Uçurtma Avcısı - KHALED HOSSEİNİ

65 16 7
                                    

"Çocuklar boyama kitabı değildir, onları en sevdiğin renge boyayamazsın."

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Şöyle dedi: 'Çok korkuyorum.'
'Neden,' diye sordum.
'Öyle mutluyum ki, Doktor Resul. Böylesine büyük, müthiş bir mutluluk, insanı korkutuyor.'
Yine nedenini sordum, şöyle dedi:
'Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.'

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yalanla kendini kandırmaktansa gerçekle yüzleşmek iyidir.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Odamda tek başıma olmayı diledim; kitaplarımla baş başa, bu insanlardan uzakta.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

“Annem elmaların olgunlaşmasını bekleseydin, hastalanmazdın dedi. Şimdi, ne zaman bir şeyi çok istesem, annemin elmalar için söylediği şeyi anımsıyorum.”

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Dudağının bir kıyısı hafifçe kıvrılmıştı.
Bir tebessüm.
Orantısız.
Çarpık.
Varla yok arası.
Ama orada.
"Uçurtmayı senin için yakalamamı ister misin?" Başını evet anlamında salladığını gördüm.
"Senin için bin tane olsa yakalarım"
...
Yalnızca bir gülümsemeydi, hepsi bu. Her şey düzelmiş değildi. Hiçbir şeyi düzeltmemişti. Belli belirsiz bir tebessüm. Minicik bir şey. Ormandaki bir yaprak; ansızın havalanan bir kuşun kıpırdattığı bir yaprak.
Ama kollarımı ardına kadar açıp onu kucaklayacağım. Bağrıma basacağım. Çünkü bahar gelince, karların tek tek, tane tane eridiğini biliyorum; belki de ilk kar tanesinin eriyişine tanık oldum.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

"Eğer yukarıda bir yerde bir Tanrı varsa, umarım benim içki içmem ya da domuz eti yememden daha önemli meselelerle uğraşıyordur."

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Affetmek mi? Ama hırsızlık bağışlanamayacak tek suç, değil miydi? Bütün günahların anası? Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalarsın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir babadan mahrum edersin. Yalan söylediğin zaman, bir insanın bir gerçeğe ulaşma hakkını çalmış olursun. Aldattığın zaman, bir insanın doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çalmaktan daha büyük bir kötülük yoktur. Baba beni kucağında oturtup bunları söylememiş miydi?

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

"Neden?" dedim. " Bir yetimhane neden yıkılır?" Açılış gününü, Baba'nın arkasında oturuşunu anımsadım. Rüzgar kalpağını uçurmuş, herkes gülmüş, konuşması bitince de ayağa kalkıp onu alkışlamışlardı. Şimdiyse bir enkaz yığınıydı demek! Baba'nın harcadığı onca para, projeler için ter döktüğü uykusuz geceler, her tuğlanın, her kirişin,her kiremidin doğru yerleştirilip yerleştirilmediğini denetlemek için inşaat alanına yapılan bütün o ziyaretler...
"Yan binalarla birlikte yıkıldı," dedi Rahim Han. " O, yetimhanenin yıkıntıları arasında dolaşıp canlı aramanın nasıl bir şey olduğunu bilmek istemezsin, Emir Can. Çocukların parçalanmış bedenleri..."
"Evet, Taliban ilk geldiğinde..."
"Sonunda barış, dediniz."
"Evet, Umut hiç tükenmiyor. Nihayet barış, dedik. Ama ya bedeli?"

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Hepsi de sakallı, kara türbanlıydı. İçlerinden koyu esmer tenli, yirmili yaşlarda gösteren, kalın kaşları çatık bir genç elindeki kırbacı çeviriyor, arada bir, kamyonun yan tarafına vuruyordu. Etrafta gezinen gözleri, benimkileri buldu. Bakıştık. Hayatımda kendimi hiç bu kadar çıplak hissetmedim. Sonra tütün lekeli bir tükürük savurdu, bakışlarını başka yöne çevirdi. Yeniden soluk alabildiğimi hissettim. Kamyon ardında bir toz bulutu bırakarak uzaklaştı.
"Sen delirdin mi?" diye tısladı Ferit. "Ne?"
"Bir daha sakın onlara gözünü dikip bakma! Anlıyor musun? Asla!" "İsteyerek olmadı," dedim.
"Arkadaşın haklı," dedi bir ses. "Kuduz bir köpeği sopayla dürtüklesen, daha iyi ederdin." Mermi delikleriyle dolu bir binanın ön basamaklarında oturan, yalın ayaklı, yaşlı bir dilenciydi.

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

– Hikayenin konusu ne?
– Sihirli bir kase bulan bir adamı anlatıyor. Gözyaşlarını kasenin içine akıttığında inciye dönüştüklerini fark ediyor. Çok fakir biri. Hikayenin sonunda, inciden bir dağın üstünde oturur. Elinde kanlı bir bıçak, kollarında ise karısı vardır.
– Onu öldürmüş mü?
– Evet Hasan.
– Ağlayıp zengin olmak için.
– Sen çok zekisin.

– Ne oldu?
– Sana hikaye hakkında bir soru sorabilir miyim?
– Elbette.
– Adam neden karısını öldürmüş?
– Gözyaşları birer inciye dönüştüğü için.
– Evet, ama bunun için neden soğan doğramamış?

MuâşakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin