Multide kaldiklari ev(tabi ev demek ne kadar doğruysa!!!!) ve Tuana'nın odası var. Multiye eklicek baska bisey mi bulamadin dediginizi duyar gibiyim :) ama ben hep burayi hayal ettim ve sizin de görmenizi istedim :) yazim hatalari için kusura bakmayin iyi okumalar...
******
Bana herşeyi anlatmak mı? Herşey apaçık ortadaydı. O hırsızdı bunun altinda başka ne yatabilirdi ki? Öfkeyle ona dönüp "Ortada açıklaklanacak hiçbir şey göremiyorum." diye bağırdım.
Önce rahatlamayla derin bir oh çekip "Sonunda konuştun." dedi.
"Hey Allahim ya, sırf konusayim diye mi böyle bir şey söyledin?" Çok sinirliydim. Hem hırsız hemde yalancı. Çok güzel ya! Bende bu şans varken normal birisi çıkmazdı tabi karşıma.
Yüzündeki rahatlama ifadesi yerini düşünceli, neredeyse üzgün bir ifadeye bırakmıştı. "Herşey olabilirim ama yalancı asla!" dedi. İstediğim zaman onun kadar korkutucu görünmeyi diledim. Mavi gözleri derine dalmıştı. Beklentiyle ona baktım. ''Gerçekten anlatıcak bir şeylerin var yani?" diyerek sinir bozucu sessizligi bozdum.
"Evet, var." diyip büyük, kalınca bir ağacın altına oturdu. Yanına gidip sırtımı ağaca yaslayıp oturdum. Yüzüne bön bön bakıyordum. Tamda Şu aptal pembe dizilerdeki uzun gergin bekleyiş içersindeydik.
Bana baktı. Yerden yansıyan çimenin yesili, onun deniz mavisinde farklı bir ton yaratmıştı.
"En başından başlıyorum o zaman." dedi. Onaylarcasına başımı salladım.
" Mert ve Buğra. Kendimi bildim bileli yanımda olan ve her zorluğun üstesinden birlikte geldiğim ve hala gelmekte olduğum bu hayatta herkes karşımdayken arkamda olan 2 insan. Aynı mahallenin çocuklarıyız biz. Mert'in annesi o küçükken ölünce hem kendisine hem kardeşine baktı. O küçük yaşta kardeşine anne-baba oldu, hep onun için yaşadı derken yaklaşık 1 yıl önce Esra'nın hastalığı çıktı ortaya. Dedim ya biz her derdin üstesinden birlikte geliriz diye bununda üstesinden gelicez diye çıktık yola. Her şeyi ama herşeyi denedik. Sorsan pişman mısın diye bir saniye bile düşünmeden 'değilim' derim. Esra benimde kardeşim hepimiz uğruna canımızı vermeye hazırız, lafta değil bu harbi harbi vericektik canımızı. Kalp lazım Esra'ya dokularımız uyumlu çıkmadı hicbirimizin. Olur mu öyle şey dedik Mert, ben abisiyim benimki nasil olurda uyumsuz cıkar dedi en iyi hastanelerde tekrar tekrar doku testi yaptırdık. Sonuç hep aynıydı."
Bana baktı. Kalbim yumuşamaya mi başlamıştı ne? Oturduğu yerden otları yavaşca koparmaya başladı. Dalgın bakışlarla ve yavaşça :
"O zamanlar son çare olarak Mert'in babasına gittik."
"Hani kimsesiz kalmışlardı?"
"Manevi olarak ölmüştü babası onun gözünde. Annesi daha ölmeden eziyetler ederdi hepsine, zaten annesinin kalp krizi geçirmesine neden olan da oymuş. Hala nefretle bakar gözleri Mert'in babasından bahsederken. Neyse zor zahmet bu adamın adresini bulduk. Gittik ayağina kadar. Yalvardık, ilk başlarda başından savdı bizi. 'Bunca yıl görmemişim sizi evlatlık etmediniz bana şimdi neden yardım edeyim? Neden kendi canimdan olayim kalp lan bu gel de öl diyorsunuz resmen' dedi ama Esra yı görünce dayanamadı heralde yardim etmek istedi yada sadece bizi maşa olarak kullandı bilmiyorum bir şart koştu bize ancak onu yaparsak canindan olmayi kabul etti. Çaresizdik, yorgunduk, umutlarımız körelmişti, kısacası mecburduk. Hastaneye gidip teste girdi ama o da uyumsuzdu. "
Gözlerini kaldırıp bana baktı. Çok şaşırmıştım, içimde ezilmişti. İtiraf etmese de bu hirsizlik meselesinin amacını yeni yeni anlıyordum. Neredeyse hak verecektim. Bu yaptığıma bende inanamayarak ona doğru döndüm ve çimen yolmakta olan elini tuttum.
Elini tutmuştum!! Yaptığımın büyük saçmalık olduğunj biliyordum ama gene de bunu yapmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Bir elimle elini hala tutuyordum, diğer elimse neredeyse Eren'in yüzüne dogru "tüm bunlar geçicek" demek istercesine yanağına dokunmuştu.
Dışardan nasıl göründüğünü biliyordum ama asla öyle değildi. Evet mankenlere taş çıkarıcak vücudu, denizde bile görülemeyecek hoş mavi gözleri, karizması falan herşey vardı çocukta ama beni ona asıl iten şeyin yaşadığı sıkıntılar ve benim yufka yüreğim olduğunu biliyordum.
Bir an aynı şeyleri Buğra da yaşadı ve halen yabize gini ve tüm bunlara nasıl sabrettigini düşündüm. Sabahta Eren'le konuşmalarını duymuştum , anladigim kadariyla kız meselesiydi çok önemli olmasada genede acı çekmekten bahsediyorlardi. Aman bananeki Bugra'dan. Nerden çıktıysa zaten.
Hareketime şaşırdığı her halinden belli oluyordu. Bende ne yaptığımı fark edince anında elimi çektim. Gözlerini gözlerime kenetleyip elimi alıp az önce koydugum yere yerleştirdi. Acı çekercesine elimin ardına sığındı. Kızamıyordum bile aciz görünüyordu. Çekmedim de elimi biraz kendisine gelmesini bekledim. Sadece bu olmamalıydı bu kadar yıkılmasına sebep olan.
Ne kadar kaldık öyle bilmiyorum. Rüzgar saçlarımı tarıyordu, kuşlar bizim içimizdeki metanete inat cıvıldıyordu.
Bende kendi yaşamımı zorlu sanardım meğer daha ne dertler varmış gözlerimizin önünde bir o kadar da saklı. Zaten insanın doğasında yok mu acıyı gizlemeye çalışmak. Acizlik olarak algılarız çünkü ağlamayı. Bazen öyle ağlamalar var ki Tanrıya yalvarır sanki haykırışlarımız 'al artik canımı' diye, bazen öyle ağlamalar var ki Tanrım eğer bu bir rüyaysa hiç bitmesin diye sevindiklerimiz, bazen de öyle ağlamalar var ki işte tamda şuan Eren'in gözyaşı dökmemek için kendisiyle savaştigi derdini saklayıp en sonunda güvendiğin birine anlatmanın yaşattığı bu duygu gibi.
Yüzüne dikkatlice baktım. Sanki benimle göz göze gelmekten korkuyordu.
Cesaret verircesine gülümseyip pür dikkat izlemeye başladım. O da kenetledi gözlerini gözlerime yutkunup, derin bir nefes alarak devam etti.
"Adamın da dokuları uyumsuzdu sonra 'elimden tek bir şey gelir bu durumda" dedi. Teste girmeden önceki şartını söyledi bize. İnanamadık başta. Adamı linç etmemek için zor tuttum kendimi. Söylediği şey çok uçarıydı. Ama kabul etmek zorunda kaldık Esra'nın tek kurtuluş yoluydu o şart. "
Meraklı gözlerle devam etmesini bekledim elimi yanağından indirip eski pozisyonumu alırken bağırış sesleri duyduk irkilerek yerimden kalktım. Gelen Buğraydı ve nefes nefeseydi
"Niye telefonu almıyosun yanına lan?" burnundan soluyodu neden bu kadar sinirlenmisti ki?
Eren açıklama yapmadı "noldu?"
"Esra.. Esra rahatsızlandı."
İkimizde aynı anda "ne?" dedik. Eren kolumdan tutup koşmaya başladı, doğal olarak bende koşmak zorunda kaldım. Pesimizden Buğra da geliyordu. Hepimiz nefed nefese kalmış vaziyetteydik eve girmeye gerek kalmamıştı Mert, Esrayi siyah Mercedes'e bindiriyordu.
Mert telaşla "Biriniz gelin, gene aynısı oldu." dedi. Buğra, Eren'e bakarak
"Sen git kardeşim, anladigim kadariyl kız arkadaşına bazı şeyleri itiraf etmek üzereydin. Bu riski göze alamayız dimi?" son cümlesini tıslar gibi söylemişti.
Onun kız arladası falan degildim ama durumun ciddiyetinde bunu demek büyük aptallık olurdu. Sustum ve olan biteni izledim.
"Ona iyi bak." Eren beni bu adama emanet etmişti. Benden zerre hoşlanmayan, elinde olsa bir kaşık suda boğcak bu adama.
"Ha, Buğra unutmadan patronu arayıp haber ver." diyip arabaya bindi.
Kafamda tek bir soru yankılanıyordu.
PATRON KİM?
![](https://img.wattpad.com/cover/24785533-288-k512311.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUÇLU
Teen FictionPeki ya sen güzel insan. Hayatındaki bu basit döngünün böyle karışık bir hal alacağını düşünmüş müydün hiç?