-Bir koku geliyor Jimin, size de geldi mi?
Sağıma soluma dönüyorum, burnumu kırıştırıp koklamaya başlıyorum eski odanın havasını lakin Jungkook'un da dediği gibi bir kokuyu alamıyorum.
-Hayır kokuyu alamadım nasıl bir şeydi?
Az önce uzandığı yataktan gömleğimin yakalarından tutarak kaldırıyor ve boynuma burnunu dokandırıp sürtüyor, arlanmazlaşıyor.
"Bakın sizden geliyormuş pamuk şekeri kokusu." Elleri ile büyük daireler oluşturuyor hava da sallandırıp "Böyle ko- kocaman sirklerde satılıp ağızda cıss diye eriyenlerden.." omuzlarını indirip kaldırıyor ardından suratı düşüyor, boğazım düğümleniyor, alnı kırışıyor, kalbim kırılıyor kırışan alnına dökülüyor kırıklaşan yüreğimin parçaları.. "Pembe renkliydi en son gördüğümde ve akçaağaç özlü."
Beyaz gömleğimin uçlarını bileklerimin bir karış yukarısına doğru sıyırıyorum. Steteskopumu ensemden geçirerek göğsüme indiriyorum. Ardından yağlı ve bal karışımları ile tezat bir kokuya tabii tutulan çocuğumun köprücük kemiklerinden saç diplerine doğru haylaz bir gezintiye çıkarıyorum parmakuçlarımı. Jungkook'un pamuk şekeri kelimesini cıss sesleriyle karıştırıp ılık nefesinden hoş sözcükleri doğurmasına kıkırdıyor ve nemli bezler ile ellerimi kuruluyorum. Kırık beyaz yastığı düzeltip hemen yatağın bir ucuna oturmaya gecikmeyeceğime dair sözler veriyorum. Parmakuçlarımı bir kaç gündür yıkanmadığı için benimkiler kadar yağlanan saçlarına daldırıyorum. Bu daldırış yüzme bilmeyen köylü bir ihtiyarın kendisini uyandığında sularda bulması kadar enteresan oluyor. Dudaklarımı kıpırdatıp sohbetine katılmaktan başka çarem kalmıyor.
"Pamuk şekeri ha.." dudaklarımı burnuna sürtüp çekiyorum. Yanağına hoş bir buseyi misafir ediyorum. "Canın pamuk şekeri mi istiyor yoksa." Serçe parmağını yüzüme değdirmek için kaldırıyor ümitsizliğe kapılması en çok da benim canımı acıtacağından ötürü parmağının yanına yüzümü yaklaştırıyorum. Tuzlu sulardan yahut korsanların batırdığı gemilerden çıkarıyorum ona doğrulttuğum her kelimemi. "Bir daha cıss dersen Liamdan rica edip senin için kasabadan satın almasını isteyebilirim."
Cısslıyor.
Benimle oyun oynamak hoşuna gidiyor.
Onunla tehlikeli oyunlar oynuyoruz.Burnunu burnuma sürtüyorum. Kıkırdıyoruz. Jungkook'u seviyorum ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak, kırasıya, çıldırasıya.. Çok güzel gülüyor, gülüşünü solduracağım günleri hesaplıyorum.. oldukça yaklaşmakta..
Onu sevmek fırından nefis çörekler çalan yalınayak sokaklarda gezeleyen bir çocuğun yağmur bastırdığında bir merdiven altına sığınarak saatlerce ağlamasına benziyor.. kimsesizce ve öylesine işte.
Dudaklarım dudaklarını buluyor. Kıkırdıyor ve keskin ayaz kestane ağaçlarını nasıl savurursa öyle savruluyor. Onun sır kapısı dudaklarına o kadar yaklaşıyorum ki tek bir kelime etse pembe et parçasınım benimkilerle bir oyuna tabii tutulacağı kadar. Parmakları ile göğsüme dokunuyor, okşuyor. Dudakları kıpırdıyor. Dudaklarından benimkilere kıkırtıyla karışmış eshef bir inleme kaçıyor.
Dökülüyorum hayır hüzünle dolmuyorum ona dökülürken yaprak ağaçtan sıkılıyor sonbahar bahane..
Bedenlerimiz ikimizin nefesi ile ısınıyor.. ikimizin nefesi ile ısınan evi hangi mevsim soğutabilir di ki..
Soğumuyor evimiz, yanıyor, yakıyorlar.. içlerinde avuçlarımıza hapsolan yüreklerimizle..
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARİA ☆ KOOKMİN
FanfictionBir vedanın habercisi 1 Eylül 1939 ∞ 13 Ekim 1941 [4 ekim 2019] ∞ [20 temmuz 2020]