Ellerinden öptüm, avuç içlerinden, göz kapaklarından hatta dizinde ki kanayan yaralarından. Onu öyle öptüm, ileri de kimseler böyle öpemesin diye..
Odamdaydı, yatağımın hemen yanında. Durgun bir ırmağın akışına benziyordu kelimeleri. Ne kadar o ırmağa söz geçirmeye çalışırsın çalış, kapılmaktan başka şans tanımıyordu sana. Jungkook benim kapıldığım bir ırmak, rengine karıştığım bir boya belki de en fenası ateşimde yanmak için bekleşen bir odun parçasıydı.
Yanyanaydık. Öylece aşık, böylece yeniktik. Biz yanyanayken ve sadece bir yatağın üstünde uzanırken bile muazzam bir ressamın elinden çıkan eserleri andırıyorduk.
"Kolyeleri sever misin?" ansızın dudaklarımdan çıkan bu soru, onun derin düşüncelerde boğulduğu zihninden pervasızca sıyrılmasına neden olmuştu. Saatlerdir izlediği tavandan gözlerini ayırarak kafasını bana döndürdü. Ellerini başının altına koyarak aramızda ki kısa mesafeyi de silip atmıştı. "Kimin boynuma takacağına bağlı." Gözlerimi gözlerinden kaçırıp ufacık bir tıslamayı bırakmıştım aramıza. Alnına dökülen saç tutamlarını ellerimle itip, bir öpücüğü bıraktım.
Uzandığımız yataktan kalkıp kilitli duran çekmeceme doğru yürüdüm. Eski, kadife bir kutuydu. Avucumun içine hapsedip Jungkook'un uzandığı yatağın üzerine oturdum. Yattığı yerden kokumu hissetmesiyle irkilip oturur vaziyete geçti. Korkuyordu bir şeyden, irkitiyordu hayat onu. Gövdesini gövdeme dayadı, avucumun üzerini öptü. Ensesinde ki kısa saçlarını okşayıp ufacık bir öpücük bıraktım oraya. Ensesini öpmemle utangaç bir kız çocuğu gibi irkildi. Titremişti onu öptüğüm yerden. Bir kaç kere daha boynuna doğru kımıldandı dudaklarım, onu hassaslığından, fedakar yanından öpecektim.
Öptüğüm derisini dilimle buluşturmuş ve hafif bir inlemeyi aramıza salmasına neden olmuştu bu hareketim. Beyaz, benlerin süslediği, hoş boynunu omzuma yaslamıştı. Durmadan onu öpmek istiyordum, ona sahip olmak değildi derdim. Onu öpmekte gizliydi benim sevgim, hemde defalarca kendi ismimi unutana kadar.
Ucunda içi boş bir yıldız (☆) olan kolyesini avucumdan ayırıp boynuna taktım. Bir kadından daha güzel olan, bir kaç tane benin filizlendiği, o uçsuz bucaksız dünyalara gebe olan boynuna.
Elleriyle kolyeye göz atıp kafasını bana çevirdi. Gözleri çok şeyi anlatmak ister gibiydi. "Arisa ve sende de var bundan.. bu kolyeden." Başımı aşağıya yukarıya sallayıp onu onaylamıştım. Biz bir aileydik. Jungkook benim eşimdi, kim ne derse desin Arisa da bu iki oğlanın çocuğu. Biz bir aileydik, hemde çiçeklerden bile daha güzel bir aile.
Yanağımı başparmağıyla okşayıp ince dudaklardan bir buseyi çalmıştı aramıza. Dudaklarına yeltenmek istediğim sırada bunu onaylamaz kaşlarıyla belli etmekten geri kalmamıştı. Ellerimi çatık kaşlarına götürüp tek tek düzeltmiştim. Jungkook her an güzeldi fakat onun yumuşak çehresi diğer tüm güzellikleri eziyordu işte.
Biz o akşam beraber, sarılarak uyumamıştık. İlk kez aynı yatakta ayrı bedenlerle gözlerimiz kapanmıştı. Halbu ki ben Jungkook ne zaman yanımda olsa iki bedene sıkışmış tek bir ruh gibi hissederdim. O öğretmişti, şüphesiz ayrılığın en iyi öğretmeniydi.
▪︎
Kızgındı, sinirliydi sürekli mızmızlanmaktan başka hiç bir şey yapmıyordu. Ona ne kadar kızmaktan geri dursam da sanki kendisine neden sinirlenmediğimden şikayetçiydi.
Sürekli herkesin içinde benimle zıtlaşıyor, benden kaçıyor, yanyana yatmak istemediğini belirtip kendi odasına çekiliyordu. Beni ne kadar kırdığının oda elbet farkındaydı. Lakin çocuğumun benim ona atan kalbimle bir zoru varmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARİA ☆ KOOKMİN
FanfictionBir vedanın habercisi 1 Eylül 1939 ∞ 13 Ekim 1941 [4 ekim 2019] ∞ [20 temmuz 2020]