konuştuğu nadir zamanlarda bazen benimle evlenmek istediğini söylerdi. Ne kadar içtendi bilmiyorum. Ailemin onu asla onaylamayacağını içten içe bildiğinden her şeyimi geride bırakarak onunla kaçmamı isterdi. Çünkü kendini tanıyordu ve ailemin karşısına cesaretle çıkamayacağını da biliyordu. Zaten bunun için gerekli olan sevgi de onda yoktu.
Hiçbir zaman onun karşısında güçlü olamadım. İşkencelerle eğitilen ve eğiticisinden başkasına itaat edemeyen insanlar gibi onun aşkıyla eğitilmiştim. Beni güçsüz, çaresiz, düşünemeyen ve sessizce aşkını dilenen bir varlığa dönüştürmüştü. Çoğu zaman kendimi değersiz hissetmekten kendimi alamıyordum. Tek ihtiyacım olan şey belki de birinin beni sevilebilecek kadar değerli olduğumu hissettirmesini istememdi. Kendime güvensizliğimin nedeni belki de bundandı. Hiçbir zaman bu duygunun eksikliğinden kendimi kurtaramadım. Onun beni sevdiğine, sevebileceğine biraz da olsa güvenebilseydim ardıma bir kez bile bakmadan onunla istediği yere giderdim. Beni sevmesini o kadar çok istiyordum ki, buna o kadar ihtiyacım vardı ki, beynimde o küçücük sesi bastıran hezeyanlarımın çığlıklarından o sesi hiç duyamadım. Ama o ses ne kadar bastırılmış ne kadar güçsüz de olsa hiç susmadı. Adı umut muydu? Bilmiyordum. Belki de sadece kendimi inandırmaya ihtiyacım vardı.
Ona, gözlerime gökyüzündeki bütün yıldızları takmışım gibi bakarken, onun nadiren de olsa gözlerine takılan en parlak yıldızlarda bile kendi aksimi göremezdim. Çoğu zaman belli bir noktaya sabitlenen bakışlarının bir kez bile olsa sebebi olmak isterdim. Sanırım hiç olmadım...
En çok ellerini severdim; güçlü, sıcak ellerini. O ellerin sıcaklığına en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda yoktular. Bütün acılarımı, korkularımı, güçsüzlüklerimi yaşadığım zamanlarda bana uzanmayan elleri, sadece canı istediğinde saçımı, yüzümü okşamak için uzanırdı. Benim hüzünlerimi, kırgınlıklarımı yok etmek için değil; defalarca açtığı kabuk bağlamış yaralarımı tekrar kanatmak için. O yaralarımı içimi çeke çeke nasıl iyileştirdiğimi hiç bilmezdi, anlamazdı. Sormazdı ki zaten!
Benden saklamaya çalıştığı bir şeyler olduğunu hissederdim. Gözlerinin arkasında her an kırılıp ortalığa saçılacakmış gibi karanlık bir keder asılı dururdu. Ona ulaşmayı, sevgimle sarıp sarmalamayı, kötü olup ona değen ne varsa teker teker uzaklaştırmayı ne çok isterdim. Duygularına erişmeme asla izin vermezdi. Her daim dudağının kenarına asılı kalmış gülümsemesiyle, çenesi yukarıda mağrur duruşuyla onu hiçbir şeyin üzemeyeceğini gösterir gibiydi.
Mezun olmama birkaç ay kalmıştı. Hayatımın dört yılını geçirdiğim şehre, hüzünlerimin şahidi deniz kenarındaki sürekli oturduğum banka, gözyaşlarımla yarışan gün batımıyla yıkanmış dalgalara veda etmek üzereydim. Yine aylardır haber alamamıştım, bir kez bile aramamıştı. Kendimde nadir de olsa bulduğum cesaretle onu aradığım zamanlarda ise telesekreterin onunla görüşmemi engelleyen soğuk, tekdüze sesiyle karşılaşırdım. Her günüm bir öncekinden daha sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. Her şeyden hemen sıkılıyor ne derslerime ne de çevremde olan bitene odaklanabiliyordum. Bazen uzun süre kıpırdamadan saatlerce aynı noktaya bakarak otururken, bazen de beş dakikadan fazla sabit kalamıyor, ne yapacağımı şaşırmış halde adeta bedenimi kullanılamaz hale getirebilmek için çırpınıyordum. O kadar özlemiştim ki, burnumda tütüyordu. Onu görebilme ihtimalim yoktu çünkü derslerimin yoğunluğundan eve gidemiyordum. Nedensiz yere içim sıkılıyor, durup dururken ağlıyordum. Gecenin bir vakti zorlukla daldığım uykudan aniden uyanıyor sonrasında ise saatlerce uyuyamıyordum. Nedenini bilmiyordum ama huzursuzdum ve diken üstündeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bırakıp Gittiğin Yerde
Short StoryWattpadRomanceTR okuma listesinde. 8 bölüm aşkı anlamak için yetmez ama hissetmek için yeter. Sizi içine çekecek bir hikaye. . "Seni gördüğüme sevindim." cümlesi ağzımdan çıkan tek anlamlı cümleydi. Bütün o ıstıraplı seneleri ben yaşamamışım, o y...