Bölüm 3 - Nimfe -

628 148 81
                                    

(Giriş Bölümünün Devamı)

Raedan, gözlerini açtığında her yerinin tutulmuş olduğunu fark etti. Elinde olmadan bir ağız dolusu küfür ederken kıpırdanmaya çalışsa da yarası buna engel oldu. Sırtından yükselen ağrı, gözlerinin kararmasına ve bilincinin kısa bir süreliğine gitmesine sebep olmuştu.

Bu durumda olmaktan nefret ediyordu. On dokuz yıllık hayatı boyunca asla açık havada, ağaçların arasında, savunmasız bir şekilde yatmak zorunda kalmamıştı. Düşmanla çevrili askeri kampın ortasında, çadırında yatmak bile kendini daha güvende hissettirirdi. Hiç olmadı bir handa kalırdı ya da yolda rast geldiği köy evlerinden birinin misafirperverliğinden yararlanırdı...

Gece de zaten gözüne gram uyku girmemişti. Rüzgarın her uğuldamasında, bir baykuşun her ötüşünde korkuyla gerilmişti ve nihayet sabaha karşı uykuya dalabildiğinde uzun süredir onu ziyaret etmeyen kabuslar, kısa uykusu boyunca onu kovalayıp durmuştu.

Derin derin iç geçirdi. Raedwald'ın sözünü dinlemeliydi. Yanında güvenebileceği birkaç asker olmalıydı ya da Kalothetos'a durumu açıklamalı, onunla gelmesini istemeliydi. Gerçi Raedan, Aleksis'in onunla gelmeyeceğini adı gibi biliyordu. Üstüne üstlük yüzünde o soğuk ifadeyle gider, her şeyi imparatora anlatırdı ve iki kardeşin başı belaya girerdi.

Başın böyle de belaya girdi, diye geçirdi içinden ve sinirle kafasını yattığı yere vurdu.

Catina denen kızın gelip gelmeyeceğini merak etti. Dün kendini tutamayıp kahkahayı bastığında kız utançla kaçmıştı. Eğer kız gelmezse bu, tamamen kendi suçu olacaktı. Muhtaç olduğu birine öyle davranmamalıydı. Kız, çok hassas olsa gerekti.

Kızı düşünmesiyle dünkü görüntüler aklına doluştu. Yarasından bir dünya kan boşalırken ayrımına varamamıştı fakat onunla ilk karşılaştığında kız çıplaktı. Üstüne üstlük ondan ayrılırken bir de gölete girip yüzmüştü.

Olduğu yerde yatmayı sürdürürken heyecanlanmasına engel olamadı. Karanlıkta pek bir şey belli olmasa da üzerinden sular damlayan o diri vücudu hatırlıyordu.

Heyecanını bastıran guruldayan midesi oldu. Uzun süredir midesine tek lokma girmemişti. Catina'nın gelmesi ve yanında yiyecek dolu bir tabak getirmesi için dua etti.

Güneş, yavaş yavaş tepeye tırmanırken genç adamın kulaklarını ince bir sesin söylediği, eski bir şarkı doldurdu ve dualarının kabul olduğunu o an anladı.

Catina, dün hiçbir şey olmamış gibi şarkı söylerken Raedan'ın yanına çöktü ve yarasını kontrol etti. Kızın soğuk elleri, kanlı yaranın üzerinde gezinirken Raedan titredi. Gerçekten kötü yaralanmıştı ve bu kızın bakımına muhtaçtı.

"Dikişlerin patlamamış," dedi Catina, bir süre sonra. "Yarayı tekrar merhemleyip saracağım. Bu işlerden pek anlamam ama elimden geleni yapıyorum."

Raedan bir şey söylemeden başını salladı. Bu kadarına da minnettardı. Kızın yerinde bir başkası olsa onu çoktan ihbar etmişti.

"Beklediğimden geç geldin," dedi gergince. Çok susadım."

Catina, elleri çalışmaya devam ederken bir anlığına duraksadı. "Sana birazdan su veririm," dedi gergince ve isteksizce ekledi. "Abilerim sabah kavga ettiler de."

Raedan, kızın dün gece de abilerinden bahsettiğini hatırlıyordu. Huzursuzca başını kaldırdı. "Abilerin?"

"Benden büyük üç ağabeyim var, ben en küçüğüm. Dört kardeşiz."

"Buraya çok sık gelmiyorlardır umarım."

Catina, gülerek genç adama baktı. İşi bitmişti ve Raedan'ın onu görebileceği bir şekilde oturmuştu şimdi. Onun gülüşü, genç adamın başını kaldırıp kızı dikkatle incelemesine neden oldu. Kız gülerken yanaklarında gamzeler belirmişti.

Beyaz ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin