Şiddetli bir patlama sesi duyuldu. Havaya karışmış yanık benzin kokusu ve savrulup dört bir yana dağılarak askıda kalan küller büyük bir sis bulutu oluşturuyordu. Etraf aydınlanırken, kulaklarımda yerini alan çınlama başımın dönmesine sebep olmuştu. Sanırım buna geçici sağırlık deniyordu. Kırmızı, mavi ışıklar histerik bir şekilde birbirini takip ederken siren sesleri diğer tüm duyularımın üzerine bir perde çekmişti. Bir kez daha etrafıma bakındım. Sanki zihnim yerinde değildi, neler olduğunu bir an unutup sonra her şeyi yeniden hatırlıyor, yeniden idrak etmeye çalışıyordum. Hayır, olmamıştı. İnsanın ailesi gitmezdi. Gitmezdi değil mi? Arkamda duran hurda yığınına bakmaya cesaretim yokmuş gibi hissettim. Hala olay yerine yaklaşmamıza izin yoktu. Ve ben görmediğim müddetçe duyduklarımı kabul etmeyecektim. Hatta belki gördüğümde de...
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum. Hala her şeyden habersiz yere oturmaktan çok yığılmış bir vaziyette bekliyordum. Avuç içlerimi sıkarken bir kez daha kendimi her şeyin iyi olacağına inandırmaya çalışıyordum. Yakın aile dostumuz, aynı zamanda komşumuz olan Meltem ablanın tanıdık sesini duydum. ''Hadi kızım.'' dedi, sesi acının kalıp bulmuş haliydi. Elini attığı omzumun gerisinden yangının yeni bittiğini belli eden dumanların arasındaki arabalara baktım. Kontrol edemediğim yaşlar gözlerimden yuvarlanıp düşerken yerden bir elimle destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım. Bir an düşecek gibi olsam da aldırmadım. Hırkamın omzundan sıyrılan kolunu yukarı çektim daha kolumu indirmeden tekrar aşağı kaymıştı. Aldırmadım. İnançsız ve boş bir şekilde olay yerine doğru yürüyordum. Ailem iyiydi.
Yerde üzeri örtülmüş bedenler yatıyordu. Her adım atışımda kalbimin ortasında koca bir yumru oluşuyordu. İyiydi. Tırnaklarımı ellerimin arasına geçirmiş kalabalığın fark edemeyeceği bir sakinlikle ilerliyordum. Birden duraksadım. O an kalbimin üzerine bir darbe almış gibi donup kaldım.
''Hayır!'' diye bağırırken aynı zamanda deli gibi koşuyordum. Gördüğüm şey karşısında kendimi kaybetmiştim. Gördüğüm şey arabadan çıkarılan bir kadının yangının üzerini lekelediği izlerin altından bile seçilen narin beyaz ellerinden başka bir şey değildi. Ve parmağında babamın ona yıllar önce doğum gününde aldığı yüzük duruyordu. Yüzünü göremiyordum ama ne bu el ne de yüzük başkasına ait olamazdı. Hıçkırıklarım arasından bağırarak koştuğumda bir adam önüme atladı. Bana bir şeyler söylüyordu. Bende bir şeyler söylüyordum ama ne söylediğimi kendim bile duyamıyordum. ''Ailem.' kelimesi dudaklarımdan dökülürken adamın güçlü koluna direndim. ''Bırak, bırak lütfen görmeliyim.'' derken adamın biraz bile gevşemediğini görebiliyordum. ''Gitmelerine izin veremem!'' bağırıyordum. Havaya büyük bir yakarışla haykırdığımda. Son bir hamleyle adamın elinden kurtuldum. '' Anne!'' yutkundum. ''Baba!'' artık nefes alamıyordum. Lütfen dedim kendi kendime. Artık iki kolumdan da birileri tutuyordu. ''İşimizi zorlaştırıyorsunuz.'' diyordu içlerinden biri.
Ben kendimi sağır edecek bir şekilde bağırırken gözyaşlarım görüşümü engelliyordu. Bana doğru yaklaşan bir ambulans görevlisi koluma elindeki iğneyi sapladığında görüşüm kararmaya başladı. Ama ben kanımdaki sakinleştiriciye de direnmeye kararlıydım. Gözlerim yarım bir şekilde açılıp kapanırken ''Lütfen, izin veremem.'' diye belli belirsiz mırıldanıyordum.
Her şey netliğini yitirirken az ileride duran kişinin keskin gözlerle bana baktığını fark ettim. Uzun boyu ve heybetli gövdesiyle görüş alanımı kapatıyordu. Alnına dökülen saçlarının gölgesi arasından bir an gözlerindeki ifadeye takılsam da hemen arkasında duran enkaz yığınını yeniden zihnimde hayat bulduğunda canım bir kez daha yandı. Ama bağıramamıştım ya da ağlayamamıştım. Ağırlaşan gözlerimi dahi açamamış zihnimi duyamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHNAZ
AcciónPatlama planın sadece bir parcası mıydı? Ayın ihtişamı yani MAHNAZ bu yolu aydinlatacak tek orta yoldu.