2.

148 7 2
                                    


Multimedya-Tuana KESKİN

Daha önce hiçbir yolculuk beni bu kadar aciz hissetirmemişti. Önceden yolculuktaki en büyük sıkıntım olur olmadık yerde gelen çişim olurdu şimdi düşünüyorum da keşke tek derdim bu olsa. Sadece adlarını bildiğim bu 3 kötü adamla yaptığım yolculuk beni ecel terleri içinde bırakmıştı. Öylesine umutsuz ve bıkmış durumda olmak, tüm hayatım boyunca direnip mücadele verdiğim şeyleri buruşturup çöpe atmıştı. Evet kesinklikle umutsuzdum. Kaçırılmıştım, 3 adam beni kaçırmıştı, 3 hırsız beni kaçırmıştı ve bilinmezliğin içine sürüklüyordu.

Artık cevabını alamadığım sorular sormuyordum. Arabaya bindiğimden beri beni neden kaçırdıklarını sordum ama hep kaçamak cevaplar aldım. Mavi gözlü hırsız-ki adını bilmiyorum- kaçırılmamdaki esas kişiydi. Adlarının Buğra ve Mert olduğunu ğrendiğim kişilerse en az benim kadar sinirlenmiş görünüyorlardı. Aralarında büyük bir tartışma oldu ama mavi gözlü hırsız kendinden ödün vermemekte kararlıydı. Yüzlerinde hala kar maskeleri vardı. Beni tanıyan adamın kim olduğunu gerçekten çok merak ediyordum. Okuldan biri olduğunu düşündüm çünkü sosyal yaşamım pek hareketli değildir.

Sessizliği bozan arabayı süren kişi-Mert- oldu. ''Abi bak başımıza zaten aldık belayı bırakalım kızı şuraya bi yere.'' saçma olsa da sesindeki sitem içimde olumsuz duyguları harekete geçirmişti. İstenmemek gerçekten kötü bir duygu. Sözün duygusal kısmını kafamdan uzaklaştırıp hemen lafa atladım.

''Çocuk haklı amacını hala anlamamış olsamda yakında beni bulucaklar hatta belkide şuan peşimizdediler, yol yakınken bırakın beni inanın bana ceza payınızı azaltıcak.'' bunları yanımda oturan Mavi'liye bakarak söylemiştim. Söylediklerim doğruydu da aileminin zengine yakın olması arama hızını arttıracağından adım gibi emindim. Ve eğer bana zarar vermeden serbest bırakırlarsa büyük oranda ceza affı olacağını da hukuk bölümünde olduğumdan biliyordum.

Mavi'liönce iç çekti tam lafa başlıcakken sürücü koltuğunun yanındaki arkasına dönerek Mavilinin ağzına lafı tıkadı. ''Şakam yok bro hazır yüzümüzü de görmemişken kızı bırakıyoruz.'' kalbim gümbür gümbür attı özgürlüğüm bir ikna kadar yakınımdaydı.

''Kız bizimle bro, dön önüne.'' sesi tehtitkar bir havaya bürünmüştü. Araya girip bir şeyler demek istiyordum ama bu durumda imkanı yoktu. Çaresizce başımı cama yasladım ve karanlık gökyüzüne baktım. Arabanın kapıları kilitliydi, kilitli olmasa bile bu hızla giden bir arabadan atlamaya cesaretim yoktu. Aklıma gelmediğinden değil ormanlık dağlık bir alandaydık ve ortalık zifiri karanlık burada kendimi araçtan atsam bile ertesi günya dağın eteklerinden parçalarımı toplarlar ya da kurda kuşa yem olurum. En mantıklısı bu 3 aptalın sözünde durmaktı zaten kendi içlerinde çatışıyorlardı kendimi bunların elinden kurtarmam da yakındır.

Buğra da en az Mavili kadar sinirli bir sesle '' Gece olduğu için bro, yoksa şuracıkta bırakırdım onu sen istesen de istemesende.'' önüne dönüp''Mert hızlan eve dönmek istiyorum bir an önce.''

Neden bilmiyorum ama bu silahlı 3 hırsız yanında rahatsızlığım devam ediyordu ama kendimi ölüm baskısında gibi de hisetmiyordum. Ne kadar yanlış bir his bu. adamların silahı vardı şakası yoktu, 'tehlikenin kendisiyiz' dermişçesine bağırıyordu bakışları. Belkide sadece uzun zaman geçirdiğimdendir bilinmez tek istediğim gözlerimi tekrar açtığımda kendimi o minnak şirin öğrenci evimde bulmaktı.

*****

Yolculuk bitmişti ve dağın yamacında ayaz vardı. Sıcaklık farkı beni afallatmıştı demek ki gerçekten çok yüksek bir yer. Acaba hala İstanbul'da mıydık? Lüks araçtan inince bu araca hakkını verecek bir villaya yöneldik. Gecenin karanlığından seçebilldiğim kadarıyla beyazdı. Mavili koluma girip bana yolu göstermek istedi anında kolumu çekip ters bir bakış fırlattım. Kar maskesi altından bile 'benim elimdesin güzelim, bu neyin havası' der gibi gülümsediğini hissedebiliyordum. Buğra ve Mert-üzerindekiler aynı olduğu için ayırt etmesi güçtü ama Buğra en uzunlarıydı- bize bakıyorlardı Buğra cebinden anahtar çıkarmıştı ve o yüzünü açığa çıkarmıştı. Evin merdivenlerine yaklaşınca sensörlü lamba açıldı ve dağınık hafif dalgalı saçlarını gördüm.

Böylede korkutucuydu en az kar maskeli hali kadar korkutucuydu yüzünü döndü kendimi Müge Anlı'da yıllardır birbirini görmeyen baba-kız gibi ağır çekimde hissetmiştim. Bir erkeğe göre ortalamanın yükseltisinde güzelliği vardı. Kalın kaşları, dolgun dudakları ve kemikli yüz hatları ona daha da esrarengiz bir hava katıyordu. Tuhaf derecede bu çocuktan etkilenmiştim. Umarım stockholm sendromu gibi bi saçmalık beni bulmaz. ''Çıkarın artık maskelerinizi Esra'nın bizi böyle görmesini istemem.'' dedi.

Esra mı o da kim? Bir başka banka soygunundan kaçırılmış bir kız daha olabilir mi? Ya da sevgilisi?

İçimden aman imse kim deyip yanımdaki Mavi'ye baktım maskesini çıkarmıyordu Mert te çıkarmıştı Kumral yakışıklıydı ah bunları üzerine bana takık olan kesin tipsizin tekiydi.'' Bu benim şansım başka ne bekliyosun Tuana Keskin.'' içsesim gene dillenmişti.

Bana bakp elini maskenin altına yerleştirdi, ğırçekim görüntü devam ediyordu bu kadar yavaş hareket etmesi adeta işkence gibi geliyordu. Sonunda o maskeden kurtuldğunda şok geçirdim.

*****

Eren'di...

Aynı evde kaldığım, kardeşim dediğim kızın, İlayda'nın hoşlandığı çocuk. Öyle büyütülcek bir mesele olmasa da her gördüğünde İlaydanın içinin gittiğini anlardım. geçen yaz, yaz okuluna gittiğimde aynı dersi almıştık ben her zamanki gibi derslere geç kalıp kalan boş yerlere otururdum bir keresinde sadece bu çocuğun yanı boş kalmıştı. Yakından bakınca İlayda'ya hak vermiştim. Filmlerde İngiliz diye kakalasalar bir an bile şüphe duymazdım. Mavi gözler, biçimli dudakları ve turuncumsu fark edilmeyen kirli sakallarıyla adeta kızları çekim alanına hapsedecek kadar özenle yaratılmıştı.

İlayda oradaki en yakın arkadaşım, sırdaşım, kardeşimdi o yüzden o gün birlike oturduğumuzu söylemedim. Zaten not alırken kaçırdığım yerde onun defterine bakmak dışında aramızda hiçbir şey olmamıştı.

İyi ama adımı- soyadımı nereden biliyordu? Nasıl hissetmem gerektiğine dair en ufak bir fikrİm yoktu. Nasıl bir çıkmazın içindeydim ben böyle?

Çarpık gülümsemesi, yaşadığım ufak çaplı şoktan hoşlandığının göstergesiydi. Nefes almayı unuttuğumu fark edince, doğduğum andan itibaren yaptığım şeyi yapmakta hiç bu kadar zorlanmadığımı fark ettim, nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Aldığım kesik nefeslerse cümle kurmama yetmenişti.

Dudaklarımdan tek bir sözcük dökülmüştü:

''Eren..''.

SUÇLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin