Chapter 14

597 73 41
                                    

Yunan mitolojisine göre insanlar 2 kafa, 4 kol ve 4 bacaktan yaratılmış. Ama insanların güçlerinden korkan Zeus, onları ortadan ikiye ayırmış. Ve ömürleri boyunca diğer yarılarını aramaya mahkum bırakmış. 

Lalisa kaybolalı tam 3 sene olmuştu. Cesedi bile ortada yoktu. Yani Jungkook'un diğer yarısı -her ne kadar o ve onlar kabul etmese de- göçüp gitmişti.

Jungkook her gün yaptığı gibi Lisa'nın kaybolduğu o uçuruma gelmişti. Saat ise altıya gelmek üzereydi. Gün yerini geceye bırakıyordu. 

Hepsi büyümüştü. 21 yaşına gelmişlerdi. Ama bir kişi hala 17 yaşında kalmıştı. Lalisa...

Jungkook'un biricik sevgilisi, Jisoo'nun minik maymunu, Chaeyoung'un kavga etmeyi en çok sevdiği kız kardeşi, Suga'nın da aynı yaşta olmalarına rağmen ağabeylik duygusunu hissettiği kızı...

Yoktu... Şebekliğini, gülüşünü, kahkaha atışını duymalarına ve görmelerine o kadar çok ihtiyacı vardı ki hepsinin... Hepsi o günde tıkalı kalmışlardı. 1 gün bile geçmemişti sanki o günün üzerinden. 

Halbuki 3 sene geçmişti. Koskoca 3 sene. Mevsimler gelip geçmiş, günler ve aylar birbirini kovalamıştı. 

Jungkook o uçurumun başına gelmiş ve ayaklarını sarkıtarak oturmuştu. Üstünde deri bir ceket, siyah bir kısa kollu, siyah jean ve siyah botlar. Baştan aşağı yasa boğulmuştu. Siyah, kıvırcık saçları ise bu duruma isyan ediyorlardı sanki. 

Ne çok isyan etmişti Tanrı'ya. Ne çok ağlamıştı. Hala da ağlamaya devam ediyordu. O ayrı bir meseleydi. 

Tanrıya kendisinin canını alması için kaç gece yalvarmıştı. Bunu bir tek kendi  biliyordu. Lisa'sız geçen her gün birer işkenceydi. Hem ruhuna, hemde bedenine yapılan bir işkence. 

Yaklaşık  1 saattir oradaydı. Tam kalkmaya hazırlanıyordu ki duyduğu o ses onu oraya mıhladı.

"Korkmuyor musun oradan düşmekten? Ben çok korkmuştum."

Tüm bedeni donmuştu sanki. Kanı donmuştu adeta. Nabzı hızlanmaya başladı. Kalbi 3 yıl sonra ilk defa bu kadar hızlı atmıştı. 

Gözlerinin dolmasına engel olamadı. Bir çeşit rüya mı görüyordu? Hayır! Gayet gerçekti. Arkaya dönmeye cesaret edemiyordu. 

Ayağa yavaşça kalktı. Uçurumdan bir iki adım uzaklaştı. Elleri yumruk şeklinde Tanrıya yalvarıyordu.

"Lütfen bir rüya olmasın..."

Derin bir nefes alarak arkasını döndü. Gözleri gördüğü kişi ile anında fal taşı gibi açıldı. Gözünden de bir damla yaş aktı. 

Çünkü Lalisa karşısında kanlı canlı bir şekilde duruyordu. Upuzun sarı saçları ve kakülleri, Kısa, uzun kollu altın düğmeleri olan en sevdiği elbisesi ve siyah topuklu botları ile karşısındaydı. 

Jungkook bir çeşit şok yaşıyordu. Lalisa ona buruk bir tebessüm ile bakıyordu. Havada ise 

Jungkook sert bir şekilde yutkundu. Gözlerinden yaşların aktığından habersizdi. 

"S-sen? L-lisa?"

Lisa kafası öne eğdi ve en içten şekilde güldü. Onunda gözlerinden yaşlar akmaktaydı. Kafasını aşağı yukarı salladı.

"Evet benim... Ama o uçurumdan bir kaç adım daha uzaklaş. Düşersen arkadan atlamamı istemiyorsan uzaklaş."

Jungkook anlamıyordu. Algıları kapanmıştı. Lisa daha fazla dayanamadı ve koşar adım Jungkook'un yanına gelerek boynuna atladı. 3 yılın acısını çıkartmak için doya doya, sıkı sıkı sarılmak istiyordu. 

Jungkook'un hissettiği sıcaklık rüya olamazdı. Ya da bir hayal. Gerçekti... Galiba Tanrı dualarını kabul etmişti. Derin nefesler alıp verirken kollarını kaldırdı ve Lisa'nın beline sıkı sıkı doladı.

Bu sarılma dünyadaki en sıkı sarılma olabilirdi. İkisi de birbirlerini içine sokmak istiyordu sanki. Jungkook deli gibi hıçkırarak ağlıyordu. Aynı zamanda gülüyordu da. Lisa ise sessiz bir şekilde ağlıyordu. 

10 dakika kadar öyle kaldıktan sonra ise ayrılan Jungkook oldu. Güzel yüzü sırılsıklam olmuştu ağlamaktan. Ellerini Lisa'nın yanaklarına çıkardı ve alınlarını yasladılar. Lisa'nın elleri ise Jungkook'un dirseklerinin iç kısmındaydı. İkisinin de gözleri kapalıydı. 

"Öldüğünü zannettim."

Lisa da kafa sallayarak onu onayladı.

"Bende öyle sandım bu 3 yıl içinde."

Jungkook kafasını kaldırarak onun güzel yüzüne baktı bir kaç dakika boyunca. Alnından başlayıp gözlerine, burnuna, yanaklarına ve en son dudaklarına. 

Eli Lisa'nın ensesine kaydı ve onu kendisine çekti. Lisanın burnu Jungkook'un göğüs hizasına geliyordu. Jungkook kendini Lisa'nın saçlarına gömdü. 

İşte şimdi inanmıştı gerçekten karşısında olduğuna. Bu koku yalan olamazdı.

"Nerede olduğumu sormayacak mısın?"

Jungkook onun başına kocaman bir öpücük kondurdu ve kendiden bir adım uzaklaştırdı. Lisa bundan sonra Jungkook'tan sadece bu kadar uzaklaşabilirdi. 1 adım...

Jungkook tebessüm ederek onun saçlarını okşadı.

"Tabii ki soracağım. Bundan sonra seninle önümüzde kocaman bir ömür var. İstediğim zaman sorabilirim."

Dedi ve buz gibi olan dudaklarını Lisa'nın sıcacık dudakları ile buluşturdu. İşte artık Jungkook'un da dudakları ısınmıştı...


Dear Diary / LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin