-Önce ona okumayı öğrettik. Sonra da yazmayı ardından sayıları öğrettik. Tek eksiği bunlardı bu medeni dünyada. Zaten çok önceden gerisini sen ona öğretmiştin Jimin.
Perdenin tüllerini hafifçe aralarken bir yandan da Jungkook hakkında duymak istediğim her şeyi bana anlatan Liam'ı dinliyordum. Avlu da yanında ki genç kız, sandığım kadarıyla Liam'ın yeğeniyle büyük bir istişare içerisindeydi. Onunla pür dikkat konuşuyor ve kızın saçlarında ellerini gezindiriyordu. Belki de bu anın en tuhaf ve canımı acıtan kısmı ben ne kadar üzülürsem Jungkook'un bir o kadar zevk almasıydı.
-Doktorlar sen gittikten bir kaç ay sonra yeterli tedaviyi alırsa eskiye dönebileceğini söylediler. Gözlerinin görebilme ihtimali artmıştı anlayacağın. Çok zor tedaviler gördü Jungkook hemde bir başınaydı.
Kafamı bir kaç saniyeliğine perdenin ardında ki açık pencereden Liam'a doğru çevirdim. Bir günah gibi fısıldadım. "Eminim bir başınadır."
Arkadaşım tekrar konuşmaya başladı. Daha bir dikkatle avluya göz attım. Eva avluda koşuyor o koştuça da, Jungkook bisikletine binip kızın arkasında yol alıyordu. İkisi de büyük bir koşuşturmacanın içindeydiler.
-Onu en sonunda daha iyi bir tedavi için evime getirdim Jimin. Öyle kırılgan bir kuşu andırıyordu ki ah bir görseydin.
Kız kollarıyla Jungkook'un karnına çimdik attığı sırada büyük bir kahkahayı, kulaklarımı delip geçecek o kahkahasını bıraktı.
Perdeyi hızlıca kapayıp Liam'ın yanında ki koltuğa oturdum ve bacak bacak üstüne attım.
Kısacası sinirden ve kıskançlıktan deliye dönmüş bir vaziyetteydim. Eğer şuan Jungkook'u elime geçirseydim önce onun karnına güzelce çimdik atar ardından da o güzel suratını dağıtırdım. Hele o gülüşünün bittiği dudakları.. Onu öyle bir döverdim ki benden başkalarına güldüğü için pişman olur vaziyete getirirdim. Ardından da takati kalmayınca onu kucağıma alır. Kulağına eğilip bunu hakettiğini, eğer benim ondan başkasına güldüğümü görseydi kendisinin de beni benzeteceğini fısıldardım. Sonra da sıkı sıkıya, sertçe dudaklarını öper, ısırır ve etini koparırcasına çekiştirirdim.
Çünkü biz buyduk, savaşırken birbiriyle sevişen iki gençten ibarettik. Ama biz savaşırkende yenildik sevişirkende..
Onu dinlemediğimi anlayan Liam en sonunda bardağını cam masaya hızla çarparak:
-Jimin sen beni dinlemiyor musun? Sana onun hakkında her şeyi anlatıyorum üstelik-
Bacaklarımı açarak dirseklerimi üstüne koydum. Parmaklarımla çenemi sıvazladım. Gözlerimi yavaş yavaş kaldırırken bir kaç fısıltıyı döktüm.
-Sevmiyor mu beni artık? Özlemiyor mu? Çok mu üzdüm onu, çok mu kırdım. Neden böyle!
Çaresiz bir dilenciyi andıran sesimin tınısı, olan keyfini de kaçırmıştı Liam'ın. Masaya çarptığı içi boş bardağı eline alıp dudaklarına götürdü.
-En çok üzeni sever insan, en çok gideni sever.
-Ben isteyerek mi gittim. Neden böyle herkes!
En sonunda hışımla ayağa kalktım ve komidinin üzerinde ki gazeteleri yere çarparak bağırmaya başladım.
-Askerler götürdü beni. Ona vedamı bile bir kağıt parçasına güvenerek ettim. Son kez, son kez öpeli aylar oldu dudaklarını. Ben, ben böyleyken o neden öyle Liam!
Bir kaç dakika yutkunarak dudaklarının ucunda ki kelimeleri yuttu. Sanki bir şey söylemek ister gibiydi fakat kırmaktan da korkuyordu beni.
"Bilmediğim bir ülkeye gittim. Bilmediğim bir şehire, bir eve gittim. Bilmediğim insanlar gördüm. Ben sanki.." elimi göğsüme koyup devam ettim cümleme "..ben sanki isteyerek mi vatanımdan ayrıldım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARİA ☆ KOOKMİN
Fiksi PenggemarBir vedanın habercisi 1 Eylül 1939 ∞ 13 Ekim 1941 [4 ekim 2019] ∞ [20 temmuz 2020]