lâkin bak, sıyrılamadığım sözlerine rağmen sağ elimle sol yanımı korudum, 3

16.8K 2.3K 1.9K
                                    

Bazı insanların kalbine düşen acıların ağırlığını, yüreğinizde hissedebilirsiniz ve hissettiğiniz an o ağrı sizi yıkar, geçer. İşte ben de öyle bir an yaşamıştım biraz evvel.

Yemin ederim Seokjin'in su damlalarına elini uzattığı vakitte gülen yüzünün, ışıl ışıl bakan gözlerinin arkasında ki acıyı hissedebilmiştim. Çünkü bilirsiniz; çok güzel gülen insanlar hep acıyı en derinden yaşayanlardı, hep en paramparça olanlardı.

Bozuntuya vermemiş, inanmış gibi yapmıştım. Yalandan hazzetmezdim ama doğruyu söylemesini gerektirecek birisi değildim, o da dertlerini tanımadığı birine anlatacak değildi. Bu yüzden elimden gelen tek şeyi sunmuştum, ona. Kitaplarımı...

Şu an ne yaptığıma gelecek olursak, gülüyordum. Az önce elimi tutacağını sanması üzerine elini uzattığında, eğilip onun önünde ki ıslak kitabı aldığım için bana fazlasıyla bozulmuştu.

Aslına bakarsanız ilk başta amacım Seokjin'i yerden kaldırmaktı ama sonra kucağında duran kitabımın ıslandığını görünce kaldırmaktan vazgeçmiştim ve birazcık daha eğilerek onu kucağından almıştım. Seokjin ise yerden destek alarak karşıma dikilmiş, "o zaman bana en sevdiğiniz kitapları verin" deyivermişti. En güzel kitapların, evimde ki raflarda olduğunu söylediğimdeyse itiraz edecek gibi olmuştu fakat kısa bir süre düşünüp beni onaylamış, önden önden yürümüştü. İşte tam da burada gülmem gereken nokta devreye giriyordu.

Evimin yolunu bilmemesine rağmen sırf bana kızgın olduğundan dolayı önden gidiyordu...

Kitaplarımı neden verdiğime gelecek olursak; evet paylaşımcı değildim, bu yüzden kitaplarımı dükkanımda okutuyor, sonrasında yerlerine yerleştirtiyordum. Ama bu sefer istisna olabilirdi, çünkü yine amacım başkaydı. Annemin, bu çocuğu gördüğünde onu asla bırakmayacağını biliyordum. Hiç değilse şüphesiz üstüne kalın bir şeyler verecekti, bu kafiydi. Zaten o yüzden rahat bir şekilde evime davet edebilmiştim. Onun kimsesiz olmasını yadırgayıp, üstü başı ıslak haldeyken bırakacak insanlar değildik. Yani kitaplar bana böyle bir insan olmam gerektiğini öğretmişti.

Peşine takıldım, dükkana kadar gidebilirdi elbette fakat devamında ne yapacağını merak etmiştim.

O sırada Seokjin'in arkasından ilerlerken, onun hakkında gözlemlerimi tartmaya başlamıştım. İsmi ve ailesi dışında hiçbir şey bilmiyordum. Buna rağmen zaten dışarıdan kim görse, onun hayatının zorluklarla geçtiğini anlayabilirdi. Bunu hırkasından, ayakkabısından veya kirlerinden anlamazlardı elbette. Kıyafetleri yırtık değildi, gayet sağlamdı da. Sadece bu mevsime uygun değildi.

Seokjin'in nasıl yıprandığını anlamak için kelimelere ihtiyaç yoktu ki; göz pınarları, göz yaşlarının işgali altındaydı. Yıprandığını anlamak için bu bile yeterdi. Gencecik hayatının ortasında tükenmişliği yüzünden okunuyordu. Ama yine de ruhunu yıpratmış ne varsa, onun üzerinde yakışıklı duruyordu.

İyi biri midir, kötü biri midir bilmiyordum. Her sokakta kalan insanı da evime almıyordum. Ama hani bazen yaptığınız şey size doğru gelir ya, öyle hissediyordum. Yapmam gereken buymuş gibi..

"Baksana." benim düşüncelerim, önümde ki çocuğun ayağıyla ittirdiği taşı durdurup arkasına dönmesiyle son bulurken, 'baksana' dediği için sorarcasına bakmıştım. "Hala aynı mı düşünüyorsunuz? Yani annemi mi haklı buluyorsunuz?" demesi üzerine kaşlarım çatık şeklini aldı, düşündüm. Haklı buluyor muydum?

"Bütün bu olanları benim aklım almıyor. İnsan küçükken nasıl görürse öyle yetişir, çocuk. Ben aşkı okuyarak öğrendim; hiç tatmadım. Beğendiğim birileri elbette oldu ama beğenmekle kaldı işte. Aşk nedir hissetmedim ve kitaplarda ki anlatılan aşka o kadar inanmışım ki, babanın yazdığı kitapta düşünmem gereken şeyi düşünememişim. O çocuğu, yani seni tamamen atlamışım. Annenin babana olan sevgisine hala hayranım ama... ama ne kadar yanlış düşündüğümü de yeni fark edebildim."

açan en güzel çiçektin gönlümde ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin