Okul Versiyonu Marvel Karakteri;
Yakışıklı üniversite hocanızın Bucky olma olasılığı nedir ki?
.
..
...
....
...
..
.
..
...
....
...
..
.
..
...
....
...
..
.Gecenin karanlık silüet yeryüzüne vururken, bulutların eve gitmeye çalışan insanların koştukları kaldırımlara göz yaşlarını damlatması, yavaş yürüyen sen için bir mucize niteliğindeydi.
Hayatında, şu kısacık geçirdiğin zamanın içinde, en sevdiğin anların, bu havalarda yürüyüş yaptığın zamanlar olarak nitelendirirdin, bunlar olacaktı diye düşünürdün. Bu 'en sevdiğim' dediğin anların, favori vakitlerin, yakında değişmek üzereydi ve bununla ilgili hiçbir şey yapamayacaktın. Belki de yapmak istemeyecektin.
Yağmur damlalarının düşüşü dakikalar geçtikçe hızlanırken, bugün için severek giydiğin topuklu, ayağını ağrıtmaya devam ediyordu. Yürüyüşünü hızlandırarak girdiğin arasokakta bulunan küçük bir apartmanın girişine kısa süreyle sığındın ve ayağını oldukça ağrıtan ayakkabıyı çıkartarak çıplak kalmış derini soğuk zeminle buluşturdun. Eline ne kadar sevsen de sanırım bundan sonra bir daha giyemeyeceğin ayakkabıları aldın ve yağan yağmuru umursamamaya çalışarak elinden geldiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladın.
Koştuğun yolu aydınlatan sokak lambalarının loş ışığı, suyla dolan asfalta yansıyordu. Sabahleyin çıkmadan önce komidinin üzerine koyduğun güzeller güzeli şemsiyeyi unuttuğun için, ki kendine unutmayasın diye devamlı tekrarladığın halde, kendi kendine küfür sayıyordun.
Yağmurlu havaları seviyor olabilirdin ama seni sırılsıklam eden ve sonrasında da hasta olacağına emin olduğun havalar..işte onlar çok kötüydü ve kesinlikle sevmemeye hakkın vardı. Usulca koşmaya devam ettin ve en sonunda kendi yaşadığın apartmanının sağ salim vardın.
Bertaraf olmadığı konusunda şükran duyduğun çantanın içinin ıslanmadığına dair şüphe duyuyordun, bu yüzden içindekilere kısaca göz gezdirmek adına fermuarı bir miktar açtın. Neyse ki bilgisayarına ya da defterlerine, hiçbir şeye su gelmemişti.
Elin, daha yeni fark ettiğin şekilde, titriyordu soğuktan ve bu da çantandaki anahtarı bulmayı iyice zorlaştırıyordu. Bir anda kim olduğunu tanıyamadığın tok sesi duydun.
"Orada pek işler yolunda gözükmüyor sanki, ne dersiniz?" demişti uzun boylu adam, elindeki anahtarları görebilmen için gözünün önünde salladı.
"İçeride daire anahtarlarınızı daha iyi arayabilirsiniz, tabi bu benim fikrim." dedi tekrar, sert bir ses tonuna sahip ve koyu kumral gözlerinin ışıltısını görünüşünda saklayan genç adam. Sana bakan silüet çok tanıdık geliyordu, daha önce onun hakkında göz aşinalığına sahipmişsin gibi lakin bu karanlıkta tam olarak çözemiyordun.
Ağzının kenarıyla hafifçe sırıtarak yavaş adımlarla apartmanın önünden çekildin ve adamın kapıyı açması için yer açtın.
Adamın ağır görünümlü elleri kilide yaklaşarak anahtarı iki kez çevirdi ve kapıyı sakin tavırlarla açarak seninde geçebilmen için bir ayağını girişin önünde tuttu. Çantanı ve anahtarını bulmak uğruna yere attığın ıslak ayakkabılarını hızlıca yerden kaparak adamın senin için tuttuğu kapının aralığından içeriye geçtin. Genç görünümlü ve çene kemiğinin büyüleyici duruşunda can verebileceğin adam kapıyı kapatıp yüzüne dönerek senin meraklı bakışlarına maruz kaldı. Sanki bakışları seni tanıdığını gösteriyordu.
"Adın (S/A), değil mi?"
Bir anda adam aklına önemli bir şey gelmişçesine gözlerini irice açarak sana baktı.
"Beni yanlış anlamanı katiyen istemem, sadece Millard New York Üniversitesinde işe başlayacağım ve tüm öğrencilerimi öncesinde tanımak için dosyalarına göz atarım." dedi genç görünümlü adam.
Bu sırada ikiniz de kendi dairenize doğru yürüyordunuz.
Biraz düşündün ve aklını biraz yorsan da hatırladın, arkadaşın Joyce sana çokça bu adamdan bahsetmişti. Bu sene derslerinize girecek yeni tarih öğretmeniniz olacaktı ve bu durumda görünen o ki aynı zamanda yeni kapı komşundu.
"Evet, şimdi hatırladım. İsminiz James, yanlış hatırlamıyorsam."
Düzgün cümle kurabilen sen kendini konuşarak şaşırtmıştın, çünkü bu adamın karizmatikliği ve anlamlandıramadığın enerjisi karşısında nutkun tutulmuş, nefesin kesilmişti.
"James Buchanan Barnes lakin kısaca Bucky diyebilirsin. Tanıştığıma memnun oldum." dedi adam. Otuz yaşında olmasına rağmen, ki aslında bu yaşlı demek değil, yine de her denli "mükemmele yakın" havası ve yakışıklı-sempatik görünebilmesi zor bir olaydı.
"Ben de tanıştığımıza memnun oldum." dedin önceki cümlendeki sesinden daha canlı, konuşkan ve istekli görünen bir tonla.
Kendi dairenin kapı numarasını görene dek vardığınızın farkında bile değildin.
"Sanırım, sonra görüşürüz demem lazım olan kısma geldik,," dedi adam sesinde ki belli belirsiz hüzünlü ton ile. Parıldayan mavi gözleri ile seni kısacık bir an için süzdü ve sonrasında nazikçe gülümsedi. Bu gülümseyişin altında sinsi bir sırıtma da hissedebiliyordun.
Yavaşça arkasını döndü ve kendi dairesinin kapısını açtı.
"Sanırım öyle,," dedin usulca, sessizce, yine de onun duyabileceği şekilde.
Dairesine girmeden önce, o gece bir kez daha gülümsedi güzel yüzüne ve yarın için küçük umutlar bıraktı sana, onu hatırlaman için.
Çantandan anahtarlarını çıkardın, sen de kapını açtın onun beraberinde. Evine girmeden önce gülümsedin ve bu anı tüm gece ve sonrasında hatırlamak için zihnine kazıdın.
Galiba bu kötü geçen bir günü telafi edecek kadar iyi bir andı, favorilerine girecek kadar belki de..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙈𝙖𝙧𝙫𝙚𝙡×𝙍𝙚𝙖𝙙𝙚𝙧 ~𝙄𝙢𝙖𝙜𝙞𝙣𝙚~
FanfictionMarvel Evrenindeki karakterlerin özel hayatlarına dahil olmak, onlarla beraber suikast düzenlemek, görevlere çıkmak, gezegenleri hatta evreni kurtarmak, arkadaşlıklar geliştirmek, ilişkiler kurmak istiyorsanız; doğru adrese vardınız. Marvel Characte...