Onu uzaktan gördüğümde bir kez daha tek çaremin tek umudumun o olduğunu anladım. Yanıma vardığında heyecanını mutluluğunu yüzünden anlayabiliyordum. Fakat yüzünde bir de telâş vardı.
"Ceylin iyi görünmüyorsun hala hasta mısın yoksa ?" diyerek yanıma yaklaştı. Aslında şu an içimden değilim , hiç iyi değilim diye başlayıp hüngür hüngür ağlayarak herşeyi anlatmak geliyordu. Tabi ki yapamazdım.
"Hasta değilim Ali. İyiyim merak etme. Yalnızca biraz uykusuzum ve sanırım ondan biraz bitkin görünüyorum. Ama şimdi seni gördüm ya daha iyiyim." Bu söylediğime sevinmiş olmalı ki iyice sokulup, " Tamam öyleyse. Dün sinirliydin bugun sakinleşmişsin buna sevindim. Şimdi neyin olduğunu neden bir anda bana haber vermeden gittiğini söylersin umarım." diyerek elimi tuttu. Ah be Alim keşke söyleyebilsem..
"Bir anda rahatsızlandım. Çok önemli bir şey yok. Artık o konuyu kapatalım. Bu arada dün kü tavrım için de özür dilerim, seni asla kırmak istemem."
"Güzelim, sen beni istesen de kıramazsın. Nasıl istiyorsan öyle olsun." diyerek bir eli elimde öteki eliyle de saçlarımı okşamaya başladı. Ne güzel ne yaşanılası bir an bu.
"Ali sana söylemem gereken bir şey var. Benim babam biraz tutucu bir adamdır. Ben evdeyken telefonla çok ilgilenemiyorum. Ararsan veya mesaj atarsan geri dönemeyebilirim. Önceden haberin olsun ki aramızda anlaşmazlık yaşanmasın istiyorum." Dilimi kesip atmak istiyordum. Ona baba demiştim. Böyle güzel ve anlamlı bir kelimeyi o pislik iğrenç adam için söylemiştim. Ama başka çarem yoktu. O eve adım attıktan sonra başka bir dünyaya hapis ediliyordum. Ve oraya maalesef Ali'yi alamazdım.
" Tamam tabi ki de anlıyorum. Böyle güzel kızım olsa ve ben de babanın yerinde olsam seni gözümden bile sakınırdım."dedi gülümseyerek. Keşke dediğin gibi olsa beni herkesten kendinden dahi sakınsa. Hiç bir şey demeden sadece gülümseyerek cevap verdim söylediklerine.
Zilin çalmasıyla sınıflarımıza doğru ilerlemeye başladık. Bana öyle güzel bakıyordu ki.. öyle şefkatli öyle sevgi dolu. Onu kaybetmekten ölesiye korkmama sebep oluyordu. Sınıfımın önüne kadar geldiğimizde bana dönüp şimdiye kadar aklıma gelmeyen ama onun sorduğu soruyla çaresizliğimi bir kez daha hatırladığım sözleri söyledi.
"Yarın cumartesi görüşme imkânımız olur mu?" Kahretsin! Evet yarın cumartesiydi ve annem ise gidiyor ben ve İrem evde yalnız kalıyorduk bütün gün. Ve tabi o pislikte öyle. Ben tüm gün onunla evde ne yapacaktım? Nasıl kaçacak nasıl karşı koyacaktım?
Ali' ye cevap veremiyordum. Aklıma gelen bu düşünceyle beyninden vurulmuşa dönmüştüm. Yine onun sesiyle kendime geldim.
"Ceylin cevap vermeyecek misin?" soran gözlerle yüzüme bakıyordu. Ne diyecektim simdi yine bir yalan uyduracaktım. Tüm hayatımı ona başka bir şekilde aktarıyordum. Resmen yalancı olmuştum. Ben bu güzel yürekli adamı hak ediyor muydum?
"Üzgünüm Ali ben hafta sonları pek dışarı çıkamıyorum."
"Nasıl yani biz yalnızca okulda mı görüşebilecegiz?" üzülmüştü. Ve anlam da verememişti tabi ki bu duruma. Aslında o pislik evde olmadığı zamanlar da bir kaç saatliğine de olsa çıkabilirdim. Ama ne zaman evde olup olmayacağı hiç bir zaman belli olmazdı. Hele ki şimdi bu durumda İrem'i riske atacak hiç bir sey yapamazdım.
"Ali bilmiyorum. Çıkabilirsem seni ararım olur mu?"
"Peki tamam üstelemiyorum , senden haber bekleyeceğim." dediği anda öğretmen gelmişti. Ben sınıfa Eda'nın yanına giderken oda kendi sınıfının yolunu tutmuştu.
Okul bitmiş Ali ile el ele benim evime giden yolda yürüyorduk. Ona yine yalan söyleyip evin çok yakınına gelmeden göndermem gerekecekti. Sürekli yalan söylüyor olmak beni çok üzse de elimden şu anlık başka bir şey gelmiyordu.
"Ceylin çok utangaçsın ama bir o kadar da cesur."ne demeye çalıştığını anlamamıştım.
"Nasıl yani anlamadım?"
"Yani şöyle ki güzelim bana çok uzun zamandır bir şeyler hissettiğini biliyorum. Yani o zamanlar emin değildim tabi ama şimdi oldukça eminim." Çok utanmıştım ve kızardığıma yemin edebilirdim. Ayrıca bana her güzelim dediğinde zaten eriyordum. Şimdi doğrudan bunları söyleyince gerçekten ne diyeceğimi bilememiştim. Bu kadar açık sözlü olmak zorunda mıydı? Nerden biliyor diye düşünürken kendi kendime cevabı bulmuştum bile. Nerden olacak çocuğa yiyecek gibi bakıp her an izlersen tabi ki de bilecek.
"Bilerek mi yapıyorsun?" dedim hem kızmış gibi yaparak hem de utandığımı belli edercesine.
Güldü , ama bu çok içten ve gerçek bir gülücüktü. Gülüşünün kenarına kıvrılıp uyumak orayı evim bellemek istedim. Öylesine huzur doluydu ki benimle dalga geçip eğlenmesine sevinecektim neredeyse.
"Doğruyu söylemek gerekirse evet biraz bilerek yapıyorum."
Eve az bir mesafe kalmaya başladığında artık burada ayrılmamız ve yine bir şeyler uydurmam gerektiğini fark ettim.
" Ali bazen annem veya babam yol kenarında beni okul çıkışı karşılamak için bekliyorlar. Yani burdan sonrasını yalnız yürümeliyim." dedim üzgün olduğumu belli etmeye çalışarak.
Anlaşılan sana baya düşkünler küçük hanım. Ama ben de en az onlar kadar düşkünüm. Şimdilik tamam ama tanıştığımızda seni bana emanet edecekler." dedi göz kırparak. Ona öyle bir zamanın hiç bir zaman gelmeyeceğini söyleyemedim.
"Tamam o vakitler gelsin , bakarız." dedim gülümseyerek. Eğildi ve yanağıma sıcacık minicik bir öpücük bıraktı. O an da kalbim göğsümü delip yerinden fırlayacak diye ödüm kopmuştu. Keşke o pislik olmasaydı da seni korkusuzca doyasıya yaşayabilseydim sevdiğim.
O güzel yüzüne yanından ayrılmadan son bir kez daha baktım ve arkamı dönüp cehennemime adımlamaya başladım.
Eve vardığımda yalnızca İrem vardı. Okuldan gelmiş üzerini değiştirmiş ödevlerini yapıyordu. Beni görünce sevinerek yanıma koştu ve sarıldı. Ben de saçlarına bir öpücük kondurdum ve mutfağa geçtim.
"Abla acıktım bana tost yapar mısın?"
"Tamam ufaklık. Sen ödevlerinin başına geç geliyorum." İrem giderken fark ettim ki o pisliğin bana ilk iğrenç yaklaşımından beri doğru dürüst bir şeyler yememiştim. Canım istemiyordu. Her lokman zehirdi sanki. Ama midem artık isyan bayraklarını çekmişti resmen. Bu yüzden hem İrem'e hem kendime birer tost yapıp yanına geçtim.
Tostumun yarısına gelmiştim ki içimde bastıramadığım hıçkırıklar kaçtı boğazımdan. İrem korkmasın diye direk banyoya koşup kapıyı ardımdan kilitledim. Ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Deli gibi korkuyordum. Bana yapabileceklerinin görüntüsü zihnime dolduğunda aniden gelen mide bulantısıyla öğürmeye başladım. Gözyaşlarım durmuyordu ama kendime gelmek zorundaydım. Birazdan annem gelip beni bu halde görebilirdi. Yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Mecburdum buna. İrem için mecburdum...
Gözyaşları içinde uyandım. Kâbus görmüştüm. Hâlbuki bütün gece surekli uyuyup uyanmıştım. Gözlerim açıkken kafamdaki düşünceler kapalıyken gözümün önüne gelen görüntüler rahat vermiyordu. Kalbim zaten her sıkışıyordu. Yaşadığım panik atak gibi bir şeydi. Her an tetikte gelecek olan her saldırıya bütün duyularım açıktı. Ama karşı koyacak ne güç ne de cesaret vardı.
Dün gece eve gelmemişti. Annem işten geldikten sonra bir kaç saat daha oturup yatağa girmiştim. Ve gelmesinden korktuğum o günün içindeydim. Dua etmek ve gelmemesini dilemekten başka çarem yoktu.
Saate baktım , henüz dokuz bile olmamıştı. Mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Annem çoktan işe gitmişti.
Öğleden sonra İrem le oturmuş televizyon seyrediyorduk. Daha doğrusu İrem seyrediyordu. Benim aklım hep o pislikteydi. Hala gelmemişti. Eğer dört beş saat daha gelmezse annem gelirdi ve bugünü atlatmış olurdum.
Ben tüm bunları düşünürken kapıda ki anahtar sesiyle irkildim. Tek tesellim gelmemesiydi. Bildiğim bütün duaları etmiştim. Ama görünen o ki bir işe yaramamış beni kurtarmaya yetmemişlerdi. Ve o pislik tüm iğrençliğiyle karşımdaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYKIRIŞ
General FictionAile içerisinde başınıza gelebilecek en kötü en korkunç şey nedir? Aklınızdan geçen milyon tane cevaptan belki biri belki de hiç biri. Fakat en kötüsü en korkuncu. Bu kadar mutsuzluğun içinde Aşk'a ne kadar yer var? Belki çok belki yok..? ...