•4•

60 7 22
                                    

"Bekler misin iki dakika? Sana anlatmak istediğim olağandışı durumlar var?"

Wonwoo'nun koşarak yanıma gelmesi bu aralar çok sıklaşmıştı. Anlamamak için çaba sarf ettiğim ama anlamayanın salak olduğu, kabullenmekten ölesiye korktuğum bir durum içerisindeyim.

Wonwoo'yu dinlemek yapacağım son eylem olacağından dolayı durmayıp yürüyorum. Eğer onu dinlersem çıkılmaz bir durumun içine girip boşlukta savruluruz. Buna ayağımın yere bastığından, taşın toprağın havanın suyun varlığından emin olduğum kadar eminim.

"Benden çok mu nefret ediyorsun?" Nefes nefese sorduğu soruyu işitmemle durup ona bakıyorum. Başımı olumsuzca sallıyorum ve gülüyorum. "Sana karşı herhangi bir duygu hissetmiyorum, Wownoo. Benim için yoksun sen." Bu cümlelerimin çok fazla ağır ve acımasızca olduğunu biliyorum ama aramızda hiçbir şeyin olmayacağına inanması gerekli. "Yıllardır aynı tantana." Sinirim daha geçmemişken tekrar sinirlenmek istemediğim için koşmaya başlıyorum.

"Sen her ne kadar kalbine beni almasan bile seni seveceğim, Minghao. Bunu böyle bil."

Sokağın ortasında bağırdığı cümleye karşı kalbim sıkı zincirlerle kapalı olsa da kulaklarım net bir şekilde beynime ulaştırıyor.  Hızımı düşürüyor ama ona dönmeden bağıyorum. "Sen her ne kadar kalbine beni alsan bile seni sevmeyeceğim, Wonwoo. Bunu böyle bil."

♧♧♧

"Cheol, durmadan bana âşkını itiraf ediyor. Ne yapacağım çocuklar?" Vernon kimsenin duymasını istemediği yakarışlarını kısık sesle anlatıyor. Chan, garip sesler çıkararak şaşkınlığını belli ederken Kwan saçlarını okşayarak arkadaşını teselli etmeye çalışıyor. Ben ise klasik olaya karşı tepkisiz kalıyorum. "Chan, şu olayı her duyduğunda şaşırma artık." Bana büyümüş göz bebekleriyle bakıyor. "Şaşırtıcı ama bela çetesinin lideri bizim serseri çocuğumuzu seviyor." Chan kahkaha atarak gülmeye başlıyor. Omzuma elini koyuyor.

"Düşünsenize Wonwoo da Minghao'yu seviyormuş." Herkes çok komikmiş gibi gülmeye başlayınca hepsinin kafasına tek tek vurup ayağa kalkıyorum. "Saçma sapan konuşmayın." Her şeyden habersiz dostlarıma bakarak tuvalete gidiyorum. Boş olan kabine girdiğimde duyduğum konuşmalara kulağımı veriyorum.

"Dün gece olanları duydun mu?"

"Wonwoo ağabeyden mi bahsediyorsun?" Kısık sesle konuştuklarını anlamak için kapıya kulağımı yaklaştırıyorum.

"Aynen, gruptan ayrılmış." Şaşkın ses tonuyla konuşurken dediklerine ben de şaşırıyorum. "Sevdiği biri varmış, onun için yaptı diyorlar."

"Çok kıskandım! Yıllardır birlikte olduğun ve emek verdiğin gruptan sevdiğin kız için ayrılıyorsun. Çok şanslı her kimse." Sert bir vurma sesi geliyor. "Salak nereden biliyorsun kız olduğunu? Belki de erkektir." Bunlar duyduğum son cümleler oluyor. Tuvalete birinin girdiğini anlıyorum.

Zilin çalmasıyla birlikte tuvaletten çıkıyorum, ellerimi yıkadıktan sonra aynaya bakmak için başımı kaldırıyorum ve Wonwoo... Aynada gördüğüm yüzü yerimde zıplamama sebep oluyor. Gözlerimi yumup tekrar açıyorum. "Azrail misin?" Elimi hızlanan kalbime bastırıp aynadan Wonwoo'ya bakıyorum. Yaklaşıp enseme dokunuyor,  parmakları saç diplerimde durdurken konuşuyor. "Benden korktuğun için değil de heyecanlandığın için atsa kalbin keşke." Ters dönüp başımı yüzüne yaklaştırıyorum. Heyecanlandığı duruşuna yansırken, "Vazgeç bu sevdadan yoksa daha çok keşke dersin," diyorum ve omzundan ittirip tuvaletten çıkıyorum.

🍁🍁🍁

*İçten içe, daha üyeleri yeni tanıma başlarken shiplediğim iki kişi vardı. Vernon ve Seungcheol... Onlar için ayrı bir hikâye çok güzel olur.

don't listen in secret - wonhaoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin