#15

183 18 9
                                    

#

Hayat insanları alışmaya zorlar. Her an, herhangi bir konuda... Başlarda seni ufak acıları hafife alman konusunda zorlar. İlk adımlarını atarken aniden düşünce duyduğun o ufak acıyı mesela... Hayat seni zorlar, sen ise alışırsın.

Daha sonra seni konuşmaya zorlar hayat. Ama sen susarken daha mutluydun. Halbuki etrafında seni seven kim varsa, sen konuşunca mutlu oluyordu. Bunlar senin ilk kelimelerindi çünkü. Seni seven insanlar, seni mutlu yapan sessizliği, senden habersiz alıp giderken epeyce mutluydular. Tabii seni hayat zorladı, sen de alıştın.

Ardından yeni bir sınav başladı senin için. Çünkü çevrendekiler için konuşman yetmedi. Söylediklerini sadece dile gelirmekle kalmamalı, onları yazmalıydın. Bu yüzden yazmayı öğrendin. Sayfalarca yazdın... Birkaç defter eskittin... Ellerin ağırdı çoğu zaman. Çünkü yazmayı öğrenince bir şey daha fark ettin: Yazınca rahatladığını...

Sen yazarken uçtu gitti zaman. Sen giden zamanı aramadın bile. Çünkü mutluydun... Zamanı uğruna verdiğin şeyi yaparken mutluydun.

Ama sen büyüdün... Büyüyünce her şeyi kendi içinde yaşadığını fark ettin. Hani sen konuşunca mutlu olanlar vardı ya... Artık onlarla konuşmanın sana zor geldiğini fark ettin. Çünkü onlarla konuşman, onları eskisi gibi mutlu etmiyordu. Senin sessizliğin onlara daha iyi geliyordu sanki. Sen susuyordun... Onlar konuşturmaya çalışmıyordu... Ama sen sessizliği seviyordun zaten, değil mi?

Sen sessizliği mi seviyordun? Yoksa anlatacak bir şeyin olmadan rahatça yaşamayı mı?

Senin korkuların yoktu o zamanlar. Sen o zamanlar hayatın farkında değildin çünkü. Hayatın seni alışmaya zorladığını bilmiyordun. Ki sen, o zamanlar hayatla tanışmamıştın bile.

Bir gün yaşadığını hissettin. Öyle filmlerdeki gibi değildi ama. Aşık falan olmadın kimseye. Ya da bir anda herkes seni anlamaya başlamadı. Zaten herkesin seni anlaması bir mucizeydi...

Sen ilk defa kendi kanından olmayan bir kardeş edindin. Akşam olunca gittiğiniz evler aynı değildi. Her gece aynı masalla uyumuyordunuz. Ama sen onu kardeşin gibi seviyordun. Hatta ondan da öte...

Hani sen bir aralar konuşmaktan zorlanıyordun ya... Onunla konuşmak hiç zor olmuyordu. Her şeyini anlattın ona. Başkalarına anlatamayacağın ne varsa anlattın. Kendine sakladığın küçük sırlarını bile... Çünkü emindin. Hayattan 1 adım önde olduğundan emindin.

Yanıldın... Hayattan 1 adım önde falan değildin. Çünkü siz aynı parkurda bile değildiniz. O senin için birkaç yaşanmışlık öndeydi. Ama sen bunun için hiç üzülmedin. Hayatın önde olup olmaması senin için hiç önemli değildi. Çünkü sen kendi hayatından da öteye birini koymuştun. İşte bu yüzden hayat sana bunun bedelini ödetti, diye düşündün.

Yine yanıldın... Sen durmadan suçu hayata ayıp duruyordun. Ama onun yaptığı tek şey seni alıştırmaktı. Seni, hiçbir şeyin kalıcı olmadığına alıştırmaktı. Hiçbir şeye körü körüne bağlanmaman gerektiğini göstermekti onun amacı. Birine güvenirken, güvenini her an boşa çıkaracağını bilmeni istiyordu. Ve sen ne yaptın? Sen hayatı suçladın...

Biraz geç anlamış olabilirsin... Ama hayatın tek amacı; seni insanlardan korumaktı.

#

Gereksiz • TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin