Biz Bay Kim Taehyung ile hiçbir şey yaşamamıştık ki henüz. Birkaç öpüş, sarılış, güzel söz, çiçekler, macera, kaçamak, tartışma ve birlikte uyumak dışında neyimiz vardı? Koca bir hiç. Birlikte doğum günü kutlamamış, partilere gitmemiş, yemek yapmamış, takımını tuttuğumuz maçlara bilet almamış, dizi izlememiş, aynı acıya ağlamamış, birbirimize kitap okumamış; hastalandığında ilgilenmek kenara dursun, hapşırdığında çok yaşa bile dememiştik... Kaşımdaki yarığı, bana güzel sözler söylediğinde kızaran kulağımı hiç fark etmemişti mesela. Yaşımı, okulumu, neleri sevip sevmediğimi de sormamıştı keza ben de. Hobilerini, fobilerini, mezun olduğu okulu, en sevdiği enstrümanı... Hiçbirini bilmiyordum.Peki biz nasıl olmuştu da bu kadar eksiğin içinde birbirimize hisler besleyebilmiştik?
Bir ilişki, bir arkadaşlık, bir dostluk yahut her neyse, insanların arasında bir bağ olabilmesi için bunlar gerekmezdi. Gereken tek şey sevgi, güven ve sonsuz saygıydı. İşte asıl sorun da buydu ya! Biz birbirimize güvenmeden, bir çeşit sevgi beslemiştik.
Gelgelelim sorduğum sorunun cevabına. Bay Kim Taehyung'un beni ilk öptüğü günü hatırlayalım. Hani fotoğrafçıya gittikten bir ay sonra alkol alıp başımıza dubaları geçirmiştik. İşte ondan üç, dört gün önce başlamıştı içimdeki heyecan duygusu. Bilgeliği, düşünme gücü, dik duruşu, karşı gelişi, doğaya olan sevgisi beni büyülemişti. Ben o gün kitapçıya gitmek için çevrede yürürken, tartışma sesleri doldurmuştu kulağımı. Merak edip bakmıştım tabii. Çünkü seslerden birisi tanıdık gelmişti. Asırlık bir ağaç vardı oralarda; önüne yığınla insan toplanmıştı ve hepsi birden, kesilmemesi için ağacın önünde duran Bayım'ı başka yöne doğru itiklemeye çalışıyordu. Bayımsa asla geri adım atmıyordu. Epey bir süre onun neden bu kadar direndiğine anlam verememiştim. Ağaçtı neticesinde. Her yere daha sağlamı, daha verimlisi, hatta meyve verenleri bile dikilebilirdi. Ne diye tek bir asırlık ağacı bu kadar korumak istediğini merak ettim, öğrendim. Uzun direnişlerinin ardından kesilen ağacın toprağına oturmuş, sinirle orayı bir dalla eşelemekle meşguldü. Yanına yerleştiğim vakit, neden bu kadar kızdığını sormuştum. Bana, sevdiğim bir yazarın sözleriyle seslenmişti, anlam bulmaya başlamıştı "bu kadar eksiğin içinde birbirimize nasıl hisler besleyebilmiştik" sorusu.
"Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz... Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti, ben de, "arkadaşımın hediyesi." dedim. Teyzelerden biri "nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı?" dedi. İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim. Pek çok insana göre illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü. Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar, "Niye?", "Nesini seviyorsun?" Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için... Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve "ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi" der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar. Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur. Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan gelip geçerken "meyve ağacı dik" dedi. Meyvesiz ağaçlar için "ne yapacaksın onu?" yorumunu yaptılar. "Amma çok çiçek dikmişsin, onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın." dediler. Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm. Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler? Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini? Hayvan sevgisini "kurbanda keseriz" diye, doğa sevgisini "meyvesinden hoşaf yaparız" diye, evlat sevgisini "yaşlanınca bize bakar" diye, eş sevgisini "evde bir nefes olsun" diye yaşayan bir sürü insan var. Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
açan en güzel çiçektin gönlümde ✓
FanficSen kadar güzel kokan tüm çiçekleri mezarıma istiyorum.