Nine

32 5 0
                                    

(Multi Gölge beyimiz.)

"Farkındamısın bilmem ama ölüyordun az önce."

"Anlamadım."

"Sen kulaklıklarını takmış yere bakarak yürürken iki kez araba çarpıyordu. Birinde arabayı durdurdum ama bu sefer senin durman gerekti üzgünüm."

Etrafıma baktığımda yayageçidinin önünde duyduğumuzu ve denizin hemen yolun sonunda olduğunu gördüm. Ben önca yolu gerçekten yürümüşmüydüm?

"Be-ben özür dilerim, dalmışım sanırım."

"Senin yerinde olsam dalmışım demezdim. Baya uyuyordun. Gel seni sağ salim ulaştıralım denize."

"Gerek yok, ben giderim. Zaten sahile gidiyordum, geldim sayılır."

"Ben kendin gidebileceğinden hiç emin değilim. Merak etme insan yemiyorum."

Nasıl oldu bilmiyorum ama bir şekilde yanyana sahile kadar gelip bir banka oturduk. 10 15 dakika denizi seyrettik sessizce.

"Adın ne?" Sesini duyunca ona baktım. Bana bakıyordu.

"Sen bana Athy de. Senin?"

"Sende bana Gölge de o zaman."

İkımizde güldük. Kısa bir sessizlik oldu aramızda.

"Anlat hadi."

"Neyi?"

"Neden yürürken ölecek kadar dalgın olduğunu mesela. Bence güzel fikir burdan başlayabilirsin."

"Neden tanımadığım birisine özel hayatım hakkında bilgi vereyim ki?"

"Cevap soruda saklı. Çünkü beni tanımıyorsun. Bir daha görme ihtimalinin neredeyse olmadığı bir insana içini dökebilirsin. Beni bir peçete olarak düşün. Tek kullanımlık. Birazdan atabilirsin."

"Öyle bir söylüyorsun ki kendimi şerefsizlikten içeri aldıracaktım az kalsın."

Kahkaha attığında bende güldüm. Bana dönüp tek kaşını kaldırdı. Anlatmamı istiyordu sanırım.

"Ama çok uzun hikaye. Sıkılırsın sonra."

"Evde bekleyen 3 çocuğuma haber vereyim bari de bu gece ekmek beklemesinler.

Gülüp derin bir nefes aldım. Denize dönüp bir süre baktım.

"Edebiyat yapıp uzun uzun anlatmak isterdim ama bunun için çok yorgunum. Özet geçmem gerekirse. Babam 6 yıl önce öldü. Aradan iki yıl geçmeden 2 abimde üniversite için sydney e gittiler ve babamdan kalan şirketteki kendi hisselerini benim üzerime devrettiler. Büyük abim avukat, küçük abim bilgisayar mühendisi oldu. Bende mecbur şirketi yönetebilmek için mimarlık okuyacağım. Ama konumuz bu değil. Ben reşit olmamama rağmen bazı toplantılara katılıp imzalar atıyordum. Tabi bu sırada canımdan daha yakın iki arkadaşda edindim. Sonra abimler beklenmedik bir şekilde geri döndüler. Tabi o arada bir kaos ortamı. Daha gelişlerini hazmedemeden birde küçük abim okulda bilişim öğretmenimiz oldu. Bugün de şirkette ıtalyanlarla karlı bir anlaşma bağladım ama karşılığında şirketin sahibinin yeni iş başına geçmiş 21 yaşındaki oğlu ile yarın akşam yemeğe çıkacağım. Aslında dalgın olmamın sebebi şirketin hisselerinin diğer yarısının sahibi, aynı zamanda babamın askerlik arkadaşının şirketi kurma hikayesi aklıma gelmişti. Kısacası babamı düşünüyordum."

Bir süre ne o konuştu ne ben. Sonunda söze başlayan yine o oldu.

"Fazla basitmiş gibi anlattın. Ama eminim hiç kolay olmamıştır. Seni anlıyorum diyerek teselli veremem. Seni anlayamam zaten. Ben hayatımda pek sıkıntı yaşamadım. Aslına bakarsan buraya yeni taşındım. Kimseyi tanımıyorum. Ama seni az çok tanıdım. Güçlü durmaya çalışma. Yaşanılanlar hiç canını yakmıyormuş gibi davranma. Bence şimdi en iyi zaman. Etrafta kimse yok. Sadece sen ve senin tek kullanımlık mendilin. Ağla. Inan bana rahatlatacaktır."

Senin tek kullanımlık mendilin demesine mi gülsem, beni bu kadar hızlı çözmesine mi şaşırsam bilemedim. Ama madem tek şansım vardı, o zaman bende bu mendili göz yaşlarımı silmek için kullanırdım.

Saldım içimdekileri. Gerçekten saldım ama. Kendimi bir bıraktım, birileri muslukları açtı sanki. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bankta yan dönüp kollarımı bacaklarıma bağladım ve kafamı dizlerime doğru eğdim. Bir yarım saat orda oturup öylece ağladım.

Sonunda göz yaşlarım kuruduğunda başımı kaldırdım ama Gölgeyi göremedim. Onun yerine bankta kağıt parçası ile bir çikolata vardı. İlk önce kâğıda baktım. Bir not vardı.

'Çok sulugözsün prenses Athy. Ağlaman durduğunda utanmanı istemedim. Gururlu bir kıza benziyorsun sonuçta. Çikolata senin için. Bu numaram. +05*********
Yazmanı beklemeyeceğim ama tek kullanımlık değilde annenin çeyiz mendili olarak kullanmak istersen beni daima burdayım ;) Çok dolarsan ve anlatmak istersen saat kaç olursa olsun yazabilirsin prenses Athy. Mendilin kullanılmaya her daim müsait. Mutlu ol."

Notu okuyunca gülümsedim. Garipti ama özeldi. Bu çocuk gerçekten deliydi. Telefonumu açıp saate baktım. Saat 19.30 du. Zaman bugün fazla hızlı tükendi. Umarım diğer günlerde böyle olmaz. Saatin altındaki cevapsız çağrı bildirimine baktım. 14 tane cevapsız arama vardı. Çağrı geçmişine baktığımda. 2 tane Edadan, 3 tane Aliden, 4 tane annemden, 5 tane ise bilmediğim bir numaradandı. Numaranın abim olduğunu biliyordum ama teyit etmekten zarar gelmezdi. İlk önce bilinmeyen numaraya geri döndüm.

+Alo? Alo Ceren nerdesin sen?! Deliye döndük meraktan iyi misin?

Tahmin ettiğim gibi küçük abim.

-Sakin olun iyiyim.

Abimlere artık kötü davranmak istemiyordum. Tamam bir süre daha affetmeyebilirim ama acım birilerine anlattıkça azalıyormuş gibi hissediyorum ve onları daha çok özlüyorum.

+Nerdesin şimdi? Ne zaman geliyorsun? Bizi istemezs-

-Beni almaya gelir misiniz?

Bir süre sessizlik oldu.

+N-ne

-Biriniz beni almaya gelsin. Olur mu?

İkimizinde sesi titriyordu.  

+Ta-tamam, olur. Hemen geliyoruz. Sen nerdesin abicim?

-Konum atıyorum.

Bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım. Konum attıktan sonra beklemeye başladım. Bir arabanın sesini duyduktan sonra far ışığı etrafı aydınlattı. Arabayı kapatıp indikten sonra gelenin Batı abim olduğunu gördüm. Batı abim. Batı. Adını söylemeyi bile özlemişim be abi.

Abim hızla yaklaşıp tam önümde durdu. Ağzını açıp kapattı. Tekrar açacakken parmak ucunda yükselip kollarımı refleksle boynuna doladım. Abimde kollarını hemen belime dolayınca bir iki damla göz yaşı aktı gözümden.

"Hadi artık evimize gidelim."

Kafamı sallayıp sessizce arabaya doğru yöneldim. Ben şuanda abilerime boyun eğmedim. İlk adımı attım. Onlar bana doğru koşacaklar, bunu biliyorum. İşte şimdi birazda onlar sürünecekler. Onları çok sevdiğimi unutmamak şartıyla hafızalarını sileceğim. Oyun falan yok artık. Sadece acısını çıkartacağım.

Ceren gerçekten güçlü bir karekter. Abilerini çok çabuk affediyor evet ama affetmekte bir büyüklük değil midir?

Cerenin her ağlama sahnesini yazdığımda mutlu oluyorum açıkçası. Hayır sadist değilim kshakaj

Sadece hep güçlü durmaya çalışıyor ve kendini bırakıp rahatladığı zaman benimde içim rahatlıyor.

İnsanlara değer verin. Ama sadece hak edenlere. Geri kalanları da umursamayın. Sonuçta dünyamızda ağzı olan konuşuyor, değil mi?

Mutlu olun,

Öptüm Başbaş!

Güzel ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin