TEOG-MOS-ORTAK SINAV gibi değişik adları bulunun lise seçim sınavlarının ilk günü bugündü ve busınava gire dostum mihriban ve tüm 8.sınıf öğrencilerine bol şans dilerim ne demiş atalarımız 'Clé d'or ouvre toutes les portes' sizin altın anahtarınızda bilginiz olur umarım
.
.
Herkez ölür zamanı geldiğinde...Bu doğanın bir kanunudur aslında...Farklı farklı ölüm olsada...Ölüm ölümdür yinede...İster geçilemeyecek bir kalede,ister yedi katlı semada, istersende savaş meydanında..ölüm geldiği zaman...ne bir saniye geri ne bir saniye ileriye gidebilirsin...Bu yaşayan her canlı için belirlenmiştir oysa
İlk tanrı dışındakiler içinde geçerliydi aynısı belki onlar yaşamıyorlardı ama onlarınki daha yıkıcıydı her tanrının silinişi farklıydı kimi mutluluktan,kimi ciddiyetten, kimiyse dürüstlükten yok oluyordu diyarlarında...Gece'nin tanrıçasının yok olması için gerekçesi göz yaşıydı...o hiç göz yaşı dökmemişti...sevdiceği yok olurke dahi...Bu yüzden ölmemişti ya...Ama o da çaresizdi...Çünkü bilirdi gece'nin tanrıçası kara gökyüzünde yaşanan, yaşanmış ve yaşanacak olanı...onun kara gökyüzünden kaçamazdı kader ve aşkla beraber gelecek olan ölümüde biliyordu tanrıça...Tıpkı yıllar önce sevdiceğiyle olduğu gibi...Ardından şu sözler dökülür tanrıçanın gece kadar eşsiz dudaklarından
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle,
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil değil!
Sen yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR... (Nazım Hikmet Ran)ve gece tanrıçası kara gökyüzünde...Bir bulutun üstünde...hapsolduğu zindanda...Fısıldadı sevdiğinden geriye kalan mirasa...çocuğuna...''Ölüm'ün aşkınsa eğer...Kaderine karşı gel...susuz kaldığın bir çölde suyu bulduğun gibi...Altın bir kafeste, gökyüzünü düşleyen kuş gibi...okunmaya hasret kalmış tozlu bir kitap gibi...Unutma çocuğum boş zamanlarında aklına geleni değil asla aklından çıkmayanı sev ve aşkın karşılık bulsun..''
-------
-Sahip..Sahip...SAAAHİİP BENİ DUYUYOR MUSUN?
daldığım düşten cırtlak sesli garip çocuğun bağırışıyla uyandım ve tam olarak kendime geldiğimde üzerimde oturap dilini sarkıtarak ellirini köpek patisi şekline sokmuş çocuğa tuhaf tuhaf bakıyordum
-SEEEEN SEEEN UZAYLISIN DEĞİL Mİ HEMEN POLİSİ ARIYORUM
ardından telefonumu çıkartarak polis'in numarası---
-PİNK ben sana ne dedim sahibi korkutmadan yaklaşmalıyız diye ama sen ne yapıyorsun adamın üstüne atlıyorsun acale et uyanmadan onu eve taşıyalım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansızlığın Öyküsü
De TodoSanki gökyüzündeki yıldızlar sahibi gittikten sonra orda durmaktan sıkılarak yeryüzüne mor ve siyahın birbiriyle uyumlu olan saçlara düşerse...Siyah gökyüzü yıldızların peşinden giderek bir bedenin gözlerine hapsolursa...Ve bu uyum içinde ki bedenin...