ancak senin bana şiir armağan etmene gerek yok ki, şiirlerime konu ol, kafi, 7

14.9K 2.2K 1.5K
                                    

Yorgun düşmüş gözlerimi araladığımda, uzandığım sert kanepe yüzünden tutulan belim seyesinde yüzümü ekşittim. Avuç içlerimi gözlerime bastırıp ayınmaya çalıştım. Sobanın çıtırtılarından anladığım kadarıyla biz uyuduktan sonra annem uykusundan kalkmış, öylece üstü başı açık yattığımızı gördüğünde de kıyamayıp sobayı yakmıştı ve bir de battaniye getirmişti. Gülümsedim. Kapıların gıcırtısı ev halkını uyandırabilir diye kıvrılıvermiştik köşeye. Seokjin'de hiç yadırgamamış, karşıma yerleşmişti. Hala daha bıraktığım gibi duruyordu. Dizlerini karnına kadar çekmiş, ellerini dizlerinde birleştirerek kenetlemişti. Bir süre yattığım yerden onu izledim ve bu süre zarfı boyunca gözümü bile kırpamadım.

Dün dükkana geldiğinde elinde bir poşet vardı, akşam olana kadar çıtını çıkartmadan arka masada kitabını okumuştu. Çiçekleri yine kitabın arasında gördüğünde ufak bir tebessüm verse de başka türlü hiç iletişime geçmemesi bende merak uyandırmıştı ama şükür, dükkan tamamen boşaldığında yanıma gelmesiyle mutlu olmuştum. Çünkü gün boyu, bir kabahat işleyip işlemediğimi düşünmüştüm. Neyse ki böyle bir şeyin söz konusu bile olmadığını öğrendiğimde, derin bir nefes verdim. Çünkü bazen kabahatlerimizi telafi edemezdik, çok zordu.

Okuduğu kitabı tek oturuşta bitirip benimle içmek istediğini, evindeki içki şişelerine çiçekler koyduğunu fakat yenilerine yer kalmayınca, üç şişe kucaklayıp dükkana geldiğini anlattı yanıma geldiğinde. Ben de onu kırmamış, kabul etmiştim davetini. İkinci atışta kafası uyuşmaya başlayan bana, üç şişe çoktu aslına bakılırsa -da, dün gece dirayetliydim. Ayakta durmayı başarabilmiştim.

Ona dair her şeyi hatırlamaya yeminliymişim gibi zihnimin duvarlarında, dün gecenin görüntüleri geçti bir bir. Her şey fazla hızlı, fazla güzeldi. Öyle ki hatırladıkça utanıyor ama biraz daha istiyordum.

Ayağa kalktım. Uzaktan onu öylece izlemek hiç de eğlenceli değildi. Büzüşmüş mimiklerini izlemek istedim. Bu yüzden yanına adımladım, kanepenin bitişiğine bağdaş kurup oturdum ve bir elimi kömür karası saçlarına çıkartıverdim. Yüzüm asıldı. Her ucuz ve klişe roman gibiydi benim de hikayem. Karşımda uyuyan çocuk sevgiye açtı ve ben de ona aşık olmaya hazır aklıselim. Onunla ilgilenmem onu mutlu ederdi etmesinede, kafasının karışmasından başka bir işe yaramazdı. Heveslenirdi, aşk sanardı. Kapılıp giderdik bir süre boyunca ama sonra o büyü başkalarının ilgisiyle bozulursa, dımdızlak kalırdık ikimiz de.

Dert bellediğim şeyden korkar oldum o dakikada. Hiç bilmediği duyguları yanlış yorumlayabilirdi. Her insanın ilgisi ona iyi gelebilir, kafası karışabilirdi ve işte tam o sırada bizim büyümüz ortadan kaybolabilirdi. Burnum sızım sızım sızlamaya başladı korkudan.

Onun hislerini bir de benden dinleyin isterim. Yani benim gördüğüm kadarıyla olan kısmını. Doğrudur, yanlıştır bilemem, kafası benimki kadar karışıktı ve bu duyguya oldukça yabancıydı fakat bana yansıttığı duyguları hep karşılık verir cinstendi. Rahatsız olduğu bir durumda bunu söylemez miydi? Yoksa kırılmayayım diye susar ve karşılık veriyormuş gibi mi yapardı? Bilemedim. Sadece, âna kapılıp giden taraf ben oldum.

Fotoğrafçıdan çıktıktan sonraki günlerde de, tıpkı o günki gibi çiçekleri bırakmaya devam ettim. Seviniyordu her gördüğünde. Gözleri ışıl ışıl oluyordu. Mahçuptu. Bir şeyler yapmak istiyordu, belliydi. İçinden geliyordu belki, belkide mahçubiyetini örtmekti amacı. İçinden gelmesini diliyordum. Bir şeyleri insanlar kırılmasın diye değil de, tamamen kendi rızasıyla yapmasını istiyordum. Ellerimi, saç tutamlarında gezdirdim, bir yandan düşüncelerim kendimi yıpratmaya yüz tutmuşken. Biraz da içime çektim hafif terimsi ve bir miktar sabun kokusunu. Beyaz örtülü yastığıma ne de güzel dağılmıştı kara saçları. Her bir tutamı nasıl da hoş etmişti içimi, her bir saç telini nasıl da okşamak istemiştim ama...

açan en güzel çiçektin gönlümde ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin