Giriş - Yabancı Bir Gölge -

1.9K 184 385
                                    

"Ihlamur ağacının altında,

Fundalıkların arasında,

Yatağımızı paylaştığımız yerde,

Hala görülebilir,

Ezilmiş çimenler ve çiçekler.

Vadideki ormanın yakınlarında

Tándaradéi!

Diye tatlı tatlı şakıdı bülbül.

Onunla buluşmaya gittim

Yeşillikler arasında:

Sevgilim benden önce gelmişti,

Orada karşıladı beni.

Kutsal Bakire!

Sonsuza kadar mutlu olacağım.

Beni öptü mü? -Binlerce kez!

Tandaradei!

Bakın dudaklarıma, kıpkırmızılar!"

Tek katlı, beyaz boyalı köy evinin ahşap penceresinin pervazına bir genç kız tüymüştü. Kanaviçesinde, beyaz mendiline bir akçaağaç işliyordu. Kestane rengi saçları, kalın bir örgü yapılmıştı ve başına kırmızı çiçeklerin işlendiği, beyaz bir örtü atmıştı. İpek gibi sesiyle eski bir aşk şarkısını mırıldanıyordu lakin sonlara doğru kendini kaptırdığından üvey annesi Anita'nın dikkatini çekmesi de çok zaman almamıştı.

Anita, elinde tahta kaşığıyla kızın kafasına sertçe vurdu. "Catina, aptal aptal şarkı söyleyeceğine kalk da ev işlerine bak! Baban ve abilerin birazdan gelir! Git kuyudan su çek ve Dumitra'dan karahindiba al. Acele et! Yemeği bir an önce hazır etmem gerek."

Acıyla inleyen Catina, üvey annesinin sözleri üzerine kanaviçesini pencere pervazına bıraktı ve kapıya gitti. Yaz olmasına rağmen üzerine çiçek işlemeli, kalın şalını geçirip ince gömleğinin üzerini iyice kapattı ve hasır sepetini koluna taktı. Anita'nın, onun izlemediğine emin olduktan sonra çarıklarını ayağına geçirmeden dışarı fırladı. Toprağı hissetmek istiyordu.

Güzel bir yaz günüydü. Batmakta olan güneş, gökyüzünü kızıla boyarken şarkısını hafifçe mırıldanmaya devam etti. Günlerdir, evlerinin arka bahçesinden öteye gidemez olmuştu zira nişanlısı Adrian, onun ortalıkta dolanmasını istemiyordu. Catina için bu evlilik, daha düğün gerçekleşmeden bir işkenceye dönüşmüştü. Ayakları paralanana kadar çayırda koşmayı, kendilerine ait arazideki gölette üç abisiyle birlikte vakit geçirmeyi, keçileri tepelere otlatmaya götürmeyi seviyordu. Babası, nişanlısının sözlerine kulak asmasa da o yokken evin başı olan Anita, bu kurala sıkı sıkı uyuyor ve kızı, ancak bir ihtiyacı varsa dışarı yolluyordu.

On yedisine iki ay kadar vardı ve babası Mihai, kızının doğum gününün hemen ertesi günü düğünün yapılmasına onay vermişti. Dürüst olması gerekirse Catina, bu evlilikten memnun değildi zira kendini hazır hissetmiyordu. Özgürlüğünün kısıtlanmasındansa hiç hoşlanmıyordu.

Kuyu daha yakın olsa da elinde ağır kovalarla onca yolu katetmek istemediğinden önce köy cadısı Dumitra'nın evine yollandı. Dumitra'nın kocaman bir serası vardı ve orada her türlü otu, çiçeği yetiştirirdi. Köylüler, cadıyı uğursuz bulsalar da kilerleri boşaldıkça istemeye istemeye Dumitra'nın kapısını çalarlardı zira cadının otları her zaman taze ve ucuzdu.

Beyaz ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin