Hangi saatler yordu seni..
Hangi rüzgarlar döktü yapraklarını.
Hangi acılar battı ayaklarına..
Merak etme bundan sonra ben buradayım.
Çevir gözlerini.
Görüyor musun?
Bak kalbimden görünmez bir bağ ile sana bağlıyım...
Gün karanlık elbisesini giymişti. Ben ise yüzü hiç solmayan bir insan görmüştüm. Tebessüm yüzünden hiç eksik olmayan biri. Onu gören herkes mutlu olurdu. Üzüntünün adı anılmazdı mesala o var iken. Ne olduğunu bile çok sonradan öğrenmiştik o kullanılmayan kelimeyi. Şimdi ise kocaman bir ben gibi taşıyordum kalbimde. Seni özledim baba.
Taemin babasına bir şey söylemesi gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrılmıştı. Taehyung ise o olaydan sonra kahvemi vermiş ve sessizce köşeye oturup Taemin ile bizi izlemişti. Tek kelime etmemiş hatta beni sinir edecek imalarda bile bulunmamıştı. Ben de neyin var diye sormamıştım. Biraz uzak kalsak daha iyidi sanırım.
Cebimdeki telefonu çıkarıp saati kontrol ettim. Dersin bitmesine az bir vakit kaldığını görünce bugünlük burada bitirmeye karar verip sandalyeden kalktım. Dışarıyı seyreden gözler beni bulmuştu. Açıklama yapmam gerektiğini hissederek konuştum.
"Dersin bitmesine az bir zaman kaldı. Sonra devam ederiz. Eve gideyim ben." Başıyla beni onaylayıp o da ayaklandı. Birlikte kapıdan çıkıp aşağı kata indik. Taehyung babasına yakından daha çok benziyordu.
"Merhaba efendim."
Eğilerek selam vermiştim. Bay Kim kocaman gülümsedi. Gülümsemeleri bile aynıydı."Gidiyorsun sanırım."
"Evet efendim."
İlk günden bu kadar stres yeterdi bana. Daha fazlasını sonraki günlerde kullanırdım artık.
"Şoföre söyleyeyim seni evine bıraksın."
Ağzımı açmış gerek olmadığını söyleyecekken Taehyung lafı ağzıma tam anlamıyla tıkmıştı.
"Ben bırakacağım baba."
Bay Kim Taehyung'a bakıp kaş göz işareti yaptı. Taehyung da babasına göz devirmişti. Bay Kim dudaklarını birbirine bastırdı, gülmek istemediği anlaşılıyordu. Aralarında dönen olayı anlamayan ben ve Bayan Kim, bir Taehyung'a bir de Bay Kim'e bakıyorduk."Neyse biz gidelim."
Komutuyla tekrar eğilip selam verdim.
"Görüşürüz prenses."
Bay Kim'in sesi kulaklarımda çınlarken Taehyung'a bakış attım. Nedense bunların hepsi onun suçuymuş gibi hissettiriyordu. Montumu ve çantamı askıdan alıp bana uzattı. Hızlıca giydim ve ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. O da hızlıca hazırlandı ve arabanın anahtarını cebinden çıkartıp kapıyı açtı. Soğuk hava bir anda içimi titretmişti. Yaz gelmesine az bir zaman kalmıştı ama o gelene kadar donup ölmezsek iyiydi.Yeontan peşimize takılmış bacaklarımın arasından bir sağa bir sola geçiyor, ince sesiyle havlıyordu. Eğilip kucağıma aldım. Tüylerini okşuyor kocaman gülümsüyordum.
"Seni sevdi."
Başımla onu onayladım. Hayvanları severdim. Karşılık olarak onlar da beni severdi. Yavaşça yere koyup konuştum."Görüşürüz Tan. Bir daha gelirken sana mama getireceğim, söz."
Taehyung arabaya binmiş benim de binmemi bekliyordu. Tan'a el sallayıp ben de bindim. Taehyung kendinden beklenmeyecek kadar sessizdi. Buna alışkın olmadığım için garip hissetmiştim. Taehyung'tu o sonuçta. Susması imkansız olan insan."Prenses kelimesini sen alıştırdın değil mi ailene? İsmimi söyleyen yok sayende."
Büyük kapı açılırken saniyelik bana bakıp önüne döndü. Hafifçe gülümsedi. Öyle ki sanki yüzüne konan tozdan gıdıklanmış gibi.
"Evet. Her gün onlara seni anlatınca sonucu bu."
Her gün beni mi anlatıyordu? Yapma bunu Taehyung. Beni gerçekten üzüyorsun. Hatta kendini daha çok. Büyük hayaller ağır hayal kırıklığı demektir. Bunu bilmelisin artık. Ses etmedim. O da konuşmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death of a bird/ Park Jimin
FanfictionMinik bir kuş şafak vaktinde son kanat çırpışlarını yaptı, herkesten gizli ve tek başına, sanırım o ölüyordu kimsenin haberi olmadan. *** Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün Onu saçlarından topladığın belli ...