Gözlerimi açtığımda birkaç saniye etrafıma bakındım. Ağzım kurumuştu. ''Uyandı!'' dedi meraklı bir ses. Meltem ablanın oğlu olduğunu düşündüm. Hemen sonra baş ucumda belirdiklerinde de bu düşüncemi onaylamış oldum. Zihnimdeki sis bulutu yavaş yavaş dağılırken somut bir acı hissettim. Ben inkar eden gözlerle Meltem ablaya bakarken o gözyaşlarının düşmesini engellemek için tavana bakıyordu. Ağzından dökülen tek cümle ''Çok üzgünüm.'' Olmuştu.
Annemle meltem abla birbirini kardeş bilen iki insandı. Onun içinde çok zor olmalıydı diye düşündüm. Ama gözlerinde anlam veremediğim bir acı daha vardı. Sanırım bana acıyordu. Tek başıma kalmıştım. Konuşmak istiyordum fakat kelimeler dilimin ucuna ulaşmıyordu. Saklandıkları yerde, zihnimde gürültü oluşturmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Doğrulmaya çalıştığımda Meltem ablanın oğlu Okan yastığımı sırtıma doğrulttu. ''Bir yanlışlık olmalı.'' dedim gücümü topladığımda.
''Maalesef güzel kızım.'' sesi yorgun ve olabildiğince şefkatliydi. ''Kazadan kurtulan olmamış.''
Kaza. Dört harfli, duyan bir insanın yanlışlıkla yapılan şeylere verdiği değersiz bir sözcük. Nasıl oluyordu da hayatıma yön verecek kadar büyük bir yankı uyandırıyordu içimde. Aklımda o kadar çok cevapsız soru ve anlamadığım yer vardı ki. Nerden başlayacağımı bile bilmiyordum. '' Nasıl olmuş?'' bu cümleyi seçebilmiştim.
Henüz kesin nedenini bulamasalar da çarpışma ardından büyük bir patlama olduğu düşünülüyor.
Yaşlar yine kendini bırakıvermişti. Onları çok özlüyordum. Ailesiyle vakit geçirmek, onlara gününü anlatmak, sorular sormak için can atan bir kız olmuştum her zaman. Arkadaşlarım dışarı çıkarken bile ben az görüşebildiğim ailemle biraz daha anı biriktirmek için didinip dururdum. Büyük bir holdingin hissedarlarındandı ailem. Annem avukatlığını şirketin hakları için orada sürdüyordu. Babamsa daima işlerin başındaydı. Ama eve geldiklerinde yaşadıklarını tamamen arkada bırakıp birbiriyle ilgilenen, gündemi eleştiren 3 iyi arkadaş oluyorduk. 3 iyi arkadaş. Gözyaşlarımı savurarak güldüm.
Meltem abla bir yandan elimi tutarken bir yandan da konuşmaya başlamak için boğazını temizledi. ''Burası senin evin, annenin de böyle düşündüğünü biliyorsun güzel kızım.'' Duraksadı. Konuşmakta zorlanıyordu. '' Tek kaldığını düşünme sakın, odalardan birini senin için temizletiyoruz. Ayrıca okulunu dondurma konusunu biraz daha düşün, eğer sana iyi gelecekse öylesine de olsa gitmeyi dene derim ama sen bilirsin. Biliyorum konuşmak isteyeceğin konular değil ama hayatının bir şekilde devam etmek zorunda olduğunu unutma olur mu?''
Kafamı salladım. ''Seni biraz yalnız bırakalım.'' dedi gözleriyle Okan' a bakış atarak. Tam çıkacağı sırada ''Haa.'' diyerek döndü. Komidinin üstünden aldığı bir poşetin içinde çıkarttığı küçük kese kağıdını bana uzattı. ''Üzerlerinden çıkan birkaç...'' devam edememişti.
Hızla elindekini alıp karıştırmaya başladım. Birçok şey yangınla birlikte yerini küllere bırakırken babamın yarım kemer tokasını ve yüzüğü gördüm. Bu o yüzüktü. Belki de görmesem ailem olduğuna dahi ikna olmayacağım o uğursuz... hayır, bu annemin son ana kadar en sevdiği yüzüktü ona hakaret edemezdim. Bu annemin şans yüzüğüydü. Yüzüğü iki parmağımla çevirdim. Oldukça zarif, ince bir yüzüktü. Tıpkı annemin elleri gibi. Ve üzerinde de babamın yine annemi tanıdığını belli eden özel yapım bir ay taşı vardı. Yüzüğün kararmış kısmını üstümle silerek parmağıma geçirdim. Güzel annemle, düşünceli babamın aşklarından bana kalan tek şeydi bu yüzük. Beynimin içinde zıplayarak dans eden düşünceler yorgun düşmüştü. Düşüncelerim bile kendine acıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHNAZ
ActionPatlama planın sadece bir parcası mıydı? Ayın ihtişamı yani MAHNAZ bu yolu aydinlatacak tek orta yoldu.