Uyumaktan korkuyordum.
Şimdi yanımdasın artık huzur içinde uyuyabilirim.Olmaktan korktuğum yerdeyim. Sendeyim.
Yalan söyleyen insanlardan hayatım boyunca nefret etmiştim. Yalan ufak da olsa büyük de olsa insanı yaralayan garip bir insan icadıydı. Bu yüzden kendimi bildim bileli sevmemiştim. Bir yerden bakarsak ailem beni büyütürken böyle şeyleri hassasiyetle öğretmişti. Belki de ondan bu kadar çok nefret eder olmuştum. Emin değildim.
Zaten yalan söyleyen insanları da anlıyor değildim. Neden bir insan yalan söylerdi? Nasıl bir sebepten dolayı böyle bir şey icat edilmişti? Bilmiyordum. Ta ki bu güne gelene kadar. Meğer insanlar bazı şeylerin sadece kendinde kalmasını ve bunu kimsenin bilmemesini istiyordu. Ya korkudan bu yola başvuruyor ya da olayın gizli kalmasını istediği için yapıyordu. Ve ben artık yalanın ne olduğunu biliyordum.Kapıyı açtım ve içeri girdim. Ayakkabılarımı da çıkarıp mutfağa ilerlerken salonun kapısında duran iki çift göz, ellerini önlerinde bağlamış bana hesap sormak için bekliyordu. Bundan kaçış yoktu biliyordum. Derince bir nefes aldım ve onlara döndüm.
"Gönderin gelsin."
Söylediklerimi duyan annem ilk konuşmaya başlayan oldu.
"Nerdeydin sen?"
Evet işte beklediğim soru. Yolda gelirken bunun hakkında bolca düşünmüştüm. Ve hayatımda hiç yapmayacağım dediğim bir yola başvurmak zorunda kalmıştım. Bu herkesin iyiliği içindi.
"Yürüyüşe çıkmıştım."
Merhaba yalan. Bu seninle ilk tanışmamız. Ve ben hiç memnun olmadım. Jungkook duvardaki saate baktı ve parmağıyla onu gösterdi.
"Bu saate kadar mı?"
Ben de onlar gibi kolumu önünde birleştirdim."Niye gezemez miyim?"
Bu sefer lafı annem devraldı. Biri bitiyor diğeri başlıyordu. İlk defa yalan söylemenin korkusuyla terlemeye başlamıştım. Korkuyordum. Sebebini bilmediğim bir nedenden dolayı hem de.
"Bu kıyafetle mi?"
Üzerime baktığımda çizgili pijamalarım bana göz kırpıyordu. Yutkundum.
"Yeni moda bunlar siz ne anlarsınız?" İkisi de inanmamış ve hala tek kaşları kalkık bana bakıyorlardı. Son çare olarak savunmaya geçtim.
"Kâbus gördüm. Sabah erkenden çıkmak isteyince aklıma kıyafetim gelmedi malesef."
İkisinin de kolları çözülmüş bakışları yumuşamıştı. Bu son söylediğim çok da yalan sayılmazdı ve galiba işe de yaramıştı."Noona. İyi misin?"
"Yeniden mi başladı. Doktorla görüşmek ister misin?"
İkisi de aynı anda konuştu. Başımı olumsuzca salladım.
"İyiyim. Üzerimi değiştirip çıkacağım. Biraz daha hava almak istiyorum. Beni merak etmeyin."
Bir şey söylemelerine izin vermeden önce mutfağa uğrayıp bir bardak su içtim. Sonra da odama girdim. Temiz kıyafetlerimi hazırladım. Önce duşa girmek istiyordum. Yalan söylerken terlemiştim.Babamın öldüğü günden çok geçmemişti ki uzunca süre kabuslar görmüştüm. Geceler bana düşman olmuştu. Koyu halkalar, zayıflayan ve halsiz kalan vücutla dolanıyordum. Adeta bir yaşayan ölü gibi. Sonra psikolog ve ilaçlar derken zamanla acıya alışmış ve kabuslarım dinmişti. Onlara 'kabus gördüm' yalanını söylemek istemezdim ama buna kendimi mecbur hissetmiştim. Bazı şeylerin saklı olması gerekti. Dediğim gibi.. Herkesin iyiliği için yaptım bunu.
Banyodan çıktım. Saçlarımı hızlıca kurulayıp sırt çantamın içine gerekli malzemeleri koyup odadan ayrıldım. Annem odadan çıktığımı görünce bana seslendi.
"İyisin değil mi?"
Başımla onaylayıp kocaman gülümsedim.
"Bugün biraz geç gelebilirim. Endişelenme tamam mı?""Telefonun açık olsun. Arada seni arayacağım."
Onu onaylayan küçük mırıltılar çıkarıp montumu ve ayakkabımı giydim. Kapıyı açmamla sevmediğim soğuk hava yüzümü dondurmak istercesine esiyordu. Atkımı sıkıca yüzüme doladım. Otobüs durağına yürürken karşımdan gelen yüzle gerildim. Taehyung bana baktı ve hızlı adımlarla yanıma geldi. Kolumdan tutup beni kendine çekti. Kolları beni sararken ben henüz ne olduğuna anlam verememiştim. Burnuma parfümünün kokusu doldu. Güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death of a bird/ Park Jimin
FanfictionMinik bir kuş şafak vaktinde son kanat çırpışlarını yaptı, herkesten gizli ve tek başına, sanırım o ölüyordu kimsenin haberi olmadan. *** Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün Onu saçlarından topladığın belli ...