:)

10.1K 463 1.7K
                                    


Louis'siz üçüncü günü ve işteki ilk günümü atlatmayı başarmıştım. İş hoş bir avuntu olmuştu. Zaman,yeni yüzler,yapılacak işler ve Bay Hyde karmaşasında akıp gitmişti. Bay Jack Hyde... Masama yaslanırken,bana ışıltılarla gülümseyerek bakıyordu.

"Kusursuz bir iş çıkarmışsın,Harry. Harika bir takım olacağımızı düşünüyorum."

Zar zor dudaklarımı yukarı kıvırabilmiştim.

"Sizin için de uygunsa çıkıyorum," dedim.

"Elbette,beş buçuk oldu. Yarın görüşürüz"

"İyi akşamlar,Jack."

"İyi akşamlar,Harry."

Ceketimi üzerime geçirdim ve kapıya yöneldim. Seattle'ın akşamüstü havasından derin bir nefes aldım. Nefes,göğsümde cumartesi sabahı açılan,kaybımın acı verici anımsatıcısı boşluğu doldurmanın yakınından bile geçmedi.

Kulaklıklarımı takıp We Remain dinlerken otobüs durağına doğru yürüdüm. Aklım eski yaşlı kaplumbağamda ve Audi'de yürüdüm.

Hemen bu düşünceyi kafamdan attım. Hayır. Bunu düşünme. Elbette yeni bir arabaya gücüm yeterdi. Güzel,yeni bir arabaya. Yaptığı ödemede aşırı cömert davranmış olmasından şüpheleniyordum.

Derhal bu düşünceyi kafamdan attım. Yeniden onu düşünüp ağlamaya başlamak istemiyordum.

Ev boştu. Niall'ı özlemiştim. Barbados'ta bir kumsalda soğuk kokteylini yudumluyor olmalıydı. Onu ozlemistim. Boşluğu doldursun diye televizyonu açtım. Ama ne izliyor ne de dinliyordum. Gözlerimi tuğla duvara sabitledim. Uyuşmuştum. Acıdan başka bir şey hissetmiyordum.

Kapı zili beni sıkıntımdan uyandırdı. Yüreğim teklemisti. Kim olabilirdi ki? Diyafonun düğmesine bastım.

"Bay Styles için teslimat"

Kapıyı açıp adamın gelmesini bekledim. Elinde.çok büyük bir koli vardı. Tanrı aşkına bu da nesi? İmzayı atıp paketi aldım. Büyüklüğüne karşın hafifti. Açtım. İçinde bir düzine uzun saplı,beyaz gül ve bir kart vardı.

*İşteki ilk günün için tebrikler. Umarım iyi gitmiştir.

Ve planör için de teşekkür ederim. İnce bir düşünceydi. Çalışma masamın en güzel köşesinde yer buldu.


Louis*

Bilgisayarla yazılmış karta bakarken, göğsümdeki boşluk daha da genişledi. Asistanının gönderdiğine hiç şüphe yoktu. Büyük olasılıkla Louis'nin bu çiçeklerle hiç alakası olmamıştı. Düşüncesi bile acı vericiydi. Gülleri inceledim. Çok güzeldiler. Çöpe atmaya kiyamadim. Bir vazo bulabilmek için mutfağa gittim.

Böylece bir döngü gelişti: uyanma,iş,ağlama,uyku. Daha doğrusu uyumaya çalışmak. Ondan rüyalarımda bile kaçamıyordum. Mavi yakıcı gözleri,kaybolmuş görüntüsü,parlak kahverengi saçları,hiçbiri bana rahat vermiyordu.

Annem ve babam da dahil olmak üzere kimseyle konusmuyordum. Şu sıralar havadan sudan muhabbet edecek halim yoktu. Kendi içime kapanmıştım. İşyerinde profesyonel iletişim kurmayı başarabiliyordum,ama hepsi o kadardı. Annemle konuşursam daha da fazla kirilacagimi biliyordum ve benden geriye kırılacak hiçbir şey kalmamıştı...

Yemek yemekte zorluk çekiyordum. Çarşamba günü öğle saatinde bir kase yoğurt yemeyi başardım ve cuma gününden beri yediğim tek şey bu oldu. Ayakta kalmamı sağlayan kafeindi,ama beni geriyordu.

Fifty Shades of Tomlinson || LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin