Herkesin bir umudu vardır
Bir savaşı, bir kaybedişi,
Bir acısı, bir yalnızlığı,
Bir hüznü..
Çünkü herkesin bir gideni vardır,
İçinde bir türlü uğurlayamadığı...
Turgut UyarBir bahar yağmuru gibi sularken göz yaşların çiçeklerimi
Ben yeni fark ediyordum arkandan gelen kasırgayı
Sanırım bu kötü bir vedaydıBir bahar günü tatlı meltem ağaç yapraklarıyla dans ediyor bir kaç tanesini yer yüzüyle kavuşturuyordu. Bir kadın elindeki tepsiyle geniş bir evden çıkıyor ve etrafı kolaçan ediyordu. Saçları gözünün önüne geldiğinde sinirle rahatsız eden tutamları kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Jimin... nerdesin? Kahvaltı da yapmadın. Çabuk buraya gel ve bunlardan ye!"
Söylenerek büyük evin bahçesinde bir sağa bir sola gidiyordu.
"Eğer bunları yersen istediğin bir şeyi yaparım. Bak güzel teklif. Düşün derim."
Küçük bir çocuk sesi duyuldu bahçede. Kuş cıvıltılarıyla birlikte bahçeyi süslüyordu. Kadın kocaman gülümsedi.
"Seni duyuyorum."Gözlerimi açtığımda yatağımda olduğumu görmüştüm. Gördüğüm garip rüyanın etkisiyle bir kaç dakika gerçekliğini sorguladım hayatın. Üzerimde hissettiğim ağırlıkla kıpırdadım. Gözlerimi üzerime çevirdiğimde Jungkook'un ayağının üzerimde olduğunu görmüştüm. Başımı çevirip ona baktım. Gördüğüm manzara ile kocaman kahkaha atmıştım. Benim sevimli tavşan kardeşimin ağzı açılmış ve benim saçım da dudaklarının arasına girmişti. Derin bir uykusu vardı. Kolay kolay uyanmdığı için rahatlıkla gülüyordum. Elime komodinin üzerinde duran telefonumu alıp kamerasını açtım. Onun bu halini fotoğraflarken kıkırdayıp duruyordum. Telefonumu kapatırken önce üzerimdeki bacağını çektim. Sonra saçımı ağzından aldım. Kırpırdanıp ağzını kapattı ve bana doğru döndü. Saate baktığımda henüz altıya geldiğini görüyordum. Uyumaya devam edebilirdim. Bana doğru dönen kardeşime daha da sokuldum. Beni çokça sinir ediyor olabilirdi. Ama Jimin'in de dediği gibi hayatımı renklendiren bir fırça gibiydi. Gözlerimi yumdum. Uyumak güzeldi. Özellikle yanınızda sarılabileceğiniz biri varsa.
Burnumu gıdıklayan şeyle elimi kaldırıp burnumu kaşıdım. Tekrar burnumu gıdıklamıştı. Elim tekrardan oraya giderken kıpırdama sesiyle dünyaya dönmüştüm. Gözlerimi zar zor açıp bana bakan kardeşime sinirle baktım.
"Günaydın cadı."
Elimi hızla saçına atıp çektim.
"Ya! Ya! Ya! Bırak saçımı."
Biraz daha çekip boğazımı temizleyerek konuştum.
"Sana da günaydın kardeş bozuntusu." Saçlarını bırakıp güldüm.
"Sarılırken hiç böyle demiyordun ama. Tabi ki işin bitti at bir kenara. Jungkook kim ki? Kardeş bozuntusu.."
Dudaklarını büzerek bana sırtını döndü.
"Aigooo... Benim tavşanın küser miymiş? Aman da aman. Kimin birtanesi bu. Jeykey tamam tamam hadi sana çikolata alacağım."
Sesli gülmemle bana döndü. Kocaman gözlerle bana bakıyordu.
"Sen de kimsin? Ablama ne yaptın?"
Gözlerimi devirdim. İnsanlar sevilmeye gelmiyor arkadaş."Seni kaynayan kazana atıp pişireyim de gör bakalım ablan nerede."
İkimiz de birbirimize bakıp gülmeye başladık. Öyle gülüyorduk ki gözlerimizden yaşlar akmaya başlamıştı.
"İşte benim gerçek ablam."
Gülmesi kıkırdamaya dönüşmüştü.
"Sana da iyilik yaramıyor" dedim dudak büzerek. Gülümseyerek sırt üstü döndü. Gözleri tavanı izliyordu. Kardeşimi tanırdım. Önemli bir şey söyleyecekti.
"Abla."
Biraz heyecanlı çıkan sesiyle gülümsedim. Kolumu karnına atıp sarıldım. Başımı göğsüne koydum. Kalp atışı hızlıydı. Bir şeyler olmuştu. Anlıyordum. Eliyle saçlarımla oynamaya başladı.
"Hmm."
Devam etmesi için mırıldanmıştım.
"Geçen bahsettiğim kız tekrar geldi. Sanırım sen haklısın. Ondan hoşlanıyorum."
Başımı yukarı kaldırdım. Yüzünde aptal bir sırıtma vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death of a bird/ Park Jimin
FanfictionMinik bir kuş şafak vaktinde son kanat çırpışlarını yaptı, herkesten gizli ve tek başına, sanırım o ölüyordu kimsenin haberi olmadan. *** Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün Onu saçlarından topladığın belli ...