Bölüm 10 - Ay Kulesi'nde -

421 118 82
                                    

Catina, başkente ulaştığında neredeyse atından düşecek kadar yorgundu ve onu bu pis haliyle şehir surlarından içeri almayacaklarını biliyordu. Surlara yakın temiz bir handa durdu ve geceyi orada geçirip dinlenmeye karar verdi. Banyo yapmaya ve uyumaya ihtiyacı vardı.

Hana girdiğinde içeride sadece iri yarı bir kadının masaları sildiğini gördü. Kadın kapının açıldığını görünce gülümseyerek ona döndü ve, "Hoş geldiniz beyim. Ne istemiştiniz?" diye sordu. Catina'nın üzerindeki bol kıyafetlerden ve başına çektiği pelerininden cinsiyeti anlaşılmıyordu.

"Geceyi geçirmek için bir oda, yemek ve banyo istiyorum. Ah, atım için de yem."

Hancı kadın, karşısındakinin bir kız olduğunu anlayınca şaşırmıştı fakat dediklerini yaptı; müşteri müşretiydi. Oğlundan ata bakmasını isterken kendi de kıza önce yemek verip sonra da banyoya sokup güzelce yıkadı. O kirli, kaba saba kıyafetlerin içinden böyle narin bir kız çıkmasını beklemiyordu.

"Ne kadar zamandır yoldasın?" dedi kızı kurularken. "Bayağı kir çıktı."

"Bir ay," dedi Catina, kollarını kaldırırken.

"Amanın! Tek başına nerden geldin öyle?"

"Biertan Köyü'nden geliyorum," dedi Catina, komşu köyün ismini vererek. Kendi geldiği yeri söylemek istememişti.

"Hiç duymadım. Oldukça uzak olmalı," dedi kadın, üzüntüyle.

Catina bir şey demedi. Bohçasındaki temiz kıyafetlere uzanmıştı ki hancı kadın onu durdurdu. "Şehre varana kadar kadın elbisesi giyme. Sana temiz pantolon ve gömlek getireyim."

Catina, onun bu teklifine şaşırsa da kabul etti zira altında yatan bir neden olduğu belliydi. Kadın, onu güzelce giydirip saçlarını da sıkıca topuz yaparak odasına çıkardı.

"Akşam odanın kapısını iyice kilitle ve dışarı çıkma güzelim," dedi kadın yatakta Catina'nın yanına oturarak. "Keşke şehre gitseydin."

"Almazlardı ki beni öyle."

"Haklısın," dedi kadın üzüntüyle. Muhafızlar şehre girişte çok seçiciydiler, herkesi almazlardı başkente. General Kalothetos'un kesin emri vardı; aylaklar, işsizler, meczuplar Isarnstat'a giremezlerdi.

"Burası tekin bir yer değil mi?" dedi Catina, korkarak. Bunca zorlukla o yolu aşıp şimdi şehrin dibindeyken başına bela almak istemiyordu.

"Akşamları pek güvenli değil," dedi kadın iç geçirerek. "Şehrin içinde kumar yasak. Bu yüzden şehirden buralara yakın bir kumarhaneye gelir ve sonra içkiyi fazla kaçırıp sapıtırlar. Merak etme. Oğluma söyleyeceğim bu kısma kimseyi sokmayacak. Sen yine de dikkatli ol."

"Öyle insanları niye hanınıza alıyorsunuz? Onlara hizmet etmek sizin için zor olmalı."

Kadın üzüntüyle başını eğdi. "Şehirlerin dışında kalan halkın pek seçme şansı yoktur. Müşteriye ihtiyacım var. Haklısın, onlara yardım etmek zor ama katlanmazsam oğluma bakamam. Neyse, seni yalnız bırakayım da dinlen."

Catina, kafasını sallayarak yatağa uzandı. Hancı kadın, kapısını kilitlemeden uyumamasını hatırlatarak odadan çıktı. O çıktıktan sonra Catina yorgunluktan zar zor ayağa kalkıp kapıyı kilitledi ve camı açtı; başkentin görkemli, gri surlarını görebiliyordu. Gökyüzüne kadar uzanan bu surlardan şehrin içine dair hiçbir şey görülmüyordu. Burçlarda ise Ashelia bayrağı dalgalanıyordu. Üzerinde çift başlı ejderhanın olduğu erguvani bayrak hem korkutucu, hem görkemliydi.

Laenian, onu terk edeli tam bir ay olmuştu. Catina günlerce ormanda ilerlemiş, en sonunda yiyeceği tamamen tükenince ve ayakları yara bere içinde kalınca anayola çıkmıştı. Kendi köyünden ve Adrian'ın yaşadığı kasabadan uzaktı fakat hala yakalanma korkusu içindeydi. Daha hızlı yol alabilmek için bir at almıştı ve neredeyse hiç dinlenmeden başkente gelmişti. Bazen korkuyla tekrar anayoldan sapıp ormana ya da patikalara dalıyordu. Adrian'ın onu izlediği hissinden bir türlü kurtulamamıştı. Adamın nefesini ensesinde hissediyordu. İki defa kaybolmuş, bir kere de haydutlardan canını zor kurtarmıştı ama işte buradaydı. Isarnstat önünde duruyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 26 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Beyaz ÖlümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin