•1•

166 8 19
                                    

*Selam, nasılsınız? Sıradan, fazlaca sıradan bir hikâye ile geldim. Okuyan olursa diye diyorum, yaş farkını kaldırdım. Aynı sınıfta olmalarının daha iyi olacağını düşündüm. Ve hikâyeye ismini veren şarkıyı dinleyin, dinletin.♡ Okuldan bıkmışlığın bir hikâyesi bu. Umarım beğenirsiniz, güzel okumalar.

🍁🍁🍁

"Neden varız ki? Amacımız ne oğlum bizim?" Vernon isyana bağlamış bir şekilde sınıfa girip çantasını sıraya fırlatıyor.

"Bıktım. Her gün aynı dert..."

"Farklı dertlerle uğraşmıyorsun işte ne güzel." Seungkwan iyimserliğini konuşmasına da yansıtırken sıraya sakince oturup Vernon ile konuşmaya başlıyor. Vernon sinirli bir gülüşle, "Komik olmak için çabalama," diyerek başını kollarının arasına alıp uyumaya başlıyor.

Önümdeki kitaba odaklanmaya çalışıyorum ama ne yazık ki ikinci sinir vakası baş gösteriyor. "Bu büyükler neden bizimle uğraşmaktan bu kadar zevk alıyor?" Chan domatese dönen yüzüyle yanıma oturup sızlanmaya başlıyor. "Ne oldu?" Soruma cevap vermeden şişesinden su içiyor, şişenin dibi gözüktüğünde elinden bırakıp derince nefes veriyor. "Ne olmadı ki? Okulun önünde kavga ediyorlardı, ben de bulaşmadan yanlarından geçmek istemiştim ama beni dahil etmek için ellerinden geleni yaptılar."

Seungkwan ellerini birleştirip, "Hayır, hayır. Karışmadım de Chan ne olur..." deyip Vernon'ı bırakıp bize dönüyor. Herkesle ilgilenecek güce sahip olduğunu bir kez daha gösteriyor. Chan gözlerini yumup başını sağa sola sallıyor. "Maalesef..." Öne gelip konuşmasına kısık sesle devam ediyor. "Woozi çağırdı, görmezden gelmeye çalıştım ama Jun gelip kolumu tuttu. Az kişilermiş, bu yüzden adama ihtiyaçları varmış. Eğer onlarla kavga etmezsem sadece beni değil, bizi bu okulda yaşatmazlarmış. Ben de yapacak bir şey bulamadım çocuklar, bizim için sadece birkaç yumruk savurdum." Seungkwan hışımla ayağa kalkıyor. "Sadece birkaç mı?" Vernon başını kaldırıp konuşmaya dahil olunca uyumadığını fark ediyorum. "Bu işin devamı gelir." Kwan hızla başını sallayarak,"Evet, bu yüzden onlardan uzak durmanı istiyordum. Chan bak, senin hayallerin var. Ben onlarla belaya bulaşabilirim ya da Vernon ama sen değil, tamam mı? Bir daha ne bizim için ne kendin için kavgalara dahil oluyorsun," diyerek bizi ne kadar sevdiğini, düşündüğünü ve değer verdiğini sözleriyle ispatlıyor. "Evet, benim için sıkıntı yok. Belki iki üç darbe alırsam kendime gelirim." Kwan sinirle yanındaki oğlanın başına vuruyor. "Geldin mi?" Onların atışmalarına gülüp arkadaşımın omzunu tutuyorum. "Chan, Seungkwan haklı. Hepimiz buraya boş gelip boş gidiyoruz ama senin hayallerin ve bu çalışmalarının sonunda bakman gereken bir ailen var. O yüzden sicilini temiz tutman gerek, tamam mı sayın dinozor'um?" Chan dediğim son kelimeye kahkaha atıyor. Neşesinin yerine gelmiş olması hepimizi mutlu ederken öğretmenin sınıfa girmiş olması moralimizi yerle bir ediyor.

♧♧♧

"Kendinizi fazla yerdiniz sabah sabah. Hepimizin hayalleri var, çocuklar. Hep beraber şu iki sene beladan uzak durup güzelce üniversitelerimizi kazanıp gidelim, olur mu?" Öğle arası olduğu için dışardaki kantinde oturmuş sohbet ediyorduk. Chan ciddi ciddi anlatırken Vernon, masaya vurarak kahkaha atmaya başlıyor. Durup onun sakinleşmesini bekliyoruz. "Delirdin mi be?" Bana göz kırpıp başını sallıyor. "Biz de o zeka ne gezer kardeşim? Liseyi bitireceğimden şüpheliyim." Seungkwan, çocuk konuşmasını bitirir bitirmez kafasına vuruyor.

"Bence senin vurmaların yüzünden böyle salak oldu. Yapma bana lazım o." Seungcheol... Bu muhteşem havada, güneşin altında sakince otururken huzurumuzu bozabilecek birisi. "Ne istiyorsun yine?" Seungcheol, bakışlarını tek tek üstümüzde gezdirip soruyu soran Vernon'da duruyor. "Seni." Sinirlerim arşa yükselirken içeceğimden birkaç yudum alıyorum. "Uzak dur benden, artık sizin kirli işlerinizi yapmayacağım." Seungkwan, kafasını sallayarak ayağa kalkıyor. "Evet, yapmayacak. O yüzden hadi yoluna." Eliyle karşıyı gösterip sahte bir gülüş sunuyor. Seungcheol, boştaki sandalyemize vurarak uzaklaşıyor.

"Bu sene mezun olup gidiyor da kurtuluyoruz." Vernon kollarını birleştirip üzgün bir şekilde dudaklarını büzüyor. "Sen tam olarak ne yapıyordun?" Chan, sorusuna cevap beklerken içeceğini bitiriyor. Vernon'dan hâlâ cevap alamadığı için bana bakıyor. Omuzlarını silkeyip cevap vermiyorum. "İstedikleri hesapların şifrelerini kırıyordu. Arada okul müdürünün bilgisayarına giriyordu." Seungkwan, merakına son verip ayağa kalkıyor. "Sıkıldım onları konuşmaktan gidelim buradan."

♧♧♧

1 hafta yavaş yavaş işkence edermişcesine geçmişti. Her gün daha da zor geliyordu. Sabah erkenden kalkıp yola çıkıp bütün gün sıra üstünde oturmak resmen canımdan can koparıyordu. Ben dört duvar arasında sıkışıp kalacak tiplerden değildim ama bu sistem bize köle olmadan çalışamayacağımızı söylüyordu. Kafam düşüncelerle dolup taşarken sinirle önümdeki taşa vurdum. "Yeter be!" Ayağım acımıştı. "Küçük taş baş yararmış." Wonwoo... Bu kötü günün başlangıcında moralimi yerin diplerine batıracak, üzerime kara bulutlar getirecek birisi. "Komik." Taşa vurayım derken burktuğum ayağıma bakarak yanımdaki kaldırıma oturuyorum. Wonwoo elini sallayıp yanımdan uzaklaşıyor. Şaşırıyorum çünkü daha dalgasının çeyreğini bile geçmemişti. Beynimi gereksiz düşüncelerle doldurmak istemediğim için başımı sarsıyorum. Sanki böyle yaparak bütün düşüncelerden kurtuldum.

♧♧♧

"Zaten Wonwoo aralarında en iyisi kanka. Yaptığı pek kötülükle karşılaşmadım." Vernon, Seungkwan'a katıldığını belli etmek için başını sallıyor. "Aynen, sadece kitap okuyor." Chan, elindeki tepsileri masaya fırlatır gibi bırakıp soluklanmaya başlıyor. "O kadar emin olmayın." Hâlâ derin derin nefes almaya çalışırken arada kesilen sesiyle konuşuyor. "O çocuk, Wonwoo, ilk başta ben de sizin gibi düşünüyordum. İçten içe belki onun da hayalleri var ya da o da benim gibi grubun bebek gördüğü kişi, diyordum ama yanılmışız." Bebek görülen kişi sözüne kahkaha atıp saçını karıştırıyorum. "Bebeğim, ne oldu da böyle diyorsun? Baştan düzgünce anlat." Chan, başını sallayıp, "Yaklaşın," diyerek eliyle işaret yapıyor. Hepimiz kafamızı ortaya uzatıyoruz. Duyduklarım ağzımı açık bırakırken öfkemi yenmemi sağlamıyor, tam tersine öfkeme yenik düşüyorum.

"Mahvedeceğim, yok edeceğim hepsini." Sessizliğe son vermenin zamanı geldi.

Kaşlarım çatılmış, gözlerim kararmış; bir aslanın hızıyla eş değer olarak hedefime doğru yürüyorum. Oraya gidip yüzünün ortasına yumruk geçirmek gibi bir hayalim var ama şanslı ki şiddete başvurmak dışında daha etkili çözümlerim var. Zaten şiddeti hiç sevmeyiz, dostlarım.

"Sen!" Parmağımla Wonwoo'yu gösterip dikkatleri çekmeyi başarıyorum. Yanındaki kızlarla ve onun gibi gereksiz arkadaşlarıyla olan konuşmalarını kesip bana dönüyor. Parmağıyla kendini işaret ediyor. "Evet, sen sürmeli güzel." Kahkaha atarak yaslandığı duvardan ayrılıyor. "Sürmeli güzel mi?" Adım adım yanıma yaklaşıyor, gözleri gözlerime her değdiğinde hissettiğim heyecan daha da artıyor ama öfkem hepsini yeniyor. "Uzak durmak ne demek bilmiyor musun sen? Bizden, en çok da Chan'dan uzak dur. Uzak durun. Sen ve arkadaşların. Kendi işinizi kendiniz halledemeyecekseniz ne demeye bu saçma salak ucuz çete ayaklarına giriyorsunuz oğlum?"

Wonwoo yavaşça kafasını sallayıp omzuma dokunuyor. Kulağıma eğiliyor ve fısıltıyla konuşuyor. "Chan sana ne dediyse onu bu mükemmel beyninle bir kez daha düşün." Omzumu çekip yüzüne sinirle bakıyorum. Karnına vurup uzaklaşıyorum. Etkili çözümüm mü var demiştim? Hepsi yalan dolan...

🍁🍁🍁

don't listen in secret - wonhaoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin