Don Kişot - MİGUEL DE CERVANTES SAAVEDRA

20 11 0
                                    

"O şeytanca aletlerin, yani topların korkunç gazabından mahrum olan yüzyıllar, ne mutlu çağlarmış! Mucidi, bana kalırsa, şeytanca icadının mükafatını cehennemde görüyordur; onun yüzünden, korkak, sefil bir yaratık, yiğit bir şövalyenin canını alabiliyor; cesur yürekleri tutuşturan, canlandıran heyecanın ortasında, nasıl, nereden geldiği belli olmadan, isyankar bir mermi, belki de lanet olası alet ateşlenirken çıkan parıltıdan korkup kaçan biri tarafından gönderilerek, bir anda uzun yıllar yaşamayı haketmiş birinin düşüncelerini kesiveriyor, ömrünü noktalıyor."

----------------------------------------------------------------------------

- Evet Sanço dostum. Galyalı Amadis'in tövbe ve çilesini taklit etmek devleri tepelemekten, ejderleri öldürmekten ve ordularla savaşmaktan daha kolay değil midir? Değil mi ki Amadis bu vasıta ile bunca zaferler kazandı; ben de onun gibi yapacağım.
- Belki hakkınız vardır Senyör, fakat bana öyle geliyor ki bu mükemmel şövalyenin çileleri, tövbeleri ve delilikleri için birtakım sebepleri vardı; oysaki siz...

----------------------------------------------------------------------------

"Eskilerin altın çağ dedikleri çağ ne mutlu bir çağmış, ne mutlu yüzyıllarmış. İçinde bulunduğumuz demir çağda bu kadar değerli olan altın, o talihli çağda kolaylıkla bulunabildiği için değil; o çağda yaşayanlar senin ve benim kelimelerini bilmedikleri için. O kutsal çağda her şey ortaktı; günlük besinini elde etmek için, kimsenin, tatlı, olgun meyveleriyle kendisini davet eden sağlam meşelere elini uzatıp koparmaktan başka bir iş yapması gerekmezdi. Olağanüstü bolluktaki duru pınarlar, ırmaklar, insanlara lezzetli, berrak sular sunardı. Kayaların yarıklarında, ağaçların oyuklarında, çalışkan ve becerikli arılar cumhuriyetlerini kurarlar, hiçbir çıkar gütmeden, uzanan her tatlı ele, tatlı emeklerinin verimli mahsulünü bağışlarlardı. Ulu mantar meşeleri, hiçbir araca gerece ihtiyaç olmadan, geniş, hafif kabuklarını kendiliğinden, kibarca bırakıverirlerdi; bunlarla, sırf gökyüzünün gazabından korunmak için, kaba kazıklarla destek yapılarak evlerin üstü örtülmeye başlandı. O zamanlar sadece huzur, sadece dostluk, sadece uyum vardı; kıvrık sabanın ağır demiri; henüz ilk anamızın cömert karnını deşmeye cesaret etmemişti. O kendisi, verimli ve geniş göğsünün her yanından, o zamanlar kendisine sahip olan çocuklarını doyuracak, yaşatacak, sevindirecek şeyleri zorlanmadan sunardı. O zamanlar, saf, güzel bakireler vadiden vadiye, tepeden tepeye, başları açık, üstlerinde, namus gereği her zaman örtülmesi gerekenden fazla yerlerini örtecek giysilerden başka şey olmadan, gezerlerdi. Süsleri de, şimdikiler gibi, Sur firfiriyle, çeşitli şekillerde çarpıtılmış ipekle allanıp pullanmış süsler değildi; sarmaşıklarla örülmüş birkaç yeşil pıtrak yaprağından oluşurdu; belki de bu süslerle, günümüzde saraylı hanımların, aylaklık meraklarıyla öğrendikleri tuhaf, aşırı icatlarla dolaştıkları kadar gösterişli ve gururlu dolaşırlardı. O zamanlar, ruhun aşkla ilgili kavramları, tıpkı algılandıkları şekilde, basitçe, safça ifade edilir, daha şatafatlı olsun diye yapmacıklı, dolambaçlı laflar aranmazdı. Gerçeğe ve içtenliğe hile, yalan ve kötülük karışmazdı. Adalet kendi amaçlarını güder, şimdi olduğu gibi çıkar ve iltimas amacıyla bulandırılmaya, lekelenmeye, hırpalanmaya cesaret edilemezdi. Gelişigüzel yargı alışkanlığı, henüz yargıçların kafasına yerleşmemişti, çünkü o zamanlar yargılamaya gerek yoktu, yargılanacak kişi yoktu."

----------------------------------------------------------------------------

Değerleri ne olursa olsun bu gibi kimselerin suçluların kefaretini ödemelerine ve yola gelmelerine yardım etmek hakkımızdır. Adaleti sopa ile sevdirecek değiliz onlara. Bunun için ben bunları kürek cezasına çarptıran yargıçlarla beraber değilim. Bana göre insanları arzu ve iradelerine karşı hareket etmeye zorlamaktan daha çirkin bir şey olamaz.

----------------------------------------------------------------------------

Neden ağaçlara,kırlara,ırmaklara kısaca tabiatın güzelliklerine adadığım güzelliğimi erkeklere adama mı istiyorsunuz? Ne kimsenin emri altına girmeyi ne kimseyi sevmeyi, ne kimseden nefret etmeyi, ne de kimse ile alay etmeyi düşünmüyorum.

----------------------------------------------------------------------------

Bu hayata ilişkin şeylerin hep aynı durumda kalacaklarını düşünmek yersizdir; aksine her şey sanki devirler halinde dönüp durur: ilkbaharı bahar izler, baharı yaz, yazı sonbahar, sonbaharı kış; zaman bu sürekli çarkla birlikte döner.

----------------------------------------------------------------------------

-Oğlum, aynı gayeye hizmet ettikleri müddetçe kitap kılıca kuvvet vermiştir. Eğer kılıç kullanan kişi, kitapsızın biri ise; yaptığına savaş değil çapulculuk denir.

----------------------------------------------------------------------------

Uykuyu icat eden bin yaşasın: Uyku, insanın bütün dertlerini örten yorgandır, açlığı gideren besindir, susuzluğu gideren sudur, soğuğu ısıtan ateştir, harareti serinleten soğuktur, her şeyi satın alabilen genelgeçer paradır; çobanla kralı, aptalla akıllıyı eşitleyen terazidir. Uykunun bir tek kötü tarafı vardır derler, o da ölüme benzemesidir; uykudaki adamla ölü arasında çok az fark vardır.

----------------------------------------------------------------------------

"Her güzellik âşık etmez; bazılarına bakmaktan hoşlanılır ama istek uyandırmazlar; her güzellik âşık etse, istek uyandırsa, kalpler karmakarışık olur, yolunu şaşırır, nerede duracaklarını bilemezlerdi; çünkü sayısız güzel insan olduğundan, istekler de sayısız olurdu. Oysa derler ki, gerçek aşk bölünmez, kendiliğinden olur, zorla olmaz."

----------------------------------------------------------------------------

Soylu güzel, neredesin,
acım seni üzmüyor mu?
Aşkım, ya duymadın, ya sahtesin,
yoksa sende vefa yok mu?"

MuâşakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin